Wednesday, October 10, 2007



Türkçe İmla Kuralları


SUNUŞ

Harf sistemini kullanan yazılarda üç türlü imlâ düzeni vardır:
1. Sese (söyleyişe) bağlı imlâ düzeni,
2. Kökene bağlı imlâ düzeni,
3. Geleneğe bağlı imlâ düzeni.

Alfabe sistemi yüzyıllardan beri değişmemiş olan dillerde genellikle geleneğe bağlı imlâ düzeni hâkimdir. Böyle dillerdeki imlâ düzeni, başlangıçta sese ve kökene bağlı olsa da zaman içinde söyleyişte meydana gelen değişmeler imlâya yansıtılmadığı için imlâ, söyleyiş veya kökene bağlı olmaktan çıkar ve gelenekleşmiş olur. Yeni alfabelerin uygulandığı dillerde ise söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni benimsenebilir. Ancak diller sürekli bir değişim içinde olduğu, dolayısıyla söyleyiş de sürekli olarak değiştiği için bu tür imlâ düzenlerinde de zamanla gelenekleşmeler başlar.
Bilindiği gibi Türk alfabesi de 1928'de kabul ettiğimiz yeni bir alfabedir. Tabiî olarak yeni alfabemizde söyleyiş esas alınmış ve söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni öngörülmüştür. Bu bakımdan yeni Türk alfabesi dünyada örnek gösterilecek alfabelerden biridir. Ancak aşağıda belirteceğimiz bazı sebepler yüzünden imlâmız bir türlü yerine oturamamış ve birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalınmıştır. Bu sebepler şunlardır:
1. Dil Encümeni tarafından hazırlanan ve 1929'da yayımlanan İmlâ Lûgati, bütün ihtiyaçlara cevap verebilecek ayrıntılardan yoksundu. Yeni alfabenin kabul edilmesinden çok kısa bir süre sonra basılan bu imlâ kılavuzunda birçok eksikliklerin olması tabiîdir. Ancak birkaç yıl içindeki uygulama da göz önünde bulundurularak eksiklikler giderilebilir ve fazla zaman kaybetmeden ayrıntılı bir imlâ kılavuzu çıkarılabilirdi. Oysa 1929'daki İmlâ Lûgati'nden ancak 12 yıl sonra, 1941'de yeni İmlâ Kılavuzu basılmıştır.
2. Geç de olsa 1941'de basılan İmlâ Kılavuzu, Türk imlâsının birçok sorununu çözmüş ve imlâda sorun olabilecek birçok konuyu istikrara kavuşturmuştu. İmlâ kurallarının çoğu 1929'dan 1965'e kadar, tam 36 yıl hiç değişmemiş ve böylece bir gelenek oluşmuştu. Ancak başına "yeni" sözü eklenerek ve 1. baskı olduğu belirtilerek 1965'te basılan Yeni İmlâ Kılavuzu bazı değişiklikler getirmiş ve oluşmuş geleneği sarsmıştır. Söz gelişi 1965'e kadar düzeltme işaretiyle yazılan lâstik, klâsik, plân, Lâtin gibi kelimelerden 1965'te düzeltme işareti kaldırılmıştır. 1965'e kadar ayrı yazılan baba tatlısı, mine çiçeği, salkım söğüt gibi kelimeler, 36 yıl sonra birleştirilmiştir. 1965'e kadar arabasiyle, ordusiyle şeklinde yazılan kelimelerin 1965 kılavuzuna göre arabasıyla, ordusuyla şeklinde yazılması gerekmiştir. Burada birkaç örneğini gösterdiğimiz değişiklikler 1965 kılavuzuyla sınırlı kalmamış, yerleşmiş düzen bir defa sarsılınca artık sık sık değişikliklere gidilmiş ve imlâdaki istikrar iyice bozulmuştur. Söz gelişi 1965'te sadece batı kökenli kelimelerden kaldırılan düzeltme işareti, 1970'te lâtif, telâffuz gibi doğu kökenli kelimelerden de kaldırılmıştır. 36 yıllık arabasiyle sözünü 1965'te arabasıyla yapan yeni kılavuz 1970'te bu defa arabasıyle biçimini benimsemiş, 1977'de ise tekrar 1965'e dönmüştür. Meslekî, millî, resmî gibi kelimelerde 1977'ye kadar, tam 48 yıl kullanılan düzeltme işareti 1977'de nispet î'sinin üzerinden kaldırılmıştır. 1965'teki Yeni İmlâ Kılavuzu'yla başlayan ve burada ancak küçük bir kısmını gösterdiğimiz bu değişiklikler, hem imlâmızdaki gelenek ve istikrarı ortadan kaldırmış, hem de toplumda birçok tartışmalara yol açmıştır.
1982'de bir anayasa kuruluşu hâline getirilen ve buna göre yeniden düzenlenen Türk Dil Kurumunun 1985'teki İmlâ Kılavuzu'nda da birtakım değişikliklerin olması tabiîydi. Çünkü Kurum imlâda ilk defa değişiklik yapmıyordu. Maalesef 1965'te değişiklikler başlamış ve imlâmızdaki istikrar bozulmuştu. Kurumun istikrarsızlığa bir çözüm araması ve 1985'te çözümünü kamuoyuna sunması çok normaldi. Elbette bu çözüm teklifine karşı da eleştiriler olacaktı ve oldu. Ancak tartışmaların ardı arkası kesilmediği gibi imlâmızdaki istikrar da bir türlü sağlanamadı. Bütün bunları göz önünde bulunduran Türk Dil Kurumu, yeni baskı için İmlâ Kılavuzu'nu tekrar gözden geçirmeye karar verdi. Kurum üyeleri arasından 7 kişilik bir komisyon oluşturuldu. Talim ve Terbiye Kurulunun edebiyatçı iki üyesi de komisyona davet edildi. Bazen haftada birkaç defa toplanılarak iki yıla yakın süreyle kılavuz üzerinde çalışıldı. Komisyonun hazırladığı taslak, dört gün boyunca 40 kişilik Bilim Kurulunda tartışıldı ve taslağa son şekil verildi.
Komisyon, yeni baskıda, aşağıdaki hususların göz önünde bulundurulmasına karar vermişti:
1. İmlâ kuralları mümkün olduğu kadar kesin olmalı ve kesin bir ifade ile belirtilmelidir. Ancak çok zorunlu durumlarda ikili şekillere ve ihtimallere izin verilmelidir.
2. İmlâ Kılavuzu üzerindeki eleştiriler de dikkate alınarak uzlaşmacı bir yol tutulmalıdır. Yeni değişikliklerle yeni bir istikrarsızlığa yol açmak yerine imlâmızda az çok gelenekleşmiş hususlar benimsenmeli; tespit edilen ilkelere aykırı da olsa gelenekleşmiş yazılışlar tercih edilmelidir.
3. İlkeler mümkün olduğu kadar ayrıntılı olmalı ve bol örneklerle açıklanmalıdır.
4. Kılavuzun dizin bölümü geniş tutulmalı, sözlükteki bütün maddeleri, hatta daha fazlasını kapsamalıdır. Dizine bakan okuyucu, bitişik ayrı demeden her kelimeyi orada bulabilmelidir.
Yukarıdaki kararların uygulanması tabiî ki kolay olmamıştır. Özellikle ilkelerle gelenekleşmiş yazılışlar arasındaki çelişki bizi sürekli olarak zorlamıştır. En büyük sıkıntının da birleşik kelimelerde ortaya çıktığı görülmüştür. Birleşik kelimelerdeki bitişik yazma eğiliminin sınır tanımaz bir şekilde yaygınlaşması karşısında bunu sınırlayıcı bir kuralın getirilmesi şart olmuştu. Yanlış eğilimi yaygınlaştıran düşünce şuydu: İki veya üç kelimeden oluşan bir yapı; yeni bir nesne, kavram veya hareketi karşılıyorsa bitişik yazılır. Bu durumda masa saati, duvar saati, masa takvimi, duvar takvimi, beyaz peynir, dil peyniri, şiş kebabı, kuş uçuşu, lâvanta mavisi, kefal balığı, muhalefet partisi, örümcek ağı, pul biber, yok etmek, var olmak, arz etmek, azat edilmek gibi binlerce kelimenin bitişik yazılması gerekecekti. Bir kısmı yazılmaya başlanmıştı bile. Evet bunlar yeni nesne, kavram ve hareketleri karşılayan birleşik kelimelerdi; ama Türk imlâ geleneğinde bunları bitişik yazmak yoktu. Üstelik bunları bitişik yazmak Türkçenin yapısına da uygun düşmüyordu; bitişik yazılan kelime, tek kelime gibi algılanıyor ve vurgunun yeri değiştirilebiliyordu. Kara borsa ve yaş çay kelimelerini bitişik gören spikerlerimiz vurguyu ikinci kelimeye kaydırarak dilimizin vurgu sistemini bozuyorlardı. Esasen Türkçe; binlerce nesne, kavram ve hareketi tek kelimeyle değil, iki kelimeyle karşılayan bir dildi ve bugüne kadar olduğu gibi bunların ayrı yazılmasında hiçbir sakınca yoktu. Bu bakımdan komisyonumuz, öncelikle bitişik yazılan birleşik kelime ile ayrı yazılan birleşik kelime kavramlarını birbirinden ayırdı ve bitişik yazılanlara bitişik kelime denmesini uygun gördü. Ses düşmesi, ses türemesi ve vurgunun yer değiştirmesiyle kaynaşmış hâle gelen bitişikler dışındaki bitişik kelimeler için şu kuralı getirdik: Kelimelerden biri veya ikisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğrarsa bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır. Demek ki bitişik yazılmak için yeni bir kavramı karşılamak yetmeyecekti; kelimelerden en az birisinin anlam değişmesine uğraması şart olacaktı ve bu değişik anlam, kelimenin yalnızken taşıdığı anlamlardan biri olmayacaktı; birleşme sırasında ortaya çıkacaktı. Söz gelişi kapı kolu, kapı'dan da kol'dan da farklı yeni bir nesnenin adıdır; ama birleşiği oluşturan her iki kelime de kendi anlamını korumaktadır. Kol kelimesi "insanın kolu" anlamında olmadığı için ilk bakışta anlamca farklılaşmış görünüyorsa da kol'un bu anlamı yalnız kullanıldığında da mevcuttur; anlam farklılaşması birleşme sırasında olmamıştır; o hâlde bu birleşik, ayrı yazılmalıdır. Buna karşılık bir alet adı olan kargaburnu sözünde ne karga ne burun vardır; bu kelimeler birleşme sırasında kendi anlamlarından çıkmışlar ve benzetme yoluyla yeni bir nesneye ad olmuşlardır; o hâlde bu birleşik, bitişik yazılmalıdır. İmlâ kuralları bölümümüzde bütün bunlar gruplara ayrılarak ve bol örneklerle desteklenerek gösterilmiştir. Ayrıca gelenekten gelen bütün bitişik kelimeler de mümkün olduğu kadar sınıflandırılarak ayrı ayrı maddeler hâlinde belirtilmiştir. Aynı şekilde ayrı yazılan birleşik kelimeler de sınıflandırılmış ve madde madde gösterilmiştir. Hangi tür birleşik kelimenin bitişik yazılışının gelenekleştiği tabiî yine de tartışılacak bir konudur. Biz böyle durumlarda bütün imlâ kılavuzlarına başvurarak bitişik yazılışı gelenekleşmiş olan yapı ve kelimeleri belirlemeye çalıştık.
İmlâ kılavuzlarının büyük çoğunluğunda bitişik olanları gelenekleşmiş saydık. Bitişik veya ayrı yazılışlar çeşitli imlâ kılavuzlarında farklılık gösteriyorsa tabiî ki yukarda belirlediğimiz kurala uyduk. Bu arada birçok imlâ kılavuzunda bitişik yazılan fakat yaygın olarak kullanılmayan yapı ve kelimeleri de gelenekleşmiş saymadık.
Hane, zade, name, perver, perest gibi kelimelerle, Farsça kurala göre oluşturulan yemekhane, dayızade, beyanname, vatanperver, putperest gibi birleşiklerle yine Farsça ve Arapça kurallara göre oluşturulan ehvenişer, gayrimenkul, methüsena, özbeöz, daüssıla, aleykümselâm, maşallah, fisebilillâh gibi birleşiklerin bitişik yazılması tabiîdir. Bunlar kalıp olarak, tek bir kelime gibi dilimize yerleşmişlerdir ve bu kalıplar yeni kelime yapımında artık kullanılmamaktadır. Buna karşılık Türkçe kurallara göre kurulan benzer anlamlardaki birleşiklerin, gelenekleşmedikleri takdirde bitişik yazılmalarına gerek yoktur. Söz gelişi aş evi, doğum evi ayrı yazılır. Bu örneklerde kelimeler kendi anlamlarını korumaktadır ve aynı yapıyla huzur evi, konuk evi gibi pek çok yeni terim yapılmıştır.
Kuruluşların kanunca belirlenmiş adlarına da İmlâ Kılavuzu'nun müdahale etmesi düşünülemez. Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu gibi kuruluşların özel adları tabiî ki kanunda belirlendiği gibi kullanılacaktır; ancak bir kuruluş adı söz konusu olmayıp kavramlardan bahsediliyorsa bunların iç işleri, yüksek öğretim şeklinde ayrı yazılması, imlâ kurallarımızın gereğidir.
Uzun ünlülerin belli durumlar dışında gösterilmemesi, kesmesiz söylenişi yadırganmayan kelimelerde kesme işaretlerinin kullanılmaması, Arapça ve Farsça kurallara göre oluşturulmuş birleşik yapıların tek bir kelime şeklinde bitişik yazılması ve bunlarda kesme, kısa çizgi gibi birtakım işaretlerin kullanılmaması vb. kurallar tabiî ki ilmî yayınları içine almaz. Eski metinlerin yeni yazıya çevrilmesinde, eski metinlerden yapılan alıntılarda ve bilimsel çalışmalarda, bu çalışmaların gerektirdiği yazılış ve işaretlere başvurulabilir; bu hususa kuralların ilgili bölümlerinde de yer verilmiştir. Ağızlara ait farklı söyleyişlerin de bilimsel çalışmalarda ve sanat eserlerinde gösterilebileceğini unutmamak gerekir.
Kılavuz hazırlanırken bugüne kadarki bütün kılavuzlara bakılmış ve imlâda sorun olan birçok husus veya kelimenin eski kılavuzlarda yer almadığı hayretle görülmüştür. Biz, hiçbir konunun açıkta kalmamasına, sorun olan her nokta ve kelimenin kılavuzda yer almasına çalıştık. Bu bakımdan elimizdeki kılavuz, bugüne kadarki en ayrıntılı kılavuz olmuştur. Bütün bunlara rağmen imlâda istikrara kavuşmak, bütün toplumun uzlaşmasına ve bundan da önemli olarak herkesin imlâda titizlik göstermesine bağlıdır. Özellikle her gün insanımızın eline ulaşan basın yayın organlarının gerekli titizlik ve duyarlığı göstermesi şarttır. Gazetelerimizde imlâ kurallarına uyulursa bu dalga dalga bütün topluma yayılır. Tabiî okullarımızda imlâ kurallarının titizlikle öğretilmesi ve konunun öneminin öğrencilere benimsetilmesi temel şarttır.
Bu kılavuzdan sonra da şüphesiz eleştiriler olacaktır. Yapıcı eleştirilerin dikkate alınacağı da muhakkaktır. İmlâ konusunda toplumca göstereceğimiz duyarlık, bu kılavuzun işlevinin daha iyi bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacaktır.

OKUYUCULARIN DİKKATİNE
1. Okuyucular İmlâ Kılavuzu'nun yalnız dizin bölümünü kullanmakla kalmamalı, kurallar bölümünü de okumalı, hatta sık sık bu bölüme de başvurmalıdırlar.
2. "İmlâ Kuralları" bölümünde bazı uyarılara yer verilmiştir. Uyarılar, yanlış anlamaları ve sık yapılan hataları önleyici niteliktedir.
3. Yine kurallar bölümünde, bazı bölüm ve cümlelerin sonunda bk. veya krş. şeklinde göndermeler yer almıştır. Kılavuzu kullananlar, gönderilen yere baktıkları takdirde konuyu daha iyi anlayacaklardır.
4. Kılavuzun dizin bölümüne, bitişik yazılsın, ayrı yazılsın bütün kelimeler alınmaya çalışılmıştır. Bitişik yazılan birleşik fiillerde hem -ma'lı, hem -mak'lı mastarlar alınmış; ayrı yazılanlarda -mak'lı mastarlarla yetinilmiştir.
5. Ver-, bil-, dur-, kal- yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiiller, kalıplaşmış olanlar dışında, dizine alınmamıştır. Buna karşılık sınırlı sayıda fiille kullanılan gel-, koy-, yaz- yardımcı fiilleriyle kurulanlar dizinde gösterilmiştir.
6. Dilimizde iki şekilde kullanılan kelimeler vardır: Üzere-üzre, sahife-sayfa, İbranîce-İbranca gibi. Bu tür kelimelerin her iki şekli de yanlış olmadığı için dizinde kendi sıralarında ayrı ayrı yer almışlardır.
7. Dizinde, bazı sözlerin yanında yay ayraç içinde açıklamalar verilmiştir. Açıklamalar, kelimelerin doğrudan doğruya tanımını veya anlamını vermek üzere konulmamıştır. Sadece kelimenin ne olduğunu açıklamak ve karıştırılabilecek benzer kelimelerden o kelimeyi ayırmak için açıklamalara başvurulmuştur.
8. Eklerle kullanılırken bazı kelimelerin sonlarında çeşitli ses olayları meydana gelmektedir. Ağaç, kâğıt, kavak gibi kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında sonlarındaki ünsüz tonlulaşmaktadır: ağacı, kâğıdı, kavağı... Bazı kelimeler ise son hecedeki ünlülerini düşürmektedirler: gönlü, zikri, ağzı... Bütün bu değişmeler dizinde ağaç,-cı; gönül,-nlü şeklinde gösterilmiştir. Eklerle kullanılırken değişime uğramayan kelimeler için herhangi bir belirtmeye ihtiyaç duyulmamıştır. Söz gelişi hukuk kelimesi dizinde sadece hukuk şeklinde yer almaktadır. Bu, -u ekini aldığı zaman kelimenin hukuku şeklinde olduğunu, asla hukuğu şekline dönmediğini gösterir. Ancak bu konuda da ikili şekillerin bulunabileceğini gözden uzak tutmamak gerekir: yoku~yoğu, ağza~ağıza, göğse~göğüse.
Bazı alıntı kelimelerde son hecede kalın ünlü bulunduğu hâlde, ek ince olarak gelmektedir. Bu durum da dizinde gösterilmiştir: kalp,-bi, saat,-ti.
9. İsim tamlaması yapısındaki birleşik kelimeler ek alırken araya bir n sesi girer: kaynanadilini, dereotunu... Bu tür birleşik kelimelerin çok az bir kısmında n bulunmaz: ayakkabıyı, yüzbaşıyı. Eki -yı şeklinde alanlar dizinde gösterilmiştir. Bu şekilde gösterilmeyenlerin eki -nı şeklinde aldığı unutulmamalıdır.
İsim tamlaması yapısındaki yer adlarında ise ek hangi şekilde olursa olsun gösterilmiştir. Adapazarı'nı, Altınözü'nü...
10. Dilimize mal olmamış kelimeler (ödünçlemeler) dizinde eğik yazı ile ve özgün imlâları korunarak belirtilmiştir: check-up, fuel-oil...
HARFLER VE ALFABE
Harfler
Dildeki sesleri gösteren ve alfabeyi oluşturan işaretlere harf denir. Harf ile ses terimlerini birbirinden ayırmak gerekir. Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getirdiği titreşim olarak tanımlanan ses, dili oluşturan en küçük birimdir. Harf ise seslerin yazıdaki karşılığıdır.
Türk alfabesi
Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe denir.
Türk alfabesi, Lâtin harfleri esas alınarak, 1.XI.1928 gün ve 1353 sayılı kanunla tespit ve kabul edilmiştir. Bu kanuna göre, Türk alfabesinde 29 harf bulunmaktadır.
Türk alfabesindeki harfler, kanuna göre aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
Yeni Türk yazı sisteminde her ses için ayrı bir harf ilkesi gözetilmiştir. Ancak, boğumlanma noktaları farklı olan, kalın ve ince olmak üzere iki türü bulunan g, k, l sesleri için birer harf yeterli görülmüştür (bk. Düzeltme işareti 2).
Lâtin harflerini kullanan yabancı milletlerin yazı sistemlerinde büyük i harfi noktasız yazılır. Ibsen, Illinois, Indiana, Innsbruck, Ionesco, Iowa, Istrati gibi. Türk imlâ kurallarında da yabancı isimlerde büyük i harfinin noktasız yazılışı benimsenmiştir. Sözlük, dizin ve ansiklopedilerde bu tür isimler noktasız yazılır; ancak, bu isimler i sırasında yer alır.
Yabancı alfabelerde kullanılan q, w, x harfleri; sözlük, dizin ve ansiklopedilerde ... p, q, r ... ...v, w, x, y sırasına göre yer alır.
Ünlülerin nitelikleri
Dilimizde 8 ünlü vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü.
Bunlar, çıkış yeri ve dilin durumuna, dudakların durumuna, ağzın açıklığına göre şu şekilde sınıflandırılır:
A. Çıkış yeri ve dilin durumuna göre
1. Kalın ünlüler: a, ı, o, u
2. İnce ünlüler: e, i, ö, ü
B. Dudakların durumuna göre
1. Düz ünlüler: a, e, ı, i
2. Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü
C. Ağzın açıklığına göre
1. Geniş ünlüler: a, e, o, ö
2. Dar ünlüler: ı, i, u, ü

Ünlülerin nitelikleri aşağıdaki çizelgede toplu olarak gösterilmiştir:

DÜZ YUVARLAK
Geniş Dar Geniş Dar
Kalın A ı o u
İnce E i ö ü
Uzun ünlü
Kökeni Türkçe olan kelimelerde uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü, Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerde görülür: şair (şa:ir), numune (numu:ne), iman (i:man). Bu örneklerde iki noktadan önceki harfin gösterdiği ses uzun ünlüdür ve uzun söylenir. Ancak, birçok kelimede uzun ünlü kısalmıştır: beyaz, hiç, rahat, ruh. Bu örneklerdeki koyu harflerle belirtilen sesler, alındıkları dilde uzun oldukları hâlde Türkçede kısa söylenir.
Uzun ünlülü kapalı hecelerle biten kelimeler ünlüyle başlayan ek aldıklarında veya yardımcı fiillerle birlikte kullanıldıklarında, açık hâle gelen hecenin ünlüsündeki uzunluk çoğunlukla yeniden ortaya çıkar: esas / esasen (esa:sen), esası (esa:sı); hayat / hayatı (haya:tı); kanun / kanunen (ka:nu:nen), kanunî (ka:nu:nî); ruh / ruhum (ru:hum), ruhanî (ru:ha:nî); usul / usulü (usu:lü); vicdan / vicdanen (vicda:nen), vicdanî (vicda:nî); ahbap olmak (ahba:b olmak), hitap etmek (hita:b etmek). Bazı örneklerde bu durumda da kısalma görülür: beyaz / beyazı, can / canım, Kemal / Kemal'i, kitap / kitaba, meydan / meydana, meydana gelmek.
Uzun ünlüler, belli durumlar dışında yazıda gösterilmez: adalet (ada:let), badem (ba:dem), beraber (bera:ber), idare (ida:re), ifade (ifa:de), işaret (işa:ret), kaide (ka:ide), numune (numu:ne), rica (rica:), şair (şa:ir), şive (şi:ve), şube (şu:be), vali (va:li), vefa (vefa:).
Ünlemlerde ünlemin şiddetini ve hecenin uzunluğunu ifade etmek üzere iki veya üç ünlü yan yana gelebilir: Oooh, aaah. Bu tür örneklerde ünlüler ayrı ayrı değil uzun olarak telâffuz edilir.
Eski yazılı metinlerin yeni yazıya çevrilmesinde, eski metinlerden yapılan alıntılarda ve bilimsel çalışmalarda uzun ünlüler özel işaretlerle gösterilebilir.
Düzeltme işareti
Düzeltme işaretinin (^) iki görevi vardır: Uzatma ve inceltme. Bu işaretin kullanılacağı yerler aşağıda gösterilmiştir:
1. Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine düzeltme işareti konur: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem (dünya, evren); alim (her şeyi bilici), âlim (bilgin); aşık (ayak bileğindeki kemik), âşık (vurgun, tutkun); hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç); hali (pazar yerini), hâli (durumu, vaziyeti); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).
Yazılışları bir, işlevleri ve okunuşları farklı olan Arapça bi-, Farsça bî- ön eklerini birbirinden ayırt etmek için okunuşu uzun olan Farsça bî- ön ekinde düzeltme işareti kullanılır: bîçare (çaresiz), bîtaraf (tarafsız), bîvefa (vefasız); bihakkın (hakkı ile), bizatihi (kendiliğinden), bilumum (bütün, hepsi).
UYARI : Katil (< katl = öldürme) kelimesiyle karışma ihtimali olduğu hâlde katil (ka:til = öldüren) kelimesinin düzeltme işareti konmadan yazılması yaygınlaşmıştır. Bu yaygınlaşmada düzeltme işaretinin k'yi ince okutması endişesi etkili olmuştur.
2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelime ve eklerde g, k, l ünsüzlerinin ince okunduğunu göstermek için, bu ünsüzlerden sonra gelen a ve u sesleri üzerine düzeltme işareti konur: dergâh, gâvur, ordugâh, tezgâh, yadigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, kâr, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût; ahlâk, billûr, evlât, felâket, hilâl, ilâç, ilân, ilâve, iflâs, ihtilâl, istiklâl, kelâm, lâkin, lâle, lâzım, mahlâs, selâm, sülâle, telâş, üslûp.
Batı kökenli kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: klâsik, lâhana, lâik, lâmba, Lâtin, melânkoli, plâk, plâj, plân, reklâm.
UYARI : Lâik sözünde l ince okunur, a uzatılmaz.
Ses yansımalı kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: lâpa lâpa, lâp lâp, lâkırdı, lâppadak.
3. Nispet î'sini göstermek için düzeltme işareti kullanılır: ahlâkî, dâhilî, dünyevî, edebî, fikrî, haricî, iktisadî, insanî, medenî, sıhhî, siyasî. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslâm) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk'ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması önlenmiş olur.
Söyleyişte kısalmış olan nispet î'lerine düzeltme işareti konmaz: çengi, çini, tiryaki, zenci; Kutsi, Necmi, Ruhi.
Nispet î'si bazı Türkçe kelimelerde de kullanılır: altunî, bayatî, gümüşî, kurşunî. Bu örneklerde ikinci heceler de uzun söylenir.
Türkü (< Türkî), varsağı (< Varsağî), Hüsnü, Lütfü, kırmızı gibi kelimelerde nispet î'si ünlü uyumlarına uymuştur.
Nispet î'si alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: ciddîleşmek, ciddîlik, millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik.
Sözlük, dizin ve ansiklopedilerde düzeltme işareti almamış olan kelimeler önce gelir.
adet (sayı)
âdet (gelenek, alışkanlık).
Ünsüzlerin nitelikleri
Dilimizde 21 ünsüz vardır: b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z.
Ünsüzler ses tellerinin titreşime uğrayıp uğramamasına göre iki gruba ayrılır:
1. Tonlu (yumuşak) ünsüzler,
2. Tonsuz (sert) ünsüzler.
Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlere tonlu (yumuşak) ünsüzler adı verilir: b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z.
Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlere tonsuz (sert) ünsüzler denir: ç, f, h, k, p, s, ş, t.
Türk alfabesinde her ünsüz bir harfle yazılır. Buna karşılık Almanca, Fransızca, İngilizce, Macarca gibi dillerde tek sesi göstermek için ikili veya üçlü harfler de kullanılır: ch, cs, cz, sch, sh, sz, zs gibi. Bunlar, sözlük, dizin ve ansiklopedilerde ch, cs ... şeklinde alfabetik sıraya girerler.
Lâtin alfabesine dayanan Çek, Hırvat, Romen vb. ulusların yazı sistemlerinde birtakım özel harfler de vardır: č, š, ž, ţ gibi.
Bugünkü Türkiye Türkçesinde kökeni Türkçe olan kelimelerin sonunda tonlu (yumuşak) b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz: ağaç, ak, at, büyük, ip, ot, saç, üç, yoğurt, yurt. Ancak, anlam farkını belirtmek üzere ad, od, sac gibi birkaç kelimenin yazılışında buna uyulmaz: ad (isim), at (binek hayvanı); od (ateş), ot (bitki); sac (yassı demir), saç (kıl).
Dilimizdeki alıntılar da hac, şad, yad gibi birkaç örnek dışında, kelime sonunda tonsuzlaşma kuralına uymuştur: sebep (< sebeb), kitap (< kitab), bent (< bend), cilt (< cild), bant (< band), etüt (< etüd), metot (< metod), standart (< standard), ahenk (< aheng), hevenk (< aveng), renk (< reng). Bu gibi alıntılar ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında tonsuz (sert) ünsüzler tonlulaşır (yumuşar): sebep / sebebi, kitap / kitabı, bent / bendi, cilt / cildi, etüt / etüdü, metot / metodu, ahenk / ahengi, hevenk / hevengi, renk / rengi. Buna karşılık bank, tank gibi birkaç yabancı kelime bu kurala uymaz.
UYARI : Bazı alıntı sözlerde tonlulaşma (yumuşama) olmaz: ahlâk / ahlâkın, cumhuriyet / cumhuriyete, evrak / evrakı, hukuk / hukuku, ittifak / ittifaka, sepet / sepeti.
Birden fazla heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri iki ünlü arasında kalınca tonlulaşarak (yumuşayarak) b, c, d, ğ'ye dönüşür: çalap / çalabı, kelep / kelebi; ağaç / ağacı, kazanç / kazancı; geçit / geçidi, kanat / kanadı; başak / başağı, bıçak / bıçağı, çocuk / çocuğu, dudak / dudağı, durak / durağı, uzak / uzağı.
Tek heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri ise iki ünlü arasında kalınca çoğunlukla korunur: ak / akı; at / atı; ek / eki; et / eti; göç / göçü; ip / ipi; kaç / kaça, kaçıncı; kök / kökü; ok / oku; ot / otu; saç / saçı; sap / sapı; suç / suçu; üç / üçü, üçüncü. Ancak, tek heceli olduğu hâlde sonundaki ünsüzü tonlulaşan (yumuşayan) kelimeler de vardır: but / budu, dip / dibi, gök / göğü, kap / kabı, kurt / kurdu, uç / ucu, yurt / yurdu.
Dilimizde tonsuz (sert) ünsüzle biten kelimelere gelen ekler tonsuz (sert) ünsüzle başlar: aç-tı, aş-çı, bak-tım, bas-kı, çiçek-ten, düş-kün, geç-tim, ipek-çi, seç-kin, seç-ti, süt-çü. Buna karşılık üçgen, dörtgen, beşgen, dikgen, çokgen kelimeleri bu kurala uymaz.
Büyük ünlü uyumu
Dilimizde bir kelimenin birinci hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlüler de kalın; ince bir ünlü (e, i, ö, ü) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de ince olur: adım, ağız, ayak, boyun, boyunduruk, burun, dalga, dudak, duvak, kırlangıç; beşik, bilezik, gelincik, gözlük, üzengi, vergi, yüzük. Buna büyük ünlü uyumu adı verilir.
Dilimizde büyük ünlü uyumu kuralına uymayan birkaç kelime vardır: anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak, kardeş, şişman.
Büyük ünlü uyumu alıntı kelimeler için söz konusu değildir: ahenk, badem, ceylân, çapari, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi, kestane, kiraz, kitap, liman, limon, maden, manifatura, metal, meydan, mikrop, minare, model, nişan, nişasta, pehlivan, rüzgâr, selâm, terazi, tercüman, tezgâh, tiyatro, valiz, vida, viraj, yadigâr, ziyafet, ziyaret. Ancak bazı alıntı sözler büyük ünlü uyumuna uydurulmuştur: duvar (< di:va:r), kalıp (< ka:lib), pırlanta (< brillante), surat (< su:ret).
Dilimizdeki -daş (-taş), -gil, -ken, -ki, -leyin, -(ı, i, u, ü)mtırak, -(ı, i, u, ü)yor ekleri de bu kurala uymaz: gönüldaş, meslektaş; dayımgil, baklagiller; çalışırken, durmazken; akşamki, yarınki; akşamleyin, sabahleyin; ekşimtırak, yeşilimtırak; geliyor, gülüyor, içiyor, örüyor.
Büyük ünlü uyumuna girmeyen kelimelerde ekler, kalınlık incelik bakımından son hecenin ünlüsüne uyar: adalet-sizlik, anne-si, elma-lı, harita-cılık, hangi-si, içiyor-lar, kardeş-lik, kare-li, kitap-lardan, metod-umuz, meslektaş-ımız, şişman-lık, tarih-çilerimiz, veriyor-du.
Ancak, bazı alıntı kelimelerde ünlüsü kalın olan son heceden sonra ince ünlülü ekler getirilir: alkol / alkolü, emlâk / emlâkçilik, hakikat / hakikati, helâk / helâkimiz, kabul / kabulü, saat / saate, sadakat / sadakatten. Bu örneklerde ekin ince olmasının sebebi, kelimelerin sonundaki ünsüzlerin incelik özelliği taşımasıdır.
Küçük ünlü uyumu
Küçük ünlü uyumu kuralı iki yönlüdür:
1. Bir kelimenin birinci hecesinde düz bir ünlü (a, e, ı, i) varsa, sonraki hecelerde de düz ünlüler bulunur: anlaşmak, yanaşmak, kayıkçı, ısırmak, ılıklaşmak, seslenmek, yelek, bilek, çilek.
2. Bir kelimenin birinci hecesinde yuvarlak bir ünlü (o, ö, u, ü) varsa, yuvarlak ünlülü heceyi izleyen ilk hecede dar yuvarlak (u, ü) veya geniş düz (a, e) ünlüler bulunur: boyunduruk, çocuk, odun, yorgunluk, yoklamak, vurmak, yumurta, uçtu, önde, özlemek, güreşmek, sürmek.
Bu tür kelimelere geniş düz (a, e) ünlü taşıyan bir ek geldiği zaman sonraki hecelerin ünlüleri geniş düz (a, e) olabildiği gibi düz dar (ı, i) da olabilir: boylarını, uygunlaşır, günleri, öndeyiz, yoldayız. Bu durum küçük ünlü uyumuna aykırı değildir.
Dilimizde küçük ünlü uyumuna aykırı bazı kelimeler vardır: avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun, kavurmak, kavuşmak, savurmak, yağmur.
Küçük ünlü uyumu alıntı kelimeler için söz konusu değildir alkol, daktilo, doktor, horoz, radyo, konsolos, profesör, aktör, bandrol, kabul, mühim, muzır, müzik, mümin, vakur. Ancak bazı alıntı sözler küçük ünlü uyumuna uydurulmuştur: müdür (< müdi:r), mümkün (< mümki:n), müşkül (< müşkil).
Küçük ünlü uyumuna aykırı kelimelere getirilen ekler, kelimenin son ünlüsüne uyar: kavun-u, yağmur-luk, mümin-lik, müzik-çi.
Unutmamak gerekir ki, Türkiye Türkçesindeki kelimelerin ünlü düzenini, büyük ünlü ve küçük ünlü uyumlarıyla, birinci heceden sonra o, ö seslerinin bulunmaması kuralı birlikte belirler. Bu ünlü düzeni ve ilk heceyi izleyen ünlü türleri aşağıdaki tabloda görülmektedir:
a → a, ı (bakar, alır)
e → e, i (geçer, gelir)
ı → ı, a (kılıç, kısa)
i → I, e (ilik, ince)
o → u, a (omuz, oya)
ö → ü, e (ölçü, ördek)
u → u, a (uzun, uzak)
ü → ü, e (ütü, ürkek)

BAZI KELİME VE EKLERİN YAZILIŞI
Türkçenin yazılışında tek sese tek harf ilkesi benimsendiği için genellikle büyük sorunlarla karşılaşılmaz. Ancak, bazı kelime ve eklerde özel durumlar söz konusudur. Bu bakımdan bu tür eklerle kelimelerin yazılışı üzerinde ayrıca durmak gerekir. Sayıların yazılışı da özel olarak ele alınması gereken konulardan biridir.
• a – ı, e – i değişmesi
• i - ı değişmesi
• u - ü değişmesi
• ünlü düşmesi
• b - p değişmesi
• c - ç değişmesi
• d - t değişmesi
• ğ - v değişmesi
• n - m değişmesi
• ünsüz türemesi (y - v)
• ünsüz düşmesi
• mastar eklerinin yazılışı
• Fiil çekimi ile ilgili yazılışlar
• -ken ekinin yazılışı
• -ki aitlik ekinin yazılışı
• mı, mi, mu, mü soru ekinin yazılışı
• da, de bağlacının yazılışı
• ile sözünün ek olarak yazılışı
• imek ek filinin yazılışı
• ki bağlacının yazılışı
• Alıntı kelimelerde kesmeli yazılış
• Hece yapısı ve satır sonunda kelimelerin bölünmesi
• Sayıların yazılışı
a - ı, e - i değişmesi
Dilimizde a, e ünlüsü ile biten fiillerin şimdiki zaman çekiminde, söyleyişte de yazılışta da a sesleri ı, u; e sesleri i, ü olur: başlıyor, kanıyor, oynuyor, doymuyor; izliyor, diyor, gelmiyor, gözlüyor.
Birden çok heceli olup a, e ünlüleri ile biten fiiller, ünlüyle başlayan ek aldıkları zaman bu fiillerdeki a, e ünlülerinde söyleyişte yaygın bir daralma (ı ve i'ye dönme) eğilimi görülür. Ancak, söyleyişteki ı, i sesleri yazıya geçirilmez: başlayan, yaşayacak, atlayarak, saklayalı, atmayalım, gelmeyen, izlemeyecek, gitmeyerek, gizleyeli, besleyelim.
Buna karşılık tek heceli olan demek ve yemek fiillerinde, söyleyişteki i sesi yazıya da geçirilir: diyen, diyerek, diyecek, diyelim, diye; yiyen, yiyerek, yiyecek, yiyelim, yiye, yiyince, yiyip. Ancak deyince, deyip örneklerindeki e yazılışta korunur.
i - ı değişmesi
Dilimize Arapçadan girmiş bulunan kelimelerde kalın k'den sonra gelen i sesi, ı'ya döner ve ı ile yazılır: inkılâp, inkıraz, inkısam, inkıta, inkıyat.
UYARI : Hâkimiyet kelimesindeki k incedir. Dolayısıyla önündeki ünlü de i'dir. Hâkımiyet şeklinde telâffuz edilmemelidir.
u - ü değişmesi
"Kul" anlamına gelen Arapça abd kelimesiyle kurulmuş olan özel adlarda u sesi çoğunlukla ü'ye dönüşmüştür ve ü ile yazılır: Abdülaziz, Abdülhamit, Abdülkadir, Abdülkerim, Abdülmecit, Abdürrahim, Abdüsselâm.
Buna karşılık Abdullah, Abdurrahman gibi birkaç örnekte u korunmuştur.
Ünlü düşmesi
Dilimizde iki heceli birtakım kelimelere ünlüyle başlayan bir ek getirildiği zaman ikinci hecedeki dar ünlüler genellikle düşer ve bu ünlüler yazılmaz: ağız / ağzı, alın / alnı, bağır / bağra, bağrım, beniz / benzi, beyin / beynimiz, beyne, boyun / boynu, böğür / böğrüm, burun / burnu, geniz / genzi, göğüs / göğsün, gönül / gönlünüz, karın / karnı, oğul / oğlu, resim / resme; çevirmek / çevrilmek, devirmek / devrilmek.
b - p değişmesi
Alıntı kelimelerde s ünsüzünden sonra gelen b sesi ünsüz benzeşmesine uğrayarak p'ye dönüşür ve p ile yazılır: ispat, kispet, müspet, naspetmek, nispet, tespih, tespit.
UYARI : s dışındaki tonsuzlardan sonra gelen b'ler p'ye dönmez: ikbal, makbul, takbih, tatbik, teşbih.

c - ç değişmesi
Alıntı kelimelerde tonsuz (sert) ünsüzlerden önce gelen c, ç sesine dönüşür ve ç ile yazılır: eçhel, içtihat, içtimaî, içtinap, meçhul.
Buna karşılık Arapçadan dilimize giren kelimelerde tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra gelen c korunmuştur: mescit, tehcir, tescil, teşci.
d - t değişmesi
Dilimize Farsçadan geçen -dar ekindeki d sesi tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra ünsüz benzeşmesine uğrayarak t sesine dönüşmüştür: emektar, minnettar, silâhtar, taraftar. Dilimize Arapçadan geçen miktar kelimesi ile Hayrettin, Seyfettin, Necmettin gibi özel adlarda da d sesi t'ye dönmüştür.
Buna karışlık Arapçadan dilimize giren birçok kelimede tonsuz (sert) ünsüzlerden sonra gelen d korunmuştur: takdim, takdir, takdis, tasdik, tekdir.
Alıntı kelimelerin hece sonlarında bulunan d sesi ise kendisinden sonra gelen tonsuz ünsüzlerin etkisinde kalarak t sesine dönüşür ve t ile yazılır: metfun, methal, methiye, tetkik.
ğ - v değişmesi
Dilimizde değişik biçimlerde yazılan birtakım Türkçe kelimeler vardır: döğmek, dövmek; göğermek, gövermek; oğmak, ovmak; öğmek, övmek; söğmek, sövmek. Dilimizde o, ö seslerinden sonra gelen ğ’lerin v’ye dönme eğilimi güçlüdür. Ortak söyleyişte v'li biçimler daha yaygın olmakla birlikte ğ’li biçimler de büsbütün ortadan kalkmış değildir.

n - m değişmesi
Dilimizde b ünsüzünden önce gelen n ünsüzü bazı örneklerde m'ye dönüşür: saklambaç (< saklanbaç), dolambaç (< dolanbaç), ambar (< anbar), amber (< anber), cambaz (< canbaz), çarşamba (< çeharşenbe), perşembe (< pencşenbe), çember (< çenber), kümbet (< gunbed), memba (< menba), mümbit (< munbit), tambur (< tunbur). Buna karşılık İstanbul, bin bir, binbaşı, onbaşı gibi kelimelerde söyleyişte m'ye doğru bir kayma olmasına rağmen yazıda n sesi korunur.
Ünsüz türemesi (y - v)
Türkçe kökenli kelimelerde iki ünlü yan yana bulunmadığından bazı alıntı kelimelerde ünlüler arasında y, v sesleri türemiştir: fiyat (< fiat), fayda (< faide), zayıf (< zaif), mavna (< ma'ûna); konservatuvar, lâboratuvar, pisuvar, repertuvar, trotuvar, tuval, tuvalet.
Buna karşılık birçok örnekte y, v türemesi görülmez: duayen, fail, faiz, fuar, fuaye, kuaför, kuartet, lâik, puan, suare.
Ünsüz düşmesi
Türkçede ikiz (şeddeli) ünsüz bulunmaz. Bu bakımdan Arapçadan dilimize girmiş olan ve sonunda ikiz ünsüz bulunan kelimelerin yalın durumunda ünsüzlerden biri düşer (ünsüz tekleşir): hak (< hakk), his (< hiss), ret (< redd), zan (< zann), zem (< zemm). Bu tür kelimelere ünlüyle başlayan bir ek geldiği zaman düşen ünsüz ortaya çıkar: hak / hakka, his / hissimiz, ret / reddi, zan / zannımca, zem / zemmi (bk. Birleşik kelimeler A. 3).
Öte yandan afv kelimesinde v düşmüş ve bu durum yazıya da geçmiştir: af (< afv). Ancak, kelime ünlüyle başlayan bir ek aldığı zaman f sesi ikizleşir: affa uğramak (bk. Birleşik kelimeler A. 3).
Alıntı kelimelerden ft, st ünsüz çiftleriyle bitenlerin bir kısmında t sesi söyleyişte düşme eğilimi göstermekle birlikte yazılışta korunur: çift, rast, serbest.
Farsçadan dilimize girmiş hane sözüyle yapılan birleşik kelimelerde
ha hecesi korunmuştur: birahane, muayenehane, yazıhane; darphane, dökümhane, yatakhane. Görüldüğü gibi kelime ünlüyle de ünsüzle de bitse ha hecesi korunmaktadır. Bazı örneklerde ise söyleyişte düşme eğilimi görülür. Yazıda birliğin sağlanabilmesi için bu tür örneklerde de ha hecesinin yazılması gerekir: dershane, eczahane, hastahane, pastahane, postahane (bk. Birleşik kelimeler A. 24).
UYARI : Fransızcadan dilimize girmiş olan sürpriz kelimesinde söyleyişte de yazılışta da r ünsüzü korunur; kelimenin süpriz şeklinde söylenmesi yanlıştır.
Mastar eklerinin yazılışı
-ma, -me ile biten mastarlar -a, -e, -ı, -i ekleriyle genişletildiğinde araya y koruyucu ünsüzü girer: kazanma-y-a, aldanma-y-ı, okuma-y-a, yazma-y-ı, sevme-y-e, görme-y-i, gülme-y-e, silme-y-i.
-mak, -mek ile biten mastarlardan sonra -a, -e, -ı, -i eklerinden biri gelirse -k ünsüzü yumuşar: ... yazmağa (başladı). ... bildirmeğe (geldim). Ancak mastarlarda y'li yazılışa doğru güçlü bir eğilim vardır.
Fiil çekimi ile ilgili yazılışlar
Gelecek zaman ekinin ünlüleri ile zaman ekinden önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın bütün şahıslarda a, e ile yazılır: geleceğim, gelmeyeceğim, gelemeyeceğim, geleceğiz, gelmeyeceğiz, gelemeyeceğiz, gelmeyeceksin, gelemeyeceksin; alacağım, almayacağım, alamayacağım, almayacaksın, alamayacaksın, başlayacağım.
Teklik ve çokluk 1. kişi emir eklerinin ünlüsü ile ekten önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır: başlayayım, gelmeyeyim; başlayalım, gelmeyelim.
İstek ekinden önce gelen ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır: başlayasın, başlaya, başlayasınız, başlayalar; gelmeyesin, gelmeye, gelmeyesiniz, gelmeyeler.

-ken ekinin yazılışı
-ken (< iken) eki büyük ünlü uyumuna uymaz. Getirildiği kelimenin ünlüleri kalın da olsa, bu ekin ünlüsü ince kalır: okur-ken (< okur iken), yazar-ken (< yazar iken), çalışır-ken (< çalışır iken), uyur-ken (< uyur iken), başlar-ken (< başlar iken), durmuş-ken (< durmuş iken), olgun-ken (< olgun iken), durgun-ken (< durgun iken), okulday-ken (< okulda iken), yolday-ken (< yolda iken).
-ki aitlik ekinin yazılışı
-ki aitlik eki ünlü uyumlarına uymaz: akşamki, yarınki, duvardaki, Turgut'unki, yoldaki, ondaki, yazıdaki, onunki.
Yalnız birkaç örnekte bu ek, ünlü uyumlarına uyar: bugünkü, dünkü, öbürkü.
mı, mi, mu, mü soru ekinin yazılışı
mı, mi, mu, mü soru eki gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır; ancak, kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar ve mı, mi, mu, mü biçimlerini alır: Kaldı mı? Sen de mi Brutus? Olur mu? İnsanlık öldü mü?
Soru ekine birtakım ekler de getirilebilir. Bu ekler soru ekiyle bitişik yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Ölür müsün, öldürür müsün?
Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığı zaman da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız.
Da, de bağlacının yazılışı
Da, de bağlacı ayrı yazılır; ancak, kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak büyük ünlü uyumuna uyar ve da, de biçimini alır: Kızı da geldi gelini de. Orhan da biliyor. Oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur.
İmlâmız, lisanımız düzelince, lisanımız da kafamız düzelince düzelecek, çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur, fazla değil!
(Yahya Kemal Beyatlı)
UYARI : Ayrı yazılan da, de hiçbir zaman ta, te şeklinde yazılmaz.
UYARI : Ya sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır (ya da).
UYARI : Da, de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır. Bu bağlacı tamamen ayrı yazmak gerekir: Ayşe de geldi (Ayşe'de geldi değil).
UYARI : Bulunma hâli eki olan -da, -de, -ta, -te'nin da, de bağlacı ile hiçbir ilgisi yoktur; bulunma hâli eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede kulak, evde kalmak, yolda kalmak, ayakta durmak, çantada keklik. Yeme de yanında yat.
Yurtta sulh, cihanda sulh. (Mustafa Kemal Atatürk)
Dilde, fikirde, işte birlik. (İsmail Gaspıralı)
İle sözünün ek olarak yazılışı
1. İle sözü, ünlüyle biten kelimelere ek olarak getirilince başındaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer; ek, büyük ünlü uyumuna uyar: baltayla (balta ile), çevreyle (çevre ile), yapıyla (yapı ile), keçiyle (keçi ile), kuzuyla (kuzu ile), sürüyle (sürü ile).
2. Üçüncü kişi iyelik ekinden sonra da baştaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer; ek, büyük ünlü uyumuna uyar: arkadaşıyla (arkadaşı ile), anasıyla (anası ile), dolayısıyla (dolayısı ile), kuyusuyla (kuyusu ile), ölçüsüyle (ölçüsü ile), sütüyle (sütü ile).
3. İle sözü ünsüzle biten kelimelere ek olarak getirilince başındaki i ünlüsü düşer ve büyük ünlü uyumuna uyar: arkadaşla (arkadaş ile), kardeşle (kardeş ile), ayakla (ayak ile), başla (baş ile), sütle (süt ile), gümüşle (gümüş ile), oyunla (oyun ile).

İmek ek fiilinin yazılışı
İmek ek fiili ayrı yazıldığı zaman ünlü uyumlarına uymaz: kalır idim, durur idim, güzel idi, dargın imiş, yorgun ise.
Ancak, imek fiili bugün daha çok ekleşmiş olarak kullanılmakta ve ünlü uyumlarına uymaktadır.
Ünlüyle biten kelimelere eklendiği zaman i- ünlüsü düşebilir. Bu durumda araya y ünsüzü girer: satıcıydı (satıcı idi), yoncaymış (yonca imiş), yabancıymış (yabancı imiş), başıymış (başı imiş), sonuncuydu (sonuncu idi), ikinciymiş (ikinci imiş), neyse (ne ise), deliyse (deli ise).
Ünsüzle biten kelimelere eklendiği zaman da i- ünlüsü düşebilir: kalırmış (kalır imiş), yorgundu (yorgun idi), yakarsa (yakar ise), toprakmış (toprak imiş), yakmışsa (yakmış ise), güzelmiş (güzel imiş), gelirse (gelir ise), alırsa (alır ise), bakacaksa (bakacak ise).
Ki bağlacının yazılışı
Ki bağlacı ayrı yazılır: demek ki, kaldı ki, bilmem ki.
Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin.
(Mustafa Kemal Atatürk)
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!
(Orhan Veli Kanık)
Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Diyorlar ki" adlı eseri ne güzeldir!
Çiğ yemedim ki karnım ağrısın.
Ancak ki bağlacı, birkaç örnekte kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örneklerden çünkü sözünde ek aynı zamanda uyuma girmiştir.
Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır: Babam geldi mi ki? Başbakan konuşacak mı ki?
Alıntı kelimelerde kesmeli yazılış
Türkçenin ses düzeni gereğince iki ünlü arasındaki ünsüzler kendilerinden önce gelen ünlüyle değil kendilerinden sonra gelen ünlüyle hece kurarlar: a-ra-ba-cı, o-ku-lu-muz, se-vi-ne-cek-ler, ta-şı-na-bi-lir.
Ancak içlerinde Arapçaya özgü gırtlak ünsüzü (ayın ve hemze) bulunan bazı alıntı kelimelerde, bu durumdaki ünsüzlerin kendilerinden önceki ünlüyle hece kurdukları da görülür: cüz-î, hal-etmek, iş-ar, iz-an, kıt-a, kur-a, Kur-an, mel-un, mer-i, meş-ale, meş-um, nez-etmek, sun-î, vak-a, vüs-at. Bu kelimeler yazılışta kesmeyle gösterilir: cüz'î, hal'etmek, iş'ar, iz'an, kıt'a, kur'a, Kur'an, mel'un, mer'i, meş'ale, meş'um, nez'etmek, sun'î, vak'a, vüs'at. Bu yapıda olup da tamamen Türkçenin ses düzenine uymuş, çok sık kullanılan ve kesmesiz okunduğunda yadırganmayan kelimelerde kesme kullanılmaz: defa, defetmek, heyet, menetmek, mesele, neşe, neşet, sanat.
Arapçadan alınmış bazı sözlerde gırtlak ünsüzü kelimenin sonunda bulunur. Bu durumda gırtlak ünsüzü söyleyiş bakımından tamamen erimiş durumdadır: cüz, def, hal, kat, men (bk. Birleşik kelimeler A. 5).
Ancak bu kelimeler iyelik ekleriyle kullanıldığı takdirde, kelimeyle iyelik eki arasına kesme konur: cüz'ü, def'i, hal'i, kat'ı, men'i, nev'i, tab'ı, vaz'ı.
Sonunda gırtlak ünsüzü bulunan kelimeler iyelik ekini -ı, -i biçiminde alırlar: bayi-i, cami-i, mâni-i, memba-ı, mısra-ı, sanayi-i. Ancak cami ve mâni sözlerinde iyelik eki -si biçiminde de gelebilir: cami-si, mâni-si.
Bu tür kelimeler yönelme ve yükleme hâli eklerini (-e, -i) alınca, araya y sesi girebileceği gibi y'siz de yazılabilir: bayi-ye, cami-ye, memba-ya, mevzu-ya, mısra-ya; bayi-yi, cami-yi, memba-yı, mevzu-yu, mısra-yı; bayi-e, cami-e, memba-a, mevzu-a, mısra-a; bayi-i, cami-i, memba-ı, mevzu-u, mısra-ı.
UYARI : Bayi, cami, sanayi gibi kelimeler yalın hâlde iken tek i ile yazılır.
UYARI : Arapçadan alınmış bazı kelimelerde, gırtlak ünsüzü hecenin sonunda yer almaktadır. Bu tür kelimelerde gırtlak ünsüzü Türkçe söyleyişten tamamen kalkmakta ve kendisinden önceki ünlünün uzamasına yol açmaktadır. Bu tür kelimelerde kesme kullanılmaz, sadece söz konusu ünlü uzun okunur: dava (da:va), mamur (ma:mur), mana (ma:na), memur (me:mur), resen (re:sen), tamim (ta:mim), tecil (te:cil), tediye (te:diye), tehir (te:hir), telif (te:lif), tesir (te:sir).

Hece yapısı ve satır sonunda kelimelerin bölünmesi
Türkçede kelime içinde iki ünlü arasındaki ünsüz, kendinden önceki ünlüyle değil, kendinden sonraki ünlüyle hece kurar: a-ra-ba, ka-ra-ca, ta-le-be.
Ancak bazı alıntı kelimelerde iki ünlü arasındaki ünsüz kendinden sonraki ünlüyle değil, kendinden önceki ünlüyle hece kurar: cüz'î, kur'a, Kur'an, vüs'at (bk. Alıntı kelimelerde kesmeli yazılşı).
Kelime içinde yan yana gelen ünsüzlerden sonuncusu kendisinden sonraki ünlüyle, diğerleri kendilerinden önceki ünlüyle hece kurar: bir-lik, sev-mek, Türk-çe, Kork-maz.
Türkçede satır sonunda kelimeler bölünebilir, fakat heceler bölünemez. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna kısa çizgi (-) konur.
Burasını ilk defa görüyormuş gibi duvarlara, perdelere, möblelere, eşyalara bakıyor, hayret ediyordu. Bütün bu muhitte Türk hayatına, Türk ruhuna ait bir gölge, bir çizgi bile yoktu. Birden Bursa'daki çocukluğunun geçtiği baba evini hatırladı; sofada rahat ve beyaz örtülü divanlar vardı.
(Ömer Seyfettin, Primo Türk Çocuğu)
Bitişik yazılan kelimelerde de bu kurala uyulur:
.........................................................................................................baş-
öğretmen değil,
......................................................................................................... ba-
şöğ-ret-men;
...........................................................................................................ilk-
okul değil,
......................................................................................................... il-
ko-kul;
...........................................................................................Karaosman-
oğlu değil,
.......................................................................................Karaosmanoğ-
lu.
Ayırmada satır sonunda ve satır başında tek harf bırakılmaz:
......................................................................................................a-
raba değil,
.................................................................................................. ara-
ba;
.................................................................................................... u-
çurtma değil,
................................................................................................uçurt-
ma;
............................................................................................ müdafa-
a değil,
............................................................................................... müda-
faa;
................................................................................................. niha-
î değil,
..................................................................................................... ni-
haî.
Kesme işareti satır sonuna geldiği zaman yalnız kesme işareti kullanılır; ayrıca çizgi kullanılmaz.
................................................................................................... Edirne'
nin...
.................................................................................................. Ankara'
dan...

Rakamların satır sonuna gelmesi durumunda da yalnız kesme işareti kullanılır:
................................................................................................. 1996'
da...
Gırtlak ünsüzü için kesme kullanılan kelimelerde kesmeli heceler satır sonuna getirilmez:
...................................................................................................... meş'-
aleyi değil,
..................................................................................................... meş'a-
leyi;
....................................................................................................... vüs'-
ati değil,
..................................................................................................... vüs'a-
ti.
Özgün imlâsıyla yazılan yabancı kelimeler satır sonunda kendi dillerinin kurallarına göre bölünür. Yabancı dillerde kullanılan ve tek sesi karşılayan ch, sh, sch, cz, sz gibi harfler satır sonunda birbirinden ayrılmaz.

Sayıların yazılışı
1. Sayılar rakamla da yazıyla da yazılabilir. Sayıların ne zaman yazıyla, ne zaman rakamla gösterileceği konusunda dilimizde açık bir kural verilemez. Ancak, uygulamada birtakım ilkeler oluşmuştur. Bu ilkelere göre, küçük sayılar, yüz ile bin sayıları ve daha çok edebî karakter taşıyan metinlerde geçen sayılar yazıyla gösterilir: iki hafta sonra, haftanın beşinci günü, üç ayda bir, dört kardeş, üçüncü sınıf, bin yıldan beri.
Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.
(Cahit Sıtkı Tarancı)
Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılar ile büyük sayılarda rakam kullanılır: öğleden sonra saat 17.30'da, 1.500.000 lira, 25 kilogram, 150 kilometre, 15 metre kumaş, 1.250.000 kişi.
Saat ve dakikaların metin içinde yazıyla yazılması da mümkündür: saat dokuzu beş geçe, saat yediye çeyrek kala, saat sekizi on dakika üç saniye geçe, meselâ saat onda.
2. Birden fazla kelimeden oluşan sayılar ayrı yazılır: iki yüz, üç yüz altmış beş. Ancak para ile ilgili işlem ve belgelerde sayılar bitişik yazılır: yüzdoksanbin, ikiyüzellibin, beşyüzaltmışbin (bk. Birleşik kelimeler A. 22, B.17).
3. Sayılar daha çok Arap rakamlarıyla gösterilir: 25 milimetre, 150 kişi, 15.000 lira, 75 kilometre.
Romen rakamları ancak yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerin yazılışında, kitap ve dergi ciltlerinde ve kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların numaralandırılmasında kullanılır: XX. yüzyıl, III. Selim, XIV. Louis, II. Wilhelm, V. Karl, VIII. Edward, 1.XI.1928, I. cilt, XII. cilt. Bu tür örneklerde Arap rakamlarının kullanılması da mümkündür.
UYARI : Hükümdar adlarında kullanılan rakamlar hükümdarın adından önce yazılır: Wilhelm II değil II. Wilhelm, Selim 3 değil 3. Selim.
4. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır: 32 605, 326 197, 49 750 812, 28 434 250 310 500. Gruplar arasına nokta da konabilir: 326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500 (bk. Nokta 8).
5. Sayılarda kesirler virgül ile ayrılır: 15,2 (15 tam, onda 2), 5,26 (5 tam, yüzde 26) (bk. Virgül 13).
6. Sıra sayıları yazıyla ve rakamla gösterilebilir. Rakamla gösterilmesi durumunda ya rakamdan sonra bir nokta konur veya rakamdan sonra kesme konularak derece gösteren ek yazılır: 15., 56., XX.; 5' inci, 6' ncı.
7. Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla belirtilir: ikişer, dokuzar, yüzer; üçer üçer, onar onar.

KÜÇÜK VE BÜYÜK HARFLER
Türkçede harflerin küçük (minüskül) ve büyük (majüskül) olmak üzere iki biçimi vardır. Yazıda yaygın olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harflere başvurulur.
Büyük harflerin kullanıldığı yerler
Büyük harflerin kullanıldığı yerler aşağıda sıralanmıştır:
A. Cümle büyük harfle başlar: Hayatta en hakikî mürşit ilimdir. Ak akça kara gün içindir. Ancak rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz: 1940 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini bitirdim.
Cümle içinde başkasından aktarılan ve tırnak içine alınan cümleler de büyük harfle başlar: Atatürk, gençliğe seslenirken "Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur." diyor. Tırnak içinde aktarılan söz, tam bir cümle değilse veya cümlenin baş tarafı alınmamışsa büyük harfle başlamaz:
Nabi'nin "... var içinde" redifli gazeli Divan'ında uyuyor.
(Yahya Kemal Beyatlı, Edebiyata Dair)
Ayrıca iki çizgi arasındaki açıklama cümleleri de büyük harfle başlamaz:
Bir zamanlar - bu zamanlar çok da uzak değildir, bundan on, on iki yıl önce - Türk saltanatının maddî sınırları uçsuz bucaksız denilecek kadar genişti.
(Y. K. Karaosmanoğlu, Ergenekon)
İki noktadan sonra gelen cümleler de büyük harfle başlar:
Orhon Kitabesi’nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz oturmadım, gece uyumadım.
(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları)
Bence edebiyatın temel görevi şudur: Hem günlük hayatı, hem geleceği hem de hayatın felsefesini işlemektir.
(Cengiz Aytmatov, Röportajlar)
Ancak iki noktadan sonra cümle niteliğinde olmayan örnekler sıralanırsa bu örnekler büyük harfle başlamaz: Bazı örneklerde -sız eki kalıplaşmıştır: densiz, hırsız, ıssız, öksüz.
UYARI : Örnek niteliğindeki kelimelerle başlayan cümlede de ilk harf büyük yazılır: "Araba, banka, bütçe, devlet, fındık, kanepe, menekşe, şemsiye" gibi yüzlerce kelime, kökenleri yabancı olmakla birlikte artık dilimizin malı olmuştur. "Et-, ol-" fiilleri, dilimizde en sık kullanılan yardımcı fiillerdir.
B. Mısralar büyük harfle başlar:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. (Muhibbî)
Bakî kalan bu kubbede bir hoş seda imiş. (Bakî)
Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin. (Tevfik Fikret)
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
(Mehmet Âkif Ersoy)
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
(Yahya Kemal Beyatlı)
Yolcuyum bir kuru yaprak misali,
Rüzgârın önüne katılmışım ben. (Faruk Nafiz Çamlıbel)
O zaferler getiren atların
Nalları altındanmış;
Gidişleri akına,
Gelişleri akındanmış. (Arif Nihat Asya)
Bugün masal değil,
Masaldan daha güzel, gerçek. (Cahit Sıtkı Tarancı)
Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir. (Necmettin Halil Onan)
C. Özel adlar büyük harfle başlar.
1. Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar: Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın, Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, Yunus Emre, Evliya Çelebi, Gevherî, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Shakespeare, Wolfgang von Goethe, Wilhelm Radloff, Vilhelm Thomsen, Victor Hugo.
Takma adlar da büyük harfle başlar: Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman), Demirtaş (Ziya Gökalp), Tarhan (Ömer Seyfettin), Aka Gündüz (Hüseyin Avni, Enis Avni), Kirpi (Refik Halit Karay), Deli Ozan (Faruk Nafiz Çamlıbel), Server Bedi (Peyami Safa), İrfan Kudret (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli Kanık).
2. Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar ve meslek adları büyük harfle başlar: Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Sayın Hasan Eren, Hamdi Bey, Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali Çiçekçi, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Doktor Behçet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel.
Tarihî kişilerin adlarından önce gelen unvan ve lâkaplar da büyük harfle başlar: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman, Genç Osman, Deli İbrahim, Avcı Mehmet, Nişancı Mehmet Paşa, Aslan Yürekli Richard, Demirbaş Şarl, Deli Petro.
Akrabalık adları bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz: Fahriye abla, Ayşe teyze, Fatik nine, Saim amca, Ali enişte. Ancak akrabalık bildiren kelimeler başa gelirse lâkap yerine geçtiği için büyük harfle başlar: Nene Hatun, Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan.
Bazı tarihî ve menkıbevî şahsiyetlerde ise akrabalık bildiren kelime sonda olduğu hâlde unvan değeri kazandığı için büyük harfle yazılır: Gül Baba, Susuz Dede, Adile Hala, Gülsüm Bacı, Sultan Ana.
Resmî yazılarda saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve makam, mevki, unvan bildiren kelimeler de büyük harfle başlar:
Sayın Bakan,
Sayın Başkan,
Sayın Profesör,
Sayın Vali.
Mektuplarda ve resmî yazışmalarda hitapların ilk kelimesi de büyük harfle başlar:
Sevgili kardeşim,
Aziz dostum,
Değerli arkadaşım.
3. Hayvanlara verilen özel adlar büyük harfle başlar: Düldül, Sarıkız, Fino, Karabaş, Pamuk, Minnoş, Tekir.
4. Millet, boy, oymak adları büyük harfle başlar: Türk, Alman, İngiliz, Rus, Arap, Japon; Oğuz, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar; Karakeçili, Hacımusalı.
5. Dil ve lehçe adları büyük harfle başlar: Türkçe, Almanca, İngilizce, Rusça, Arapça; Oğuzca, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Tatarca.
6. Devlet adları büyük harfle başlar: Türkiye Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Suudî Arabistan, Azerbaycan Cumhuriyeti.
7. Din ve mezhep adları ile bunların mensuplarını anlatan sözler büyük harfle başlar: Müslüman / Müslümanlık, Hristiyan / Hristiyanlık, Musevî / Musevîlik, Budist / Budizm; Hanefî / Hanefîlik, Malikî / Malikîlik, Protestan / Protestanlık, Katolik / Katoliklik.
8. Din ve mitoloji kavramlarını karşılayan özel adlar büyük harfle başlar: Tanrı, Allah, Cebrail, Zeus, Oziris, Kibele. Ancak tanrı kelimesi özel ad olarak kullanılmadığı zaman küçük harfle başlar: Eski Yunan tanrıları. Bazı dinî kavramların da küçük harfle başlaması gelenekleşmiştir: cennet, cehennem, uçmak, tamu, sırat köprüsü, gayya kuyusu.
9. Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar: Merkür, Dünya, Neptün, Plüton, Halley. Dünya, güneş, ay kelimeleri yalnız coğrafya ve gök bilimiyle ilgili yayınlarda terim olarak kullanıldığı zaman büyük harfle başlar; bunun dışındaki durumlarda küçük harf kullanılır.
10. Yer adları (kıt'a, ülke, bölge, il, ilçe, köy, semt, cadde, sokak vb.) büyük harfle başlar: Asya, Avrupa; Türkiye, Kazakistan, Fransa, Çin, Hindistan, Mısır; İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Yakın Doğu; Ankara, İstanbul, Taşkent, Bağdat, Moskova; Turgutlu, Ürgüp, Ahlat; Çayırbağı, Akçaköy; Bahçelievler, Cebeci; Atatürk Bulvarı, Ziya Gökalp Caddesi; Sankiyedim Sokağı, Asmalımescit Sokağı.
Yer adlarında ilk isimden sonra gelen deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci isimler küçük harfle başlar: Marmara denizi, Aral gölü, Balkaş gölü, Sakarya ırmağı, Meriç nehri, Tuna nehri, Alp dağları, Altay dağları, Erciyes dağı. Ancak, ikinci isim özel isme dâhil ise ve ikisi birden kastedilen kavramı karşılıyorsa, ikinci isim de büyük harfle başlar: Çanakkale Boğazı, İstanbul Boğazı; Beyşehir Gölü, Van Gölü, Tuz Gölü; Anadolu Kavağı, Rumeli Kavağı; Gülek Geçidi; Ağrı Dağı; Konya Ovası, Haymana Ovası, Muş Ovası; Adalar Denizi. Bu örneklerde ikinci isim kullanılmadığı takdirde söz konusu yer adı anlaşılmaz. Meselâ Çanakkale Boğazı sadece Çanakkale kelimesiyle anlatılamaz; sadece Çanakkale denildiği zaman Çanakkale şehri anlaşılır.
Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak kelimeleri büyük harfle başlar: Gazi Osmanpaşa Mahallesi, Yıldız Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi, Karaköy Meydanı, Zafer Meydanı, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı, Nene Hatun Caddesi, Cemal Nadir Sokağı, Fevzi Çakmak Sokağı, İnkılâp Sokağı, Reşat Nuri Sokağı, Türk Ocağı Sokağı.
11. Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb. yapı adlarının bütün kelimeleri büyük harfle başlar: Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Mostar Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı.
12. Kurum, kuruluş ve kurul adları büyük harfle başlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi; Türk Ocağı, Yeşilay Derneği, Muharip Gaziler Derneği, Emek İnşaat; Bakanlar Kurulu, Danışma Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulu.
Kurum, merkez, bakanlık, üniversite, fakülte, bölüm vb. kuruluş bildiren kelimeler, belli bir kurum kastedildiği zaman büyük harfle başlar: Bu yıl Meclis, yeni döneme erken başlayacaktır. Son aylarda Kurum, imlâ konusunda yoğun bir çalışma içine girmiştir.
Yer bildiren özel isimlerde de kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman, kelime başında büyük harf kullanılır: Hisar’dan, Boğaz’dan, Bulvar’dan.
13. Kitap, dergi, gazete, tablo, heykel ve hukukla ilgili kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının her kelimesi büyük harfle başlar: Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Anadolu Notları, Sinekli Bakkal; Türk Dili, Türk Kültürü, Varlık; Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Yeni Yüzyıl, Yeni Asır; Halı Dokuyan Kızlar (tablo); Düşünen Adam (heykel); Medenî Kanun, Borçlar Hukuku (kanun), Atatürk Uluslar Arası Barış Ödülü Tüzüğü, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği.
Özel ada dâhil olmayan gazete, dergi, tablo vb. sözler büyük harfle başlamaz: Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi, Halı Dokuyan Kızlar tablosu.
Kitap adlarında ve başlıklarda, arada ve sonda bulunan ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de sözleriyle mı, mi, mu, mü soru eki küçük harfle yazılır: Maî ve Siyah, Suç ve Ceza, Leylâ ile Mecnun, Turfanda mı, Turfa mı? Diyorlar ki, Dünyaya İkinci Geliş yahut Sır İçinde Esrar, Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe, Ben de Yazdım.
Gazeteler ve dergiler oluşan geleneğe uyarak haber ve yazı başlıklarında çoklukla yalnız ilk kelimenin başında büyük harf kullanmaktadırlar: Kamyon eve girdi. Mini seçim yarın.
14. Millî ve dinî bayramların adları büyük harfle başlar: Cumhuriyet Bayramı, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, Nevruz Bayramı. Bayram niteliği kazanmış günlerin adları da büyük harfle başlar: Anneler Günü, Öğretmenler Günü, Tıp Bayramı. Kurultay (kongre), bilgi şöleni (sempozyum), açık oturum (panel) vb. toplantıları bildiren özel adlarda her kelime büyük harfle başlar: Uluslar Arası Türk Dili Kurultayı (1996), Manas Bilgi Şöleni, Türkçenin Yozlaşması Açık Oturumu, Türk Gramerinin Sorunları Toplantısı. Ancak genel nitelikteki günlerin, haftaların, mevsimlerin, kurultay, bilgi şöleni vb. toplantıların adları küçük harfle başlar: tiyatro günü, kitap haftası, film haftası, sağlık haftası, dil kurultayı.
15. Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar: Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele, Cilâlı Taş Devri, İlk Çağ, Yükselme Devri, Millî Edebiyat Dönemi, Tanzimat Dönemi.
Ancak tarihî dönem bildirmeyip tür veya tarz bildiren terimler küçük harfle başlar: divan edebiyatı, divan şiiri, halk şiiri, eski Türk edebiyatı, klâsik Türk edebiyatı, Türk edebiyatı, Türk dili, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, tekke edebiyatı, Servetifünun edebiyatı, Tanzimat edebiyatı.
Bunlardan bölüm ve ana bilim dalı olarak kullanılıp özel ad durumuna gelmiş olanlar büyük harfle başlar: Eski Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
16. Özel adlardan türetilen bütün kelimeler büyük harfle başlar: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Türkolog, Türkoloji, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Asyalılık, Darvinci, Konyalı, Bursalı.
Özel ad kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz: acem (Türk müziğinde bir perde), hicaz (Türk müziğinde bir makam), nihavent (Türk müziğinde bir makam), acemi (tecrübesiz), amper (elektrik akımında şiddet birimi), jul (fizikte iş birimi), allahlık (saf, zararsız kimse), donkişotluk (gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışmak).
Müzikte kullanılan makam ve tür adları da büyük harfle başlamaz: acemaşiran, acembuselik, bayatî, hicazkâr, türkü, varsağı, bayatı.
17. Yer, millet ve kişi adlarıyla kurulan birleşik kelimelerde özel adlar büyük harfle başlar: Antep fıstığı, Brüksel lâhanası, Behçet hastalığı, Frenk gömleği, Hindistan cevizi, İngiliz anahtarı, Japon gülü, Maraş dondurması, Van kedisi, Vaşington portakalı.
Ç. Belli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar: 29 Mayıs 1453 Salı günü, 1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım, 29 Ekim 1923, 28 Aralık 1982'de göreve başladı. Ancak belli bir tarihi belirtmeyen ay ve gün adları küçük harfle başlar: Okullar genellikle eylülün ikinci haftasında öğretime başlar. Yürütme Kurulu toplantılarını perşembe günleri yaparız.
D. Levhalar ve açıklama yazıları büyük harfle başlar: Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Başkan, Doktor. Levhadaki yazı birkaç kelimeden oluştuğu zaman ilk kelime büyük harfle başlar: Otobüs durağı, Dolmuş durağı, Şehirler arası telefon. Levhaların ilk kelimesi rakamla yazılmış bir sayı adı ise sonraki kelime küçük harfle başlar: III. kat, IV. sınıf, I. blok.
E. Bilim dallarında kullanılan terimlerin büyük harfle yazılışı ilgili dallardaki uygulamaya bağlıdır: Canis canis, Carduelis carduelis, Ardea alba, Populus alba, Prunus domestica, Pinus silvestris.

BİRLEŞİK KELİMELER
Dilimizde yeni bir kavramı karşılamak için yararlandığımız yollardan biri, kelime birleştirmesidir. Kelime birleştirmesi yoluyla kurulan sözlere birleşik kelime adı verilir. Birleşik kelimeler söz varlığımızda geniş bir yer tutar. Birleşik kelime terimi için bileşik kelime denilmesi yanlıştır.
Dilimizde belirtisiz isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isnat grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıplaşmış çekimli fiillerden oluşan ifadeler, yeni bir kavramı karşıladıkları zaman birleşik kelime olurlar: yer çekimi, hanımeli, ses bilgisi; beyaz peynir, açıkgöz, toplu iğne; eli açık, ayak yalın, günü birlik, sırtı pek; söz etmek, zikretmek, hasta olmak; gelebilmek, yazadurmak, alıvermek; çoluk çocuk, çıtçıt, ev bark; baş üstüne, günaydın; sağ ol, ateşkes, külbastı.
Görüldüğü gibi birleşik kelimeler bitişik de ayrı da yazılabilmektedir.
• A. Bitişik yazılan birleşik kelimeler (Bitişik kelimeler)
• B. Ayrı yazılan birleşik kelimeler

A. Bitişik yazılan birleşik kelimeler (Bitişik kelimeler)
Birleşik kelimeler, yazılış bakımından bitişik yazılanlar ve ayrı yazılanlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bitişik yazılan birleşik kelimelere bitişik kelime adı verilir.
Birleşik kelimeler aşağıdaki durumlarda bitişik kelime olurlar ve bitişik yazılırlar.
1. Ses düşmesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır: kaynana (< kayın ana), kaynata (< kayın ata), nasıl (< ne asıl), niçin (< ne için), pazartesi (< pazar ertesi), sütlaç (< sütlü aş), birbiri (< biri biri).
2. Dilimize Arapçadan girmiş azil (< azl), emir (< emr), hüküm
(< hükm), kayıp (< gayb), keşif (< keşf), küfür (< küfr), nakil (< nakl) gibi birtakım kelimeler etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek yardımcı fiilleriyle birleşirken asıllarına uyarak ikinci hecedeki ünlülerini düşürürler. Bu gibi kelimelerle yapılan birleşik fiiller bitişik yazılır: azletmek, azledilmek, emretmek, hükmetmek, hükmolunmak, kaybolmak, kaydedilmek, keşfetmek, keşfedilmek, küfretmek, nakletmek, neşretmek, neşrolunmak, sabretmek, seyretmek, şükreylemek, zikretmek (krş. Birleşik kelimeler B. 1; Alıntı kelimelerin yazılışı 1).
UYARI : Bu kelimeler ünlüyle başlayan bir yardımcı fiil veya ek almadıkları zaman azil, defin, emir, hüküm, kayıp, keşif, meyil, nakil, sabır, vecit, zeyil, zikir şeklinde söylenir ve yazılır.
UYARI : Söyleyişte tonlulaşma şeklinde ses değişmesine uğrayanlar ayrı yazılır: azat etmek, hamt etmek, derç etmek, iz'aç etmek, iktisap etmek, harp etmek. Bu örneklerde tonluluk söyleyişte belirtilir.
3. Dilimize Arapçadan girmiş af (< afv), his (< hiss), ret (< redd), zan (< zann), zem (< zemm) gibi birtakım kelimeler etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek yardımcı fiilleriyle birleşirken sondaki sesler, asıllarına uyarak veya asıllarının etkisinde kalarak çift sese dönüşür. Bu tür birleşik fiiller bitişik yazılır: affetmek, affolunmak, halletmek, hissetmek, hissedilmek, reddeylemek, reddolunmak, zannetmek, zemmetmek (bk. Ünsüz düşmesi; krş. Birleşik Kelimeler B. 1).
4. İsim kısımları tek başına kullanılmayıp sadece etmek, olunmak yardımcı fiilleriyle kalıplaşan birleşik kelimeler bitişik yazılır: ahzetmek, bahşetmek, bahşolunmak, hamletmek, hazfetmek, nez'etmek, rekzetmek, serdetmek.
5. Sonunda Arapçaya özgü gırtlak ünsüzü (ayın ve hemze) olan kelimeler etmek, olunmak fiilleriyle birleşik fiil kurduklarında bitişik yazılır: defetmek, hal'etmek (tahttan indirmek), katetmek, menetmek, menolunmak, tabetmek (bk. Alıntı kelimelerde kesmeli yazılış).
6. Vurgusu son heceye kaymış birleşik kelimeler bitişik yazılır: açıkgöz, anaerkil, ataerkil, babayiğit, bastıbacak, boşboğaz, büyükbaş (hayvan), camgöz, cingöz, çınayaz, düztaban, elense, elverişli, günaydın, işveren, kafakol, Karagöz, karagöz (balığı), küçükbaş (hayvan), önayak (olmak), paragöz, pisboğaz, tepegöz, tıknefes.
Vurgusu son hecede bulunan ikilemeler de bitişik yazılır: cırcır (böceği), cızbız, civciv, çıtçıt, dırdır, fırfır, fısfıs, hımhım, hoşbeş, şıpşıp (bir tür terlik), altüst (etmek), yüzgöz (olmak).
7. Eş anlamlı ikilemelerde vurgu normal olarak ikinci hecededir. Vurgusu ilk heceye kayan ikilemeler bitişik yazılır: darmadağın, darmadağınık, darmaduman, karmakarışık (krş. Birleşik kelimeler B. 7).
8. Kelimelerden biri veya ikisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğrarsa bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır (krş. Birleşik Kelimeler B. 2).
a. Organ bildiren sözlerle kurulan bitki, hayvan, hastalık, alet, eşya, tarz ve yiyecek adları:
aslanağzı (bitki), aslankuyruğu (bitki), aslanpençesi (bitki), ayıkulağı (bitki), cinsaçı (bitki), civanperçemi (bitki), gelinparmağı (üzüm), geyikdili (bitki), horozgözü (bitki), horozibiği (bitki), itburnu (bitki), katırtırnağı (bitki), kazayağı (bitki), keçiboynuzu (bitki), keçimemesi (üzüm), keçisakalı (bitki), kızkalbi (bitki), koyungöbeği (mantar), köpekayası (bitki), kurtbağrı (bitki), kuşburnu (bitki), sığırödü (bitki), tavşanbıyığı (bitki), turnagagası (bitki); açıkağız (bitki), akkuyruk (çay), alabaş (bitki), altınbaş (kavun), altıparmak (palamut), beşbıyık (muşmula), karabaldır (bitki), topbaş (bitki).
danaburnu (böcek), öküzburnu (kuş); akbaş (kuş), alabacak (at), beşparmak (deniz hayvanı), beşpençe (deniz hayvanı), çakırkanat (ördek), elmabaş (tepeli dalgıç), iribaş (kurbağa kurtçuğu), kababurun (balık), kamçıkuyruk (koyun), kamışkulak (at), karabaş, karagöz (balık), karakulak (hayvan; haberci), kepçeburun (yaban ördeği), kızılkanat (balık), sarıağız (balık), sarıgöz (balık), sarıkulak (balık), sarıkuyruk (balık), tokmakbaş (balık), uzunkuyruk (kuş), yeşilbaş (ördek).
itdirseği (arpacık); delibaş (hastalık), karabacak (hastalık), karataban (hastalık).
balıkgözü (halka), deveboynu (boru), domuzayağı (çubuk), domuztırnağı (kanca), horozayağı (burgu), kargaburnu (alet), keçitırnağı (oyma kalemi), kedigözü (lâmba), leylekgagası (alet), sıçankuyruğu (törpü); baltabaş (gemi) gagaburun (gemi), kancabaş (kayık).
ayıbacağı (yelken tarzı), balıksırtı (desen), civankaşı (nakış), eşeksırtı (çatı tarzı), kazkanadı (oyun), kırlangıçkuyruğu (işaret), koçboynuzu (işaret), köpekkuyruğu (spor), sıçandişi (dikiş).
dilberdudağı (tatlı), hanımgöbeği (tatlı), hanımparmağı (tatlı), kadınbudu (köfte), kadıngöbeği (tatlı), kargabeyni (yemek), kedidili (bisküvi), tavukgöğsü (tatlı), vezirparmağı (tatlı).
İlk ögesi organ adı olan şu örnekler de bitişik yazılır: bağrıkara (kuş), baldırıkara (bitki), baştankara (kuş), karnıkara (börülce), sırtıkara (balık), yanıkara (hastalık).
b. Eşya veya nesne bildiren sözlerle kurulan bitki, hayvan, tarz, yiyecek ve oyun adları:
acemborusu (bitki), çayırsedefi (bitki), çobançantası (bitki), çobandüdüğü (bitki), çobaniğnesi (bitki), çobantarağı (bitki), çobantuzluğu (bitki), gelinfeneri (bitki), güveyfeneri (bitki), katranköpüğü (mantar), keçisedefi (bitki), kuşekmeği (bitki), kuşyemi (bitki), kuzgunkılıcı (bitki), suibriği (bitki), suoku (bitki), suşeridi (bitki), şeytanarabası (uçuşan tohum), şeytanfeneri (bitki), şeytantersi (bitki), venüsçarığı (bitki), yılanyastığı (bitki).
sazkayası (balık), şeytaniğnesi (hayvan), yılaniğnesi (balık).
balgümeci (dikiş), beşikörtüsü (çatı tarzı), turnageçidi (fırtına).
bülbülyuvası (tatlı), kuşlokumu (kurabiye).
beştaş (oyun), dokuztaş (oyun), üçtaş (oyun).
c. İnsana özgü isim ve sıfatlarla kurulan bitki, hayvan ve eşya adları: adayavrusu (tekne), akşamsefası (bitki), camgüzeli (bitki), çadıruşağı (bitki), çayırgüzeli (bitki), çayırmelikesi (bitki), gecesefası (bitki), gündüzsefası (bitki), saksıgüzeli (çiçek), yalıçapkını (kuş); bozbakkal (kuş), bozyürük (yılan), karadul (örümcek), sarısabır (bitki).
ç. Benzetme yoluyla kurulan gök cisimlerinin adları: Altıkardeş (yıldız kümesi), Arıkovanı (yıldız kümesi), Büyükayı (yıldız kümesi), Demirkazık (yıldız), Güneybalığı (yıldız), Küçükaslan (yıldız), Küçükayı (yıldız kümesi), Kervankıran (yıldız), Samanuğrusu (yıldız kümesi), Samanyolu (yıldız kümesi), Üçkardeş (yıldız kümesi), Yedikardeş (yıldız kümesi) (krş. Birleşik kelimeler B. 2. ğ).
d. İnsan isimleriyle kurulan bitki, hayvan ve yemek adları: alinazik (kebap), ayşekadın (fasulye), hafızali (üzüm), havvaanaeli (bitki), karafatma (böcek), meryemanaeldiveni (bitki).
9. -a, -e ve -ı, -i, -u, -ü ekleriyle yapılmış tasvir fiilleri, yardımcı fiil anlam değişmesine uğradığı için bitişik yazılır: düşünebilmek, yapabilmek; uyuyakalmak; gidedurmak, yazadurmak; çıkagelmek, olagelmek, süregelmek; düşeyazmak, öleyazmak; açıvermek, alıvermek, gelivermek, gülüvermek, uçuvermek.
Görmek yardımcı fiiliyle yapılan ve emir biçiminde kullanılan birleşik fiiller de bitişik yazılır: düşmeyegör, ölmeyegör.
Bilmek yardımcı fiiliyle yapılan ve kalıplaşmış olan alabildiğine kelimesi de bitişik yazılır.
10. Bir veya iki ögesi emir kipiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: alaşağı (etmek), albeni, ateşkes, çalçene, çalyaka, dönbaba, gelberi, incitmebeni, rastgele, sallabaş, sallasırt, sıkboğaz, unutmabeni; çekyat, geçgeç, kaçgöç, kapkaç(çı), örtbas, seçal (self-servis), veryansın (etmek), yapboz (puzzle), yazboz.
11. -an/-en, -r/-ar/-er ve -maz/-mez ekleriyle kurulmuş sıfat-fiil gruplarından kalıplaşmış birleşik kelimeler gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır:
ağaçkakan, ağrıkesen, ahmakıslatan, alaybozan, boğazkesen, böcekkapan, buzkıran, cankurtaran, çobanaldatan, çöpçatan, dalgakıran, dalkıran, dalkurutan, damardaraltan, damargenişleten, demirkapan, elöpen, etyaran, fındıkkıran, filizkıran, gelinboğan, gökdelen, günebakan, ordubozan, oyunbozan, saçkıran, yelkovan, yolgeçen, yolkesen;
akımtoplar, alkolölçer, altıpatlar, amperölçer, asitölçer, aynabakar, barışsever, basınçölçer, betonkarar, bilgisayar, bilgiyazar, çoksatar, dilsever, eğimölçer, füzeatar, gazölçer, özezer, özsever, pürüzalır, sanatsever, tekerçalar, uçaksavar, yurtsever;
baştanımaz, değerbilmez, etyemez, hacıyatmaz, kadirbilmez, kargasekmez, karıncaezmez, karıncaincitmez, kuşkonmaz, külyutmaz, sugeçirmez, tanrıtanımaz, töretanımaz, varyemez, vurdumduymaz (krş. Birleşik kelimeler B. 3).
12. -dı (-di /-du / -dü, -tı/ -ti /-tu /-tü) ekiyle kurulan kalıplaşmış birleşik kelimeler bitişik yazılır: albastı, ciğerdeldi, çıtkırıldım, dalbastı, fırdöndü, gecekondu, gündöndü, günindi, hünkârbeğendi, imambayıldı, karyağdı, kaşbastı, kedibastı, kolbastı, külbastı, mirasyedi, papazkaçtı, serdengeçti, şıpsevdi, toprakbastı, zıpçıktı; eltieltiyeküstü (desen).
13. Her iki ögesi de -dı (-di /-du /-dü, -tı /-ti /-tu /-tü) veya -r /-ar /-er eklerini almış ve kalıplaşmış bulunan birleşik kelimeler bitişik yazılır: dedikodu, kaptıkaçtı, oldubitti, uçtuuçtu (oyun); biçerbağlar, biçerdöver, göçerkonar, kazaratar, konargöçer, okuryazar, uyurgezer, yanardöner, yüzergezer.
Aynı yapıda olan çakaralmaz kelimesi de bitişik yazılır.
14. Hayvan, bitki, organ ve çeşitli nesne adlarıyla kurulan ve içinde renklerden birinin adı veya renk sözü geçmeyen renk adları bitişik yazılır: baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü, fildişi, gülkurusu, güvercinboynu, güvercingöğsü, kazayağı, kavuniçi, kazboku, kızılşap, narçiçeği, ördekbaşı, ördekgagası, tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapurdumanı, vişneçürüğü, yavruağzı (krş. Birleşik kelimeler B. 4).
Örneklerden sonra renk sözü kullanılırsa bu söz ayrı yazılır: devetüyü rengi, fildişi rengi, gülkurusu rengi.
15. Renk adlarıyla kurulan ve bitki, hayvan veya hastalık türlerinden birini gösteren birleşik kelimeler bitişik yazılır: akağaç, akçaağaç, akdarı, akdiken, akkavak, akmantar, aksöğüt, alacamenekşe, alaçam, karaağaç, karacaot, karaçalı, karadut, kızılağaç, sarıağaç, sarıçiçek; akbalık, akkefal, alabalık, sarıbalık; akdoğan, akkuş, alacabalıkçıl, alacakarga, alakarga, beyazsinek, bozayı, karakuş, karasinek; aksu, akbasma, karahumma, kızılyara, mavihastalık, maviküf.
16. Somut olarak yer bildirmeyen üst ve üzeri sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: akşamüstü, akşamüzeri, ayaküstü, ayaküzeri, bayramüstü, gerçeküstü, ikindiüstü, olağanüstü, öğleüstü, öğleüzeri, suçüstü, yüzüstü.
Somut olarak yer bildirmeyen alt sözüyle kurulan birleşik kelimeler de bitişik yazılır: ayakaltı, bilinçaltı, gözaltı, şuuraltı (krş. Birleşik kelimeler B. 16).
17. İki veya daha çok kelimenin birleşmesinden oluşmuş kişi adları, soyadları ve lâkaplar bitişik yazılır: Alper, Aydoğdu, Birol, Gülnihal, Gülseren, Gündoğdu, Şenol, Varol; Abasıyanık, Adıvar, Atatürk, Gökalp, Güntekin, İnönü, Karaosmanoğlu, Tanpınar, Yurdakul; Boynueğri Mehmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa, Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Yedisekiz Hasan Paşa.
18. İki veya daha çok kelimeden oluşmuş Türkçe yer adları bitişik yazılır: Çanakkale, Gümüşhane; Acıpayam, Pınarbaşı, Şebinkarahisar; Beşiktaş, Kabataş.
Şehir, kent, köy, mahalle, dağ, tepe, deniz, göl, ırmak, su vb. kelimelerle kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz isim tamlaması kalıbındaki yer adlarında birinci kelime tek başına söz konusu yer adını ifade edemiyorsa bu tür yer adları bitişik yazılır: Akşehir, Eskişehir, Suşehri, Yenişehir; Atakent, Batıkent, Konutkent, Korukent, Çengelköy, Sarıyer, Yenimahalle; Karabağ, Karadağ, Uludağ; Kocatepe, Tınaztepe; Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz; Acıgöl; Kızılırmak, Yeşilırmak; İncesu, Karasu, Sarısu, Akçay (krş. Birleşik kelimeler B. 9).
19. Şahıs adları ve unvanlarından oluşmuş mahalle, meydan, köy vb. yer ve kuruluş adlarındaki unvan grubu; unvan kelimesi sonda ise, gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır: Abidinpaşa, Bayrampaşa, Davutpaşa, Ertuğrulgazi, Kemalpaşa (ilçesi); Necatibey (Caddesi), Mustafabey (Caddesi), Gazi Osmanpaşa (Üniversitesi) (bk. Birleşik kelimeler B. 10).
20. Ait olduğu dilde bitişik yazılan yabancı yer adları Türkçede de bitişik yazılır: Düsseldorf, Fontainebleau, Nürnberg, Neustadt, Schwarzwald (krş. Birleşik kelimeler B. 13).
Ait olduğu dilde, içinde çizgi bulunan yabancı yer adları Türkçede de çizgili olarak yazılır: Ile-de-France, Saint-Bernard, Saint-Gothard.
21. Ara yönleri belirten kelimeler bitişik yazılır: güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu.
22. Senet, çek vb. ticarî belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır: ikiyüzellialtımilyarbeşyüzyirmibeşmilyonyediyüzellibin lira (krş. Birleşik kelimeler B. 18).
23. Bunlardan başka dilimizde her iki ögesi de aslî anlamını koruduğu hâlde yaygın bir şekilde gelenekleşmiş olarak bitişik yazılan kelimeler de vardır.
a. Baş sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: başağırlık, başbakan, başçavuş, başeser, başfiyat, başhekim, başhemşire, başkahraman, başkarakter, başkent, başkomutan, başköşe, başmüfettiş, başöğretmen, başparmak, başpehlivan, başrol, başsavcı, başşehir, başyazar.
b. Bir topluluğun yöneticisi anlamındaki başı sözüyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: ahçıbaşı, binbaşı, çarkçıbaşı, çeribaşı, elebaşı, mehterbaşı, onbaşı, ustabaşı, yüzbaşı.
c. Oğlu, oğulları, kızı sözleriyle oluşturulan belirtisiz isim tamlamaları: Caferoğlu, Karaosmanoğlu, Topaloğlu, Orazbeykızı; Aydınoğulları, Candaroğulları, Osmanoğulları; çapanoğlu, dayıoğlu, eloğlu, halaoğlu, hinoğluhin, amcakızı, elkızı.
ç. Ağa, bey, efendi, hanım, nine vb. sözlerle kurulan birleşik kelimeler: ağababa, ağabey, beyefendi, efendibaba, hanımanne, hanımefendi, hacıağa, hanımnine, hıyarağalık, kadınnine, paşababa.
d. Dal sözüyle oluşturulan sıfat tamlamaları: dalkavuk, dalkılıç, daltaban, daluyku.
e. Açıortay, adamkökü, adamotu, âdemotu, ağırbaşlı, ağırcanlı, ağırkanlı, ahududu, akarsu, akaryakıt, akciğer, akkor, aksakal, aktöre, akyuvar, alyuvar, anamal, anaokulu, anapara, anayasa, anneanne, atardamar, atarkanal, atasözü, aybaşı, ayçiçeği, ayçöreği, babaanne, basmakalıp, başıboş, başıbozuk, başıkabak, başörtü, başvurmak, beşibiryerde, bilirkişi, bindallı, birdenbire, birdirbir, birtakım, bozkır, bugün, buzdolabı, çeşitkenar, çiftetelli, delikanlı, demirbaş, denizaltı, denizaşırı, derebeyi, derebeylik, dereotu, dışbükey, dikdörtgen, dipnot, doludizgin, dolunay, dörtkenar, dörtnal, dörtnala, düzayak, ebekuşağı, ebemkuşağı, enikonu, erbaş, eşkenar, etobur, gelişigüzel, giderayak, gökyüzü, gözyaşı, günaşırı, güvenoyu, halkoyu, hayhay, içbükey, içgüdü, içtepi, içyağı, ikizkenar, ilkbahar, ilkokul, ilköğrenim, ilköğretim, ilkyaz, ipucu, kabataslak, kahverengi, kamuoyu, karaciğer, karekök, kartopu, kasımpatı, kenarortay, kelaynak, kongövde, külhanbeyi, külhanbeylik, külkedisi, milletvekili, murdarilik, omurilik, ortaokul, otobur, öngörmek, öngörü, önsezi, öteberi, özdeyiş, paralelkenar, pekâlâ, pekiyi, sacayağı, sacayak, sadeyağ, sağduyu, sağyağ, semizotu, serinkanlı, sıcakkanlı, sıkıyönetim, sıradağ, sıradağlar, sivrisinek, soğukkanlı, sonbahar, soyadı, sütana, sütanne, sütbaba, sütkardeş, sütnine, sütoğul, takımada, takımyıldız, tekdüze, tepetakla, tepetaklak, tereyağı, tıpkıbasım, tıpkıçekim, toplardamar, topyekûn, tozpembe, varoluş, varsayım, vazgeçmek, yanardağ, yarıçap, yarımada, yarıyıl, yavrukurt, yerküre, yeryüzü, yılbaşı, yöneylem, yüznumara, yüzyıl, zeytinyağı kelime ve deyimleri de gelenekleşmiş ve yaygınlaşmış olarak bitişik yazılır.
UYARI : Vazgeçmek birleşik fiili, mi soru ekiyle birlikte kullanıldığı zaman ayrı yazılır: Vaz mı geçtin?
f. Biraz, birazı, birkaç, birkaçı, birtakım, birçok, birçoğu, hiçbir, hiçbiri, herhangi belirsizlik sıfat ve zamirleri de gelenekleşmiş olarak bitişik yazılır.
24. Hane kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: çayhane, dershane, eczahane, hastahane, kahvehane, pastahane, postahane, süthane, yatakhane, yazıhane, yemekhane (bk. Ünsüz düşmesi).
UYARI : Dershane, eczahane, hastahane, pastahane, postahane gibi sözlerde hane kelimesindeki h'nin yazılmaması doğru değildir.
25. Perver ve perest kelimeleriyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: hamiyetperver, hürriyetperver, misafirperver, vatanperver; ateşperest, hayalperest, menfaatperest.
26. Zade kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: Recaîzade, Resülzade, Sami Paşazade, Sümbülzade, Vahapzade; amcazade, dayızade, teyzezade.
27. Name kelimesiyle Farsça kurala göre oluşturulan birleşik kelimeler bitişik yazılır: beyanname, davetname, kanunname, pendname, seyahatname, siyasetname; Battalname, Oğuzname.
28. Farsça kurala göre oluşturulan isim ve sıfat tamlamaları ile kalıplaşmış diğer ibareler bitişik yazılır: cürmümeşhut, dârıdünya, ehlibeyt, ehlisalip, ehlivukuf, ehvenişer, erkânıharp, fecrisadık, gayriahlâkî, gayriciddî, gayriinsanî, gayrikabil, gayrimenkul, gayrimeşru, gayrimuntazam, gayrimüslim, gayrisafi, gayrisıhhî; asgarımüşterek, hüsnühat, hüsnükabul, hüsnükuruntu, hüsnüniyet, suiistimal, suikast, suiniyet; hamdüsena, hercümerç, meddücezir, methüsena, tarumar; âlemşümul, âlicenap, gülfidan, mevlithan, sahipkıran; anbean, keşmekeş, özbeöz, yüzbeyüz; pürhiddet, pürmelâl.
29. Arapça kurala göre oluşturulan tamlamalar ve kalıplaşmış diğer ibareler bitişik yazılır: aliyyülâlâ, ceffelkalem, dârülâceze, dârülfünun, daüssıla, fevkalâde, fevkalbeşer, hayrülhalef, hıfzıssıhha, hüvelbaki, şeyhülislâm, tahtelbahir, tahteşşuur; aleykümselâm, Allahüâlem, bismillâh, fenafillâh, fisebilillâh, hafazanallah, inşallah, maşallah, mintarafillâh, velhâsıl, velhâsılıkelâm.
30. Müzikte kullanılan makam adları bitişik yazılır: acembuselik, hisarbuselik, muhayyerkürdî.
Ancak bir sıfatla oluşturulan usul adlarında sıfat ayrı yazılır: ağır aksak, yürük aksak, yürük semaî.
31. Kanunda bitişik geçen veya bitişik olarak tescil ettirilmiş olan kuruluş adları bitişik yazılır: İçişleri, Dışişleri, Genelkurmay, Yükseköğretim (krş. Birleşik kelimeler B. 21).
***
Bugüne kadarki imlâ kılavuzlarında yer alan; ancak, birleşik kelimeler konusuna girmeyen pekiştirmeli sıfatların da bitişik yazılması gerektiği unutulmamalıdır: apaçık, apak, büsbütün, çepçevre, çepeçevre, çırçıplak, çırılçıplak, dümdüz, düpedüz, gömgök, güpegündüz, kapkara, kupkuru, paramparça, sapsağlam, sapasağlam, sapsarı, sırsıklam, sırılsıklam, sipsivri, yemyeşil.
***
Yabancı dillerden geçen ön ek veya edatlar bitişik yazılır: alelhusus, alelâcele, bîçare, bilâistisna, bililtizam, bilvesile, bîvefa, ilelebet, lâdinî, lâkayt, naçar, namağlûp, namevcut, namüsait, namütenahi; devalüasyon, konfederasyon, koordinasyon, Panislâmizm, Panturanizm, Pantürkizm, reorganizasyon, reprodüksiyon, sürrealizm.
Oto, tele, matik ögeleriyle kurulan alıntılar da bitişik yazılır: otobiyografi, otokritik, telekart, telekız, telekonferans, bankamatik.
***
Arapça ve Farsça kelimelerle veya bu dillerin kurallarıyla oluşturulmuş tamlamalar ve kalıplaşmış ibareler; eski metinlerin yayımında, alıntılarda ve bilimsel yayınlarda, bilimsel yöntemlere uyularak yazılabilir: Devlet-i Osmaniye, Kur’ân-ı Kerim, Recaî-zade, sarf-ı Türkî, tahte’ş-şu’ur, Ahd-i atik, ehl-i vukuf, ehven-i şer; dârü'l-aceze, tahte'ş-şu'ur, hamiyyet-perver, hayal-perest, sahip-kıran, Hurşid-name, bî-vefa, lâ-dinî, na-mütenahî, bilâ-vasıta.

B. Ayrı yazılan birleşik kelimeler
1. Etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek, kılmak, kılınmak yardımcı fiilleriyle kurulan birleşik fiillerde, isim herhangi bir ses düşmesine veya türemesine uğramazsa bu tür birleşik fiiller ayrı yazılır: alay etmek, alt etmek, arz etmek, arz olunmak, boş olmak, dans etmek, deli olmak, el etmek, gelin olmak, gider olmak, göç etmek, hayret etmek, ilân edilmek, ilân etmek, işaret etmek, kabul etmek, kabul eylemek, kul etmek, kul olmak, namaz kılmak, namaz kılınmak, not etmek, okumuş olmak, oyun etmek, sağır olmak, sağ olmak, soracak olmak, söz etmek, var olmak, yardım etmek, yarış etmek, yok etmek, yok olmak; azat etmek, terk etmek; angaje olmak.
2. Birleşme sırasında kelimelerden hiçbiri anlam değişikliğine uğramamışsa bu tür birleşik kelimeler ayrı yazılır. Bunları şu alt gruplarda toplayabiliriz:
a. Hayvan türlerinden birinin adıyla kurulan birleşik kelimeler:
ada balığı, ateş balığı, çaça balığı, çupra balığı, dil balığı, dülger balığı, fulya balığı, kedi balığı, kılıç balığı, kırlangıç balığı, köpek balığı, mercan balığı, mersin balığı, mürekkep balığı, ördek balığı, ton balığı, turna balığı, yılan balığı, yunus balığı; acı balık, bıyıklı balık, dikenli balık.
ardıç kuşu, arı kuşu, bayır kuşu, çalı kuşu, dalgıç kuşu, deve kuşu, fırtına kuşu, ishak kuşu, iskele kuşu, kaşıkçı kuşu, muhabbet kuşu, örümcek kuşu, saka kuşu, tarla kuşu, yağmur kuşu; alıcı kuş, boğmaklı kuş, makaralı kuş.
ağustos böceği, ateş böceği, cırcır böceği, gelin böceği, hamam böceği, hanım böceği, ipek böceği, kız böceği, uçuç böceği, uğur böceği; ağılı böcek, çalgıcı böcek, makaslı böcek, sümüklü böcek.
at sineği, cız sineği, et sineği, ev sineği, meyve sineği, sığır sineği, sirke sineği, su sineği, uyuz sineği.
deniz yılanı, katır yılanı, mercan yılanı, ok yılanı, su yılanı; Ankara keçisi, dağ keçisi, Maltız keçisi, yaban keçisi; fındık faresi, firavun faresi, tarla faresi; dağ sıçanı, tarla sıçanı, yer sıçanı; Beç tavuğu, dağ tavuğu, orman tavuğu; ada tavşanı, Amerika tavşanı, Arap tavşanı, yaban tavşanı; kaya örümceği, şeytan örümceği, yer örümceği; bal arısı, eşek arısı, yaban arısı; deniz ördeği, Pekin ördeği, yaban ördeği; Ankara kedisi, Van kedisi; Afrika domuzu, Hint domuzu, yaban domuzu; su aygırı, su sığırı, su samuru, yaban koyunu.
b. Bitki türlerinden birinin adıyla kurulan birleşik kelimeler:
ardıç otu, ayrık otu, beşparmak otu, boğan otu, canavar otu, çörek otu, dalak otu, eğrelti otu, engerek otu, geyik otu, güzelavrat otu, idris otu, kanarya otu, kelebek otu, kene otu, küstüm otu, melek otu, mercan otu, nevruz otu, ökse otu, pisipisi otu, taşkıran otu, yüksük otu; acı ot, sütlü ot.
ateş çiçeği, atlas çiçeği, çadır çiçeği, çuha çiçeği, güzelhatun çiçeği, ıtır çiçeği, ipek çiçeği, kahkaha çiçeği, küpe çiçeği, lâvanta çiçeği, mahmur çiçeği, mum çiçeği, peygamber çiçeği, salon çiçeği, saray çiçeği, telgraf çiçeği, yayla çiçeği, yılan çiçeği, yıldız çiçeği; ölmez çiçek.
ağı ağacı, avize ağacı, ban ağacı, çubuk ağacı, dantel ağacı, iğ ağacı, kâğıt ağacı, lâle ağacı, lâstik ağacı, mantar ağacı, mercan ağacı, öd ağacı, pelesenk ağacı, porsuk ağacı, sakız ağacı, süt ağacı, tespih ağacı; kör ağaç.
altın kökü, boya kökü, eğir kökü, helvacı kökü, meyan kökü; ek kök, saçak kök, yumru kök.
Amerika elması, dağ elması, deve elması, fil elması, kiraz elması, pamuk elması, yer elması; çalı dikeni, demir dikeni, deve dikeni, eşek dikeni, geyik dikeni; Amerika üzümü, ayı üzümü, Bektaşî üzümü, çavuş üzümü, deniz üzümü, köpek üzümü, kuş üzümü, tilki üzümü; Amerika armudu, çakal armudu, dağ armudu, Hint armudu; at kestanesi, Hint kestanesi, kuzu kestanesi; bardak eriği, can eriği, çakal eriği, dağ eriği, gövem eriği, Malta eriği, türbe eriği; çayır mantarı, horoz mantarı, kav mantarı, keçi mantarı, kuzu mantarı, yer mantarı; Hint kamışı, su kamışı, şeker kamışı; dağ nanesi, taş nanesi; ayı gülü, Çin gülü, Japon gülü, yaban gülü; Antep fıstığı, çam fıstığı; çalı fasulyesi, sırık fasulyesi, soya fasulyesi; Amerika bademi, Hint bademi, taş bademi; Afrika menekşesi, Cezayir menekşesi, deniz menekşesi, Frenk menekşesi; Japon sarmaşığı, kuzu sarmaşığı; Hint inciri, kavak inciri; armut kurusu, kayısı kurusu; su sarımsağı, şeker pancarı.
kuru fasulye, kuru incir, kuru soğan, kuru üzüm, salkım söğüt.
UYARI : Çiçek dışında anlamlar taşıyan baklaçiçeği (renk), narçiçeği (renk), suçiçeği (hastalık); ot dışında anlamlar taşıyan ağızotu (barut), sıçanotu (arsenik); ses düşmesine uğramış olan çöreotu ve yaygın bir şekilde gelenekleşmiş olan semizotu, dereotu bitişik yazılır.
c. Nesne, eşya ve alet adlarından biriyle kurulan birleşik kelimeler:
alçı taşı, bakır taşı, bileği taşı, cehennem taşı, çakmak taşı, damla taşı, değirmen taşı, Eskişehir taşı, göz taşı, Hacıbektaş taşı, inci taşı, kireç taşı, lüle taşı, musalla taşı, Necef taşı, Oltu taşı, ponza taşı, raspa taşı, satranç taşı, sünger taşı, yılan taşı, yıldız taşı; buzul taş, damla taş, dikili taş, kayağan taş, pamuk taş, sesli taş, yaprak taş.
Arap sabunu, banyo sabunu, el sabunu, tıraş sabunu, yüz sabunu; el değirmeni, kahve değirmeni, su değirmeni, yel değirmeni; kahve dolabı, su dolabı; çalışma odası, oturma odası, yatak odası, yemek odası; cep saati, duvar saati, kol saati, masa saati; duvar takvimi, masa takvimi; çalışma masası, yemek masası; itfaiye aracı, kurtarma aracı; masa örtüsü, yatak örtüsü; el kitabı, Frenk gömleği, İngiliz anahtarı, İngiliz sicimi; alt geçit, tüp geçit, üst geçit, çekme demir, çekme kat, dolma kalem, dönme dolap, kesme kaya, toplu iğne, vurma çalgılar, vurma sazlar, yapma çiçek, yarma kereste.
afyon ruhu, katran ruhu, lokman ruhu, nane ruhu, nışadır ruhu, tuz ruhu.
ç. Yol ve ulaşımla ilgili birleşik kelimeler: Arnavut kaldırımı; çevre yolu, deniz yolu, hava yolu, kara yolu, keçi yolu, seğirdim yolu, sıçan yolu; köprü yol.
d. Durum, olgu ve olay bildiren sözlerden biriyle kurulan birleşik kelimeler: açık oturum, açık öğretim, ana dili, ay tutulması, baş ağrısı, baş belâsı, baş dönmesi, çıkış yolu, çözüm yolu, dil birliği, din birliği, güç birliği, güneş tutulması, ırk birliği, iş birliği, iş bölümü, madde başı, masa başı, sofra başı, ses uyumu, yer çekimi.
e. Bilim ve bilgi sözleriyle kurulan birleşik kelimeler: anlam bilimi, dil bilimi, edebiyat bilimi, gök bilimi, halk bilimi, iş bilimi, ruh bilimi, toplum bilimi, toprak bilimi, yer bilimi; dil bilgisi, halk bilgisi, ses bilgisi, şekil bilgisi.
f. Yuvar ve küre sözleriyle kurulan birleşik kelimeler: alt hava yuvarı, göz yuvarı, hava yuvarı, ısı yuvarı, ışık yuvarı, iyon yuvarı, renk yuvarı, su yuvarı, taş yuvarı, yer yuvarı; ağır küre, düzlem küre, hava küre, ışık küre, renk küre, su küre, taş küre, yarı küre, yarım küre.
g. Yiyecek, içecek adlarından biriyle kurulan birleşik kelimeler: bohça böreği, fincan böreği, kol böreği, muska böreği, puf böreği, sac böreği, sigara böreği, su böreği, talaş böreği, Tatar böreği, yufka böreği; badem yağı, balık yağı, çiçek yağı, kuyruk yağı, kekik yağı, susam yağı; arpa suyu, maden suyu, meyve suyu, portakal suyu, vişne suyu; çayır peyniri, Çerkez peyniri, dil peyniri, kaşar peyniri, tulum peyniri, beyaz peynir; Adana kebabı, çömlek kebabı, fırın kebabı, Manisa kebabı, Oltu kebabı, tas kebabı, Urfa kebabı; İnegöl köftesi, İzmir köftesi; düğün çorbası, ezogelin çorbası, işkembe çorbası, mantar çorbası, mercimek çorbası, pirinç çorbası, sebze çorbası, yayla çorbası, yoğurt çorbası; irmik helvası, kâğıt helvası, keten helvası, koz helvası, susam helvası, tahin helvası, un helvası; acı badem kurabiyesi, Cenevre kurabiyesi, un kurabiyesi; Kemalpaşa tatlısı, peynir tatlısı, yoğurt tatlısı; Çerkez tavuğu, badem şekeri, balık yumurtası, koç yumurtası.
burgu makarna, çubuk makarna, fiyonk makarna, şerit makarna, yüksük makarna; çaylı kek, havuçlu kek, kakaolu kek, sade kek, tuzlu kek, üzümlü kek; bulgurlu köfte, çiğ köfte, içli köfte, mercimekli köfte; dolma biber, kesme şeker, süzme yoğurt, yarma şeftali, kuru yemiş.
ğ. Gök cisimleri: Çoban Yıldızı, Kervan Yıldızı, Kutup Yıldızı, kuyruklu yıldız; gök kuşağı, yağmur kuşağı; gök taşı, hava taşı, meteor taşı (krş. Birleşik kelimeler A. 8. ç).
h. Organ veya organ yerine geçen sözlerden biriyle kurulan birleşik kelimeler: aç göz, kene göz, patlak göz, petek göz, sulu göz, süzgün göz; atlas kemiği, aşık kemiği, bel kemiği, çekiç kemiği, dirsek kemiği, elmacık kemiği, kol kemiği, örs kemiği; orta parmak, serçe parmak, şahadet parmağı, yüzük parmağı; azı dişi, köpek dişi, süt dişi; kuyruk sokumu, safra kesesi; çatma kaş, takma bacak, takma diş, takma kirpik, takma kol; ekşi surat, kepçe surat; gaga burun, karga burun, kepçe kulak, ağır ayak, çakır pençe, demir yumruk, kuru kafa, kuru kemik.
ı. Benzetme yoluyla insanın bir niteliğini anlatmak üzere bitki, hayvan ve nesne adlarıyla kurulan birleşik kelimeler: çetin ceviz, çöpsüz üzüm; eski kurt, sarı çıyan, sağmal inek; ağır top, deli balta, eksik etek, eski toprak, eski tüfek, kara maşa, dipsiz testi, sapsız balta, kapı mandalı, sabır taşı.
i. Zamanla ilgili birleşik kelimeler: bağ bozumu, gece yarısı, gün ortası, hafta başı, hafta sonu, ay sonu, yıl sonu.
3. -r /-ar / -er, -maz /-mez ve -an /-en ekleriyle kurulan sıfat tamlaması yapısındaki birleşik kelimeler ayrı yazılır: akar amber, bakar kör, boyar madde, çalar saat, çıkar yol, döner ayna, döner kapı, döner kebap, döner kule, döner sahne, döner sermaye, duyar kat, geçer akçe, güler yüz, koşar adım, uçar kefal, yatar koltuk, yazar kasa, yeter sayı, yutar hücre, yüzer havuz, yüzer top; çıkmaz sokak, geçmez akçe, görünmez kaza, ölmez çiçek, tükenmez kalem; akan yıldız, değişen yıldız, doyuran buhar, uçan daire, uçan kale, uçan top (krş. Birleşik kelimeler A. 11).
4. Renk sözü veya renklerden birinin adıyla kurulmuş isim tamlaması yapısındaki renk adları ayrı yazılır: bakır rengi, bal rengi, çivit rengi, duman rengi, fes rengi, gurup rengi, gül rengi, gümüş rengi, kiremit rengi, kurşun rengi, kül rengi, menekşe rengi, portakal rengi, saman rengi, şarap rengi, şarap tortusu rengi, ten rengi; ateş kırmızısı, bakla kırı, boncuk mavisi, Çingene pembesi, çivit mavisi, demir kırı, granit grisi, gece mavisi, kestane dorusu, küf yeşili, lâvanta mavisi, limon sarısı, maden mavisi, okyanus mavisi, safra yeşili, sıçan kırı, süt kırı, turna kırı (krş. Birleşik kelimeler A. 14).
5. Rengin tonunu belirtmek üzere renkten önce kullanılan sıfatlar ayrı yazılır: açık mavi, açık yeşil, kara sarı, kirli sarı, konur al, koyu mavi, koyu yeşil.
6. Sıfatı sonda olan birleşik kelimeler (isnat grupları) ayrı yazılır: ayak yalın, baş açık; başı açık, cebi delik, eli sıkı, gözü açık, kulağı delik.
7. Grup vurgusu ilk kelimede olan ikilemeler ayrı yazılır: adım adım, ağır ağır, akın akın, allak bullak, aval aval (bakmak), baka baka, cır cır (ötmek), cik cik (ötmek), çeşit çeşit, derin derin, gide gide, güzel güzel, kara kara, karış karış, konuşa konuşa, kös kös (dinlemek), kucak kucak, şıp şıp (damlamak), şıpır şıpır, tak tak (vurmak), takım takım, tıkır tıkır, uslu uslu, yavaş yavaş (krş. Birleşik kelimeler A. 6).
bata çıka, çoluk çocuk, düşe kalka, eciş bücüş, eğri büğrü, enine boyuna, eski püskü, ev bark, konu komşu, pılı pırtı, salkım saçak, sere serpe, soy sop, süklüm püklüm, yana yakıla, yarım yamalak.
m- ile yapılmış ikilemeler de ayrı yazılır: at mat, çocuk mocuk, dolap molap, kapı mapı, kitap mitap.
İsim hâl ekleri ve iyelik ekiyle yapılan ikilemeler de ayrı yazılır: baş başa, diz dize, el ele, göz göze, iç içe, omuz omuza, yan yana; baştan başa, daldan dala, elden ele, günden güne, içten içe, yıldan yıla; başa baş, bire bir, dişe diş, göze göz, teke tek; ardı ardına, boşu boşuna, darı darına, günü gününe, peşi peşine, ucu ucuna.
8. Yer adlarında kullanılan Batı, Doğu, Güney, Kuzey, Güneybatı, Güneydoğu, Kuzeybatı, Kuzeydoğu, Aşağı, Orta, Yukarı, Küçük, Büyük, Eski, Yeni, İç, Yakın, Uzak kelimeleri ayrı yazılır: Batı Anadolu, Doğu Anadolu, Batı Trakya, Orta Anadolu, Kuzey Amerika, Orta Amerika, Güney Amerika, Orta Asya, Orta Avrupa, Orta Doğu, Yakın Doğu, Uzak Doğu, Güneybatı Anadolu, İç Anadolu, İç Asya, İç Erenköy, İç Aydınlıkevler, Küçük Çekmece, Büyük Çekmece, Aşağı Ayrancı, Yukarı Ayrancı, Küçük Çamlıca, Büyük Çamlıca, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Küçük Melen, Büyük Melen, Eski Kızılelma, Yeni Kızılelma.
9. Köy, mahalle, dağ, tepe, göl, deniz, ırmak, su vb. kelimelerle kurulmuş sıfat tamlaması ve belirtisiz isim tamlaması kalıbındaki yer adlarında birinci kelime tek başına söz konusu yer adını anlatabiliyorsa bu tür yer adlarında köy, mahalle vb. kelimeler ayrı yazılır: Bahçelievler Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi; Alp dağları, Altay dağları, Nemrut dağı; Aral gölü, Balkaş gölü, Léman gölü; Marmara denizi; Sakarya ırmağı, Meriç nehri, Tuna nehri.
Bazı örneklerde birleşiğin ilk sözü bir özel isim, çoğu defa bir şehir adıdır. Bu tür örneklerde ikinci kelime kullanılmadığı takdirde göl, körfez, dağ, boğaz değil, şehir anlaşılır. Bundan dolayı ikinci kelimenin büyük harfle başladığını ilgili bölümde görmüştük. Bu tür birleşik kelimeler de ayrı yazılır: Burdur Gölü, Van Gölü; Çanakkale Boğazı, Gülek Boğazı, İstanbul Boğazı; İskenderun Körfezi, İzmir Körfezi; Ağrı Dağı (krş. Birleşik kelimeler A. 18).
10. Şahıs adlarından oluşmuş mahalle, bulvar, cadde, sokak, ilçe, köy vb. yer ve kuruluş adlarında sondaki unvanlar hariç, şahıs adları ayrı yazılır: Gazi Osmanpaşa Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi; Gazi Mustafa Kemal Bulvarı; Ziya Gökalp Bulvarı; Nene Hatun Caddesi; Fevzi Çakmak Sokağı, Cemal Nadir Sokağı; Mustafa Kemalpaşa (ilçesi), Koca Mustafapaşa; Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Sultan Ahmet Camii, Sütçü İmam Üniversitesi (bk. Birleşik kelimeler A. 19).
11. Şehirlere sonradan verilmiş olan unvanlar ayrı yazılır: Gazi Antep, Gazi Magosa, Kahraman Maraş, Şanlı Urfa.
12. Bir kelime birden fazla yerin adı olarak kullanılıyorsa bu yerleri birbirinden ayırmak için başa getirilen kelimeler ayrı yazılır: Anadolu Kavağı, Rumeli Kavağı, Karadeniz (veya Zonguldak) Ereğlisi, Konya Ereğlisi, Marmara Ereğlisi.
13. Ait olduğu dilde ayrı yazılan yabancı yer adları Türkçede de ayrı yazılır: Buenos Aires, Frankfurt am Main, Freiburg im Breisgau, Hyde Park, Korlovy Vary, Mont Blanc, New Orleans, New York, Rio de Janeiro, San Marino, Wiener Neustadt, Titov Veles (krş. Birleşik kelimeler A. 20).
14. Ev, ocak ve yurt kelimeleriyle kurulan birleşik kelimeler ayrı yazılır: aş evi, bakım evi, doğum evi, düğün evi, gözlem evi, huzur evi, konuk evi, ordu evi, radyo evi, yayın evi; aile ocağı, aş ocağı, sağlık ocağı; öğrenci yurdu, sağlık yurdu, yetiştirme yurdu.
15. Ara, dış, öte, sıra sözlerinin sona getirilmesiyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır: devletler arası, kıt'alar arası, milletler arası, uluslar arası; ahlâk dışı, çağ dışı, din dışı, kanun dışı, olağan dışı, yasa dışı; fizik ötesi, kızıl ötesi, mor ötesi; aklı sıra, ardı sıra, peşi sıra, yanı sıra.
16. Somut olarak yer belirten üst sözüyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır: arka üstü, baş üstü, böbrek üstü (bezleri), kıç üstü, sırt üstü, tepe üstü.
Somut olarak yer belirten alt sözüyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler de ayrı yazılır: deri altı, su altı, toprak altı, yer altı (krş. Birleşik kelimeler A. 16).
17. Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan, karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol, peşin, bir, iki, tek, çok, çift sözlerinin başa getirilmesiyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır: alt tabaka, alt yapı, alt yazı; üst kat, üst küme, üst yapı; ana arı, ana bilim dalı, ana cadde, ana dil, ana dili, ana düşünce, ana fikir, ana kent, ana şehir, ana vatan, ana yön, ana yurt; ön çalışma, ön denetim, ön lisans, ön seçim, ön söz, ön şart, ön yargı; art damak, art düşünce, art niyet; arka teker; yan cümle, yan etki; karşı devrim, karşı görüş, karşı oy; iç barış, iç deniz, iç kulak, iç savaş, iç tüzük; dış borç, dış gezi, dış hat, dış piyasa; orta dalga, orta elçi, orta kulak, orta oyunu, orta öğrenim; büyük anne, büyük baba, büyük elçi, büyük şehir; küçük dil, küçük hanım, küçük harf, küçük parmak; sağ açık, sağ bek; sol açık, sol bek; peşin fikir, peşin hüküm; bir çenekliler, bir çenetli, bir gözeli, bir hücreli, bir terimli; iki anlamlı, iki canlı, iki cinslikli, iki çenekliler, iki düzlemli, iki eşeyli; tek anlamlı, tek erkçi, tek eşli, tek hücreli, tek renkli, tek sesli; çok anlamlı, çok düzlemli, çok eşli, çok fazlı, çok gözeli, çok hücreli; çift ayaklılar, çift dişliler, çift kanatlılar, çift parmaklılar.
18. Birden fazla kelimeden oluşan sayılar ayrı yazılır: on dört, elli iki, yüz altmış dört, kırk bir, üç yüz kırk yedi, bin dokuz yüz doksan altı (krş. Birleşik kelimeler A. 22).
19. Nota, oyun, tabanca vb. kavramları niteleyen sayılar da ayrı yazılır: on altılık, otuz ikilik; altmış altı, elli bir; yedi altmış beşlik, otuz sekizlik, kırk beşlik.
20. İçinde bulunduğumuz gün ve dönemin dışında belli bir tarihi gösteren bu gün kelimesiyle şu gün, o gün, ertesi gün, geçen gün, her gün, öbür gün kelimeleri ayrı yazılır.
21. Kanunda bitişik yazılanlar dışında kuruluş adları ayrı yazılır: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Yüksek Seçim Kurulu, Devlet Malzeme Ofisi, Emekli Sandığı, Atatürk Orman Çiftliği (krş. Birleşik kelimeler A. 31).
22. Herhangi bir sözündeki bir kelimesi gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır.
* * *
Birleşik kelimelerin dışında kalan atasözleri ve deyimler ayrı yazılır: Akıl yaşta değil baştadır; akıntıya kürek çekmek, çam devirmek, çanak tutmak, gönlünden geçirmek, göz atmak, kulak asmak, kulak vermek, çantada keklik, devede kulak, kepçe kuyruk, yağlı kuyruk, yüz görümlüğü.

ALINTI KELİMELERİN YAZILIŞI
Dilimize mal olmuş yabancı kökenli kelimeler, Türkçede söylendiği gibi yazılır: inci, kent, kamu, duvar, merdiven, çamaşır, pencere, kitap, memleket, ceviz, iskele, banka, sigorta, hidrojen, operasyon, futbol, portakal, sandalye, elektrik, otomobil, parlâmenter, parlâmento, şarjör.
Ancak şu örneklerde söyleniş çoğunlukla değiştiği hâlde, yazılış korunmaktadır: arozöz, beysbol, blender, briyantin, çikolata, entelektüel, firkateyn, fosseptik, ıskonto, kampus, master, mikser, mokasen, mönü, pound, şanjman, trotuvar.
Yabancı kökenli kelimelerin yazılışlarıyla ilgili bazı noktalar aşağıda ayrıca gösterilmiştir:
1. İki ünsüzle biten birtakım Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin söylenişinde ünsüzler arasında bir ünlü türemiştir. Bu ünlü yazılışta da söyleyişte de belirtilir: bahis (< Arapça bahs), emir (< Arapça emr), fikir (< Arapça fikr), hüküm (< Arapça hükm), ilim (< Arapça ilm), keşif
(< Arapça keşf), nakil (< Arapça nakl), nutuk (< Arapça nutk), ömür
(< Arapça ömr), sabır (< Arapça sabr), şahıs (< Arapça şahs), şehir
(< Farsça şehr 'kent'), zehir (< Farsça zehr).
Bu kelimeler ünlüyle başlayan bir ek veya etmek, edilmek, olmak, olunmak, eylemek yardımcı fiillerini aldıkları zaman türemiş olan ünlü, söylenişte de yazılışta da düşer: bahse, emri, fikre, hükmün, nutku, ömrün, şahsı, şehre; keşfolunmak, nakletmek, şükretmek, seyredilmek, zehretmek, zikreylemek (bk. Birleşik kelimeler A. 2).
2. İki ünsüzle başlayan batı kökenli alıntılar, ünsüzler arasına ünlü konmadan yazılır: francala, gram, gramer, gramofon, grup, kral, kredi, kritik, plân, pratik, problem, profesör, program, proje, propaganda, protein, prova, psikoloji, slogan, snop, spiker, spor, staj, stil, stüdyo, trafik, tren, triptik.
Ancak bu tür birkaç alıntıda, söz başında veya iki ünsüz arasında bir ünlü türemiştir. Bu ünlü söylenişte de yazılışta da gösterilir: iskarpin, iskele, iskelet, istasyon, istatistik, kulüp.
3. İçinde yan yana iki veya daha fazla ünsüz bulunan batı kökenli alıntılar, ünsüzler arasına ünlü konmadan yazılır: alafranga, apartman, biyografi, elektrik, gangster, kilogram, orkestra, paragraf, program, telgraf.
4. İki ünsüzle biten batı kökenli alıntılar, ünsüzler arasına ünlü konmadan yazılır: aks, film, form, lüks, modern, natürmort, risk, seks, slayt, teyp.
5. Batı kökenli alıntıların içindeki ve sonundaki g ünsüzleri olduğu gibi korunur: biyografi, diyagram, dogma, magma, monografi, paragraf, program; arkeolog, demagog, diyalog, filolog, jeolog, katalog, monolog, psikolog, Türkolog, ürolog.
Ancak coğrafya, fotoğraf ve topoğraf kelimelerinde g 'ler, ğ 'ye döner.
* * *
Aşağıdaki durumlarda batı kökenli kelimeler, özgün imlâları ile yazılırlar:
1. Ödünçlemeler (Dilimize mal olmamış yabancı kelimeler): by-pass (İngilizce), center (İngilizce), centrum (Lâtince), check-up (İngilizce), fuel oil (İngilizce), pipeline (İngilizce), pizza (İtalyanca), ravioli (İtalyanca), spaghetti (İtalyanca).
2. Bilim, sanat ve uzmanlık dallarında kullanılan bazı terimler: adagio, andante, cuprum, deseptyl, quercus, terminus technicus.
3. Lâtin yazı sistemini kullanan dillerden alınma deyim ve sözler: Veni, vidi, vici; conditio sine qua non; eppur si muove; to be or not to be; mehr Licht; l'art pour l'art; l'Etat c'est moi; traduttore, traditore; persona non grata; casus belli.
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
(Orhan Veli Kanık)


YABANCI ÖZEL ADLARIN YAZILIŞI
Arapça ve Farsça adların yazılışı
1. Arap ve Fars kökenli bazı kişi adları hem Türkler hem de Araplar ve Farslar tarafından kullanılmaktadır. Bu tür adlar Türkler tarafından kullanıldığı zaman Türkçe söylenişlerine göre yazılırlar: Ahmet, Bedrettin, Fuat, Mehmet, Necmettin, Nizamettin, Ömer, Rıza, Saadettin. Aynı isimler Araplar ve Farslar tarafından kullanıldığında yine Türkçe söyleniş esas alınır; ancak tonlu ünsüzler olduğu gibi kalır: Ahmed, Bedreddin, Celâleddin, Hafız-ı Şirazî, Muhammed, Necmeddin, Nizameddin, Nizamî, Osman, Ömer Hayyam.
Eski metinlerin yeni yazıya çevrilmesinde, eski metinlerden yapılan alıntılarda ve bilimsel çalışmalarda, Türk adlarında da tonlu (yumuşak) ünsüzler gösterilebilir.
2. Arapça ve Farsça yer adları Türkçe söylenişlerine göre yazılır: Cezayir, Fas, Filistin, Mısır, Suudî Arabistan; Bağdat, Cidde, Erdebil, Halep, İsfahan, İskenderiye, Medine, Mekke, Şam, Şiraz, Tahran, Tebriz, Trablusgarp
Lâtin yazı sistemini kullanan dillerdeki adların yazılışı
1. Lâtin yazı sistemini kullanan dillerdeki özel adlar özgün imlâlarıyla yazılır: Beethoven, Cervantes, Chopin, Eminescu, Grimm, Horatius, Byron, Puccini, Rousseau, Shakespeare, Bologna, Buenos Aires, Iorga, Ile-de-France, Karlovy Vary, Latium, Loire, Mann, New York, Nice, Rio de Janerio, Vaasa, Wuppertal.
Yabancı adların yazılışında Türk alfabesinde kullanılmayan birtakım ek işaretler geçtiği zaman özgün yazılışlarına uyulur: Molière, Grønbech, Plze@, Ibáñez. Basımda ilgili harf bulunmadığı zaman ek işaretler yazılmaz: Moliere, Plzen, Ibanez.
Yabancı özel adlardan türetilmiş akım adları Türkçe söylenişlerine göre yazılır: Dekartçılık, Epikürcülük, Kalvenci, Kalvencilik, Kalvenizm, Kartezyenizm, Lüterci, Lütercilik, Marksçılık, Marksist, Marksizm.
2. Batı kökenli kişi ve yer adlarının bir bölümü eskiden beri dilimizde Türkçe biçimiyle yerleşmiştir. Bu gibi özel adlar Türkçe söylenişlerine göre yazılır: Napolyon, Şarlken, Şarl (Demirbaş Şarl); Atina, Brüksel, Cenevre, Londra, Marsilya, Münih, Paris, Roma, Selânik, Venedik, Viyana, Zürih; Hollânda.
Yunanca adların yazılışı
Yunanca adlarda Yunan harflerinin ses değerlerini karşılayan Türk harfleri kullanılır: Homeros, Herodotos, Euripides, Pindaros, Solon, Sokrates, Aristoteles, Platon, Venizelos, Karamanlis, Papandreu, Melina Mercouri, Onasis. Bu adları batı dillerinde kullanılan söyleniş biçimlerine uyarak Homer (Fransızca Homère), Öripid (Fransızca Euripide), Pindar (Fransızca Pindare) şeklinde yazmamak gerekir.
Ancak Hérodotos, Sokrates, Aristoteles, Platon, Pythagoras, Eukleides adları dilimizde yaygın olarak Herodot, Sokrat, Aristo, Eflâtun, Pisagor, Öklid biçimlerinde yerleşmiştir.
Rusça adların yazılışı
1. Rusça özel adlarda Rus harflerinin ses değerlerini karşılayan Türk harfleri kullanılır; vurguya bağlı söyleyiş ayrılıkları göz önüne alınmaz: Çaykovski, Gogol, Puşkin, Tolstoy; Omsk, Orenburg, Petersburg, Volga.
Ancak Moskva kelimesi Türkçe söylenişine uygun olarak Moskova biçiminde yazılır.
2. Rusça e harfi, kelimelerin başında ve kelime içinde ünlüden sonra ye ses değerindedir ve ye olarak yazılır: Yenisey (Rusça yazılışı Enisei), Katayev (Rusça yazılışı Kataev), Dostoyevski (Rusça yazılışı Dostoevskiy), Fadeyev (Rusça yazılışı Fadeev), Mendeleyev (Rusça yazılışı Mendeleev), Yeltsin (Rusça yazılışı Eltsin).
3. Rusça x harfi, Türkçede h'ye çevrilir: Çehov (Rusça Çexov), Şolohov (Rusça Şoloxov). Bu harfi batı dillerinde olduğu gibi ch veya kh ile yazmak doğru değildir.
4. Özel adların sonundaki y'ler korunur: Klyaştornıy, İlminskiy. Ancak, Çaykovski, Dostoyevski gibi birkaç örnekte y'siz yazılışlar yerleşmiştir.
5. Rusçada ünsüzler için kullanılan inceltme işaretleri Türkçede kullanılmaz: Bolşevik, Gogol.
Ancak inceltme işaretinden sonra e veya i geldiği zaman bu işaret y’ye çevrilir: Prokofyev, İlyiç.
6. Soyadlarında kullanılan -ov ve -ev ögeleri söylenişte f 'li olmasına rağmen bu söyleniş yazıya geçirilmez: Brejnev, Gorbaçov, Malov.
Çince ve Japonca adların yazılışı
1. Çince adlar, Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Honan, Huangho, Kanton, Nankin, Pekin, Şanghay, Vuhan.
Çincede soyadları küçük adlardan önce gelir. Soyadları çoklukla tek hecelidir, küçük adlar ise bir veya iki heceden oluşur. Bu adlar büyük harfle başlar; heceler arasına çizgi konur: Sun Yat-sen, Lin Yu-tang. Yalnız Konfüçyüs gibi yaygınlık kazanmış adlar bitişik yazılır.
2. Japon yer ve kişi adları da Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Tokyo, Hiroşima, Nagasaki, Osaka, Hokkaido, Kyoto; Hirohito, Haneda, Masao Mori.
TÜRK DEVLET VE TOPLULUKLARINDAKİ
ÖZEL ADLARIN YAZILIŞI
1. Türk devlet ve topluluklarındaki özel adlar ünlüler bakımından Türkiye Türkçesindeki söyleyişe göre yazılır: Azerbaycan, Özbekistan; Taşkent, Semerkant, Bakû, Bişkek; Cafer Cebbarlı, Samed Vurgun, Nebi Hazri, İslâm Kerimov, Abdürrauf Fıtrat, Osman Nasır, Cemal Kemal.
2. Ünsüzlerin yazılışında, ilgili Türk topluluğundaki kullanıma uyulur: Saparmurad Niyazov, Gasım Gasımzade, Cusupov, Joldasbekov, Kaydarov, Ğabdulla.
Ancak öteden beri Türkiye'de tanınmış olan şahsiyetlerin adları ülkemizde yaygınlaşmış imlâları ile yazılabilir: Abdullah Tukay, Cengiz Aytmatov.
Bunun yanı sıra Türkiye Türkçesi alfabesinde bulunmayan x “h” ile, w “v” ile, ñ “n” ile gösterilir: Bahtiyar (Baxtiyar) Vahabzade, Muhtar Avezov (Muxtar Awezov), Baykonur (Baykoñur).

NOKTALAMA İŞARETLERİ
Duygu ve düşünceleri daha açık ifade etmek, cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmek üzere kullanılan işaretlere noktalama işaretleri denir.
Nokta ( . )
1. Cümlenin sonuna konur: Türk Dil Kurumu, 1932 yılında kurulmuştur.
Artık o, ne üniformalı bir başkumandan, ne fraklı ve beyaz kravatlı bir devlet başkanıydı.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Panorama)
Saatler geçtikçe yollara daha mahzun bir ıssızlık çöküyordu.
(Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu)
Ancak, duraklamanın daha az yapıldığı sıralı cümlelerde nokta yerine virgül veya noktalı virgül konur: At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.
2. Kısaltmaların sonuna konur: Alb. (albay), Dr. (doktor), Yard. Doç. (yardımcı doçent), Prof. (profesör), Cad. (cadde), Sok. (sokak), s. (sayfa), sf. (sıfat), vb. (ve başkaları, ve benzerleri, ve bunun gibi); T. (Türkçe), Alm. (Almanca), Ar. (Arapça), Far. (Farsça), Fr. (Fransızca), İng. (İngilizce), Lât. (Lâtince) (bk. Kısaltmalar).
Ancak, bazı kısaltmalarda nokta kullanılmaz: TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi), TDK (Türk Dil Kurumu); KB (Kutadgu Bilig), TD (Türk Dili); B (batı), D (doğu), GB (güneybatı), GD (güneydoğu); m (metre), cm (santimetre), g (gram), kg (kilogram), l (litre), hl (hektolitre); C (karbon), Fe (demir) (Ayrıntı için bk. Kısaltmalar).
3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur: 3. (üçüncü), 15. (on beşinci), IV. (dördüncü); II. Mehmet, XIV. Louis, XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak (bk. Sayıların yazılışı 6).
UYARI: Cadde ve sokak numaralarında nokta mutlaka kullanılmalıdır. Nokta kullanılmadığı takdirde yukarıdaki örneklerden 2 adet cadde, 20 adet sokak anlaşılır.
4. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur:
I. 1. A. a.
II. 2. B. b.
5. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: 29.5.1453, 29.X.1923.
Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adlarından önce ve sonra nokta kullanılmaz: 29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923.
6. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: Tren 09.15'te kalktı.
Tören 17.30'da, hükûmet daireleri kapandıktan yarım saat sonra başlayacaktır. (Tarık Buğra)
7. Arka arkaya sıralanan virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan sadece sonuncu rakama nokta konur: 3, 4 ve 7. maddeler; XII – XIV. yüzyıllar arasında.
8. Bibliyografik künyelerin sonuna konur:
Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara 1960.
9. Üçlü gruplara ayrılarak yazılan büyük sayılarda gruplar arasına konur: 16.551.000, 22.465.660. Gruplara ayrılan sayılarda nokta kullanılmaması da mümkündür (bk. Sayıların yazılışı 4).
10. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır: 4.5 = 20

Virgül ( , )
1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur:
Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sıcak, aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum.
(Halide Edip Adıvar, Kalp Ağrısı)
Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller
Dillenmiş ağızlarda tutuk dilli gönüller
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Bir varmış, bir yokmuş.
Umduk, bekledik, düşündük.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Fakat yol otomobillere yasak olduğundan o da herkes gibi tramvaya biner, kimse kendisine dikkat etmez.
(Falih Rıfkı Atay, Denizaşırı)
3. Cümlede özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra konur:
Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz.
(Mustafa Kemal Atatürk)
4. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur:
Saniye Hanımefendi, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, hasretlisini karşılamaya atılan bir genç kadın gibi, koltuğundan fırlamış ve ona kapıyı kendi eliyle açmaya gelmişti.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Panorama)
5. Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için konur:
Örnek olsun diye, örnek istemez ya, söylüyorum.
Şimdi, efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım.
(Mustafa Kemal Atatürk)
6. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur:
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
(Ahmet Haşim)
Kopar sonbahar tellerinden
Derinden, derinden, derinden
Biten yazla başlar keder musikisi
(Yahya Kemal Beyatlı)
Ancak, ikilemelerde kelimeler arasına virgül konmaz: akşam akşam, yavaş yavaş, bata çıka, koşa koşa.
7. Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerden sonra konur: Datça'ya yarın gideceğim, dedi.
– Bugünlük bu kadar her gün üç mermi, diye düşündü.
(Tarık Buğra, Küçük Ağa)
8. Konuşma çizgisinden önce konur:
Hatta bahçede gezen hanımefendi bile işin farkına varıp,
– Nen var senin çocuğum, diye sormak zorunda kaldı.
(Haldun Taner, Hikâyeler)
9. Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bildiren hayır, yok, yoo, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, baş üstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur: Peki, gideriz. Olur, ben de size katılırım. Hayhay, memnun oluruz. Haydi, geç kalıyoruz.
Evet, kırk seneden beri Türkçe merhale merhale Türkleşiyor.
(Yahya Kemal Beyatlı)
— Yoo, güvercinlerime dokunmayınız, dedi.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
10. Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime gruplarıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek için kullanılır:
Bu, tek gözlü, genç fakat ihtiyar görünen bir adamcağızdır.
(Halit Ziya Uşaklıgil, İzmir Hikâyeleri)
Bu gece, eğlenceleri içlerine sinmedi.
(Reşat Nuri Güntekin, Bir Kadın Düşmanı).
11. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur:
Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele, müsademe demektir.
(Mustafa Kemal Atatürk)
Sayın Başkan,
Sevgili kardeşim,
Değerli arkadaşım,
12. Yazışmalarda, başvurulan makamın adından sonra konur:
Türk Dil Kurumu Başkanlığına,
13. Yazışmalarda, yer adlarını tarihlerden ayırmak için konur:
Kuşadası, 7 Şubat (Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu)
14. Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur: 38,6 (otuz sekiz tam, onda altı), 25,33 (yirmi beş tam, yüzde otuz üç), 0,45 (sıfır tam, yüzde kırk beş) (bk. Sayıların yazılışı 5).
15. Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basım evi vb. maddelerden sonra konur:
Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitap Evi, İstanbul 1938.
Yazarın soyadı önce yazılmışsa soyadından sonra da virgül konur:
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara 1958.
UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de, sonra da virgül konmaz:
Nihat sabaha kadar uyuyamadı ve şafak sökerken Faik'e bol teşekkürlerle dolu bir kâğıt bırakarak iki gün evvelki cephe dönüşü kıyafeti ile sokağa fırladı. (Peyami Safa, Mahşer)
Noktalı virgül ( ; )
1. Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için konur: Erkek çocuklara Doğan, Tuğrul, Aslan, Orhan; kız çocuklara ise İnci, Çiçek, Gönül, Yonca adları verilir.
2. Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Sevinçten, heyecandan içim içime sığmıyor; bağırmak, kahkahalar atmak, ağlamak istiyorum. Sabahtan beri bekliyorum; ne gelen var, ne giden. İş işten geçti; artık gelse de olur, gelmese de.
3. Virgülle ayrılmış örnekleri farklı örneklerden ayırmak için konur: Türkiye, İngiltere, Azerbaycan; İstanbul, Londra, Bakû.
4. Kendilerinden evvelki cümleyle ilgi kuran ancak, yalnız, fakat, lâkin, çünkü, yoksa, bundan dolayı, binaenaleyh, sonuç olarak, bununla birlikte, öyleyse vb. cümle başı bağlaçlarından önce konur:
Halis bir şiir fena okunabilir; lâkin sahte bir şiir iyi okunamaz.
(Yahya Kemal Beyatlı)
Bir millet ordusunu kaybedebilir, bağımsızlığını da kaybedebilir; fakat dilini sakladıkça o millet yaşıyor demektir.
(Nihal Atsız, Türk Ülküsü)
* * *
Sıralı cümleler arasında ancak, fakat, çünkü vb. cümle başı bağlayıcılarından önce yazar, araya nokta, virgül, noktalı virgül koymakta serbesttir. Bu husus, yazarın üslûptaki tercihiyle ilgilidir.
İki nokta ( : )
1. Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur: Millî Edebiyat akımının temsilcilerinden bir kısmını sıralayalım: Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip Yöntem.
Yeni harfler alındıktan sonra eski yazı ile bir tek kelime bile yazmayan iki kişi görmüşümdür: Atatürk ve İnönü!
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya)
– Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda?
Ziraatçı sayar:
– Yulaf, pancar, zerzevat, tütün...
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya)
2. Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur:
Bu kararın istinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
(Mustafa Kemal Atatürk)
Kendimi takdim edeyim: Meclis kâtiplerindenim.
(Falih Rıfkı Atay, Denizaşırı)
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Yahya Kemal Beyatlı)
3. Kütüphanecilik alanında yazar adı ile eser başlığı arasına konur: Yahya Kemal Beyatlı: Kendi Gök Kubbemiz, Falih Rıfkı Atay: Çankaya, Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Yaban, Faruk Nafiz Çamlıbel: Bir Ömür Böyle Geçti (bk. Virgül 15).
4. Ses biliminde uzun ünlüyü göstermek için kullanılır: a:ile, ka:til, usu:le, i:cat.
5. Edebî eserlerdeki karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişinin adından sonra konur:
Bilge Kağan: Türklerim, işitin!
Üstten gök çökmedikçe
altan yer delinmedikçe
ülkenizi, törenizi kim bozabilir sizin?
Koro : Göğe erer başımız
başınla senin !
Bilge Kağan: Ulusum birleşip yücelsin diye
gece uyumadım, gündüz oturmadım.
Türklerim Bilge Kağan der bana.
Ben her şeyi onlar için bildim.
Nöbetteyim !
(A. Turan Oflazoğlu, Anıtkabir)
6. Matematikte bölme işareti olarak kullanılır: 56:8=7, 100:2=50.

Üç nokta ( ... )
1. Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur:
Ne çare ki, çirkinliği hemencecik ve herkes tarafından görülüveriyordu da, bu yanı...
(Tarık Buğra, Dönemeçte)
2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten ötürü açıklanmak istenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur: Kılavuzu karga olanın burnu b...tan çıkmaz.
B..., 7 Nisan (Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu)
Arabacı B...'a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru başını çeviriyordu.
(Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur)
3. Alıntılarda; başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine konur:
Mümtaz, bu dükkâna bakarken hiç farkında olmadan Mallarmé'nin mısraını hatırladı: "Meçhul bir felâketten buraya düşmüş..."
(Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur)
Alınmayan kelime ve bölümlerin yerine yay ayraç içinde üç nokta konması da mümkündür.
4. Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun muhayyilesine bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur:
Karşı sahilde mor, fark olunmaz sisler altındaki dağlar, korular, beyaz yalılar... Ve bütün bunların üzerinde bir esatir rüyasının havaî hakikati gibi uçan martı sürüleri...
(Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler)
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları)
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Sanat)
Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. O noktainazar şudur: Türk milletini, medenî cihanda, lâyık olduğu mevkie is'at etmek ve Türk cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade takviye etmek...
(Mustafa Kemal Atatürk)
5. Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur:
Gölgeler yaklaştılar. Bir adım kalınca onu kıyafetinden tanıdılar:
— Koca Ali... Koca Ali, be!...
(Ömer Seyfettin, Diyet)
6. Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevaplarda kullanılır:
— Yabancı yok!
— Kimsin?
— Ali...
— Hangi Ali?
— ...
— Sen misin, Ali usta?
— Benim!...
— Ne arıyorsun bu vakit buralarda?
— Hiç...
— Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa !...
— !...
(Ömer Seyfettin, Diyet)
UYARI: Türk imlâsında iki nokta yan yana kullanılmaz.
Soru işareti ( ? )
1. Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna konur:
Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı?
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Yolcu ile Arabacı)
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
(Ahmet Haşim, Merdiven)
Atatürk bana sordu:
— Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz?
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya)
Soru, vurguyla belirtildiği zaman da soru işareti kullanılır:
Gümrükteki memur başını kaldırdı:
— Adınız?
Soru bildiren cümle veya sözlerde bazen cevabın ne olacağı sözün gelişinden belli olur. Bu tür cümle ve sözlerin sonunda da soru işareti kullanılır: Haksız mıyım? Liderler içinde Atatürk gibisi var mı?
Yoksa bu sözümde yalan var mı?
(Bilge Kağan)
2. Bilinmeyen yer, tarih vb. durumlar için kullanılır: Yunus Emre (1240?-1320), (Doğum yeri: ?).
Türk halk felsefesinin, Türk nükteciliğinin ve mizah dehasının büyük mümessili Nasreddin Hoca da (Hâce Nasirüddin) bu asırda yaşamıştır (1208 ?-1284).
(Türk Dünyası El Kitabı)
3. Bir bilginin şüpheyle karşılandığı veya kesin olmadığı durumlarda yay ayraç içinde soru işareti kullanılır:
Ankara'dan Konya'ya 1,5 (?) saatte gitmiş.
1496 (?) yılında doğan Fuzulî ...
UYARI : mı / mi eki -ınca / -ince anlamında zarf-fiil işleviyle kullanıldığı zaman soru işareti konmaz: Akşam oldu mu sürüler döner. Hava karardı mı eve gideriz.
Alp Er Tonga öldi mü
Esiz ajun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur.
Bahar gelip de nehir çağıl çağıl kabarmaya başlamaz mı içimi geri kalmış bir saat huzursuzluğu kaplardı.
(Haldun Taner, Onikiye Bir Var)
UYARI : Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur:
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı, Hisar'dan mı, Kavaklar'dan mı?
(Yahya Kemal Beyatlı)
Ruhunu karartan neydi, yağmur mu yağıyordu; yoksa şimşekler mi çakıyordu?
Ünlem işareti ( ! )
1. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlelerin sonuna konur:
Ne mutlu Türküm diyene! (Mustafa Kemal Atatürk)
Gurbet o kadar acı
Ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde!
(Kemalettin Kâmi Kamu)
Hava ne kadar da sıcak!
Aşkolsun!
Ne kadar akıllı adamlar var!
2. Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur:
Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir, ileri!
(Mustafa Kemal Atatürk)
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. (Mustafa Kemal Atatürk)
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! (Yahya Kemal Beyatlı)
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
(Necmettin Halil Onan)
Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra konulabileceği gibi cümlenin sonuna da konabilir:
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
3. Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için ayraç içinde ünlem işareti kullanılır:
İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) ama ne yazık ki vakti yokmuş (!)
Adam, akıllı (!) olduğunu söylüyor.

Kısa çizgi ( - )
1. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna konur:
Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi bilmem. Havuzun suyu bulanık. Kapının saatleri 12'yi geçmiş. Kanepelerde kimseler yok. Tramvay ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki adam bir tanıdık mı idi acaba? Ne diye öyle dönüp dönüp baktı? Yoksa kimseciklerin oturmadığı kanepelerde bu saatte pek başıboşlar mı oturur?
(Sait Faik Abasıyanık, Havuz Başı)
2. Ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır: Örnek olsun diye -örnek istemez ya- söylüyorum.
3. Dil bilgisinde kökleri ve ekleri ayırmak için konur: al-ış, dur-ak, Dur-sun, Dur-muş, gör-gü-süz-lük.
4. Dil bilgisinde fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır: al-, dur-, gör-, ver-; başar-, kana-, okut-, taşla-, yazdır-.
5. Dil bilgisinde eklerin başına konur: -den, -lık, -ış, -ak.
6. Dil bilgisinde heceleri göstermek için kullanılır: a-raş-tır-ma, bi-le-zik, du-ruş-ma, ku-yum-cu-luk, ya-zar-lık, prog-ram.
7. Eski harfli metinlerin yeni yazıya aktarılmasında Arapça ve Farsça kurallara göre yapılmış tamlamaların, birleşik ve türemiş kelimelerin ögelerini ayırmak için kullanılır: dârü'l-fünûn, resm-i geçit, resm-i kabûl, Cemiyet-i Akvâm, Hâkimiyet-i Milliye, Servet-i Fünûn, hokka-bâz, âteş-perest, menfaat-perest, bî-bedel, nâ-mağlûb, fî-sebîlillâh, min-tarafillâh, bilâ-ücret.
8. Kelimeler arasında “-den...-a, ve, ile, ilâ, arasında” anlamlarını vermek üzere kullanılır: Türkçe-Fransızca Sözlük, Aydın-İzmir yolu, Ankara-İstanbul uçak seferleri, Türk-Alman ilişkileri, Ural-Altay dil grubu, 09.30 - 10.30, Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşması, Manas Destanı'nda soy-dil-din üçgeni, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı, 1995-1996 öğretim yılı.
9. Bazı terim ve kuruluş adlarında kelimeler arasına konur: sıfat-fiil, zarf-fiil; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi.
10. Yabancı özel adlarda ve henüz dilimize mal olmadığı için özgün imlâlarıyla yazılan yabancı kelimelerde kullanılır: Joliot-Curie, Lévy-Bruhl, Saint-Gotthard, Sainte-Beuve, Boulogne-sur-Mer, Bouches-du-Rhône, Salins-les-Bains, by-pass, check-up, Aix-en-Provence.
11. Adres yazarken semt ile şehir arasına konur: Kurtuluş - ANKARA
12. Matematikte çıkarma işareti olarak kullanılır: 50 - 20 = 30

Uzun çizgi (—)
Yazıda satır başına alınan konuşmaları göstermek için kullanılır. Buna konuşma çizgisi de denir.
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
“Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?”
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
— Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları)
Frankfurt'a gelene herkesin sorduğu şunlardır:
— Eski şehri gezdin mi?
— Rothshild'in evine gittin mi?
— Goethe'nin evini gezdin mi?
(Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi)
— Yoo, güvercinlerime dokunmayınız, dedi.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Oyunlarda uzun çizgi konuşanın adından sonra konabilir:
Sıtkı Bey — Oğlum ben kalenin teslimini düşünmüyorum. Kurtarmağa bir çare arıyorum. Kalenin teslimini düşünen seninle müzakere etmez a!
İslâm Bey — Kurtarmağa çare... Kavga ederiz... Ölürüz... Teslim olmayız...
Sıtkı Bey — Kaleyi kurtarmak için daha güzel bir çare var. Gerçekten ölecek adam ister.
İslâm Bey — Ben daha ölmedim.
(Namık Kemal, Vatan yahut Silistre)
UYARI : Konuşmalar tırnak içinde verildiği zaman uzun çizgi kullanılmaz.
Eğik çizgi ( / )
1. Şiirlerden yapılan alıntılarda, mısraların yan yana yazılması gereken durumlarda mısraları belirlemek için kullanılır: Ne sen, ne ben / Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ / Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ / Olan bu mâî deniz / Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz. (Ahmet Haşim, O Belde)
2. Adres yazarken apartman numarası ile daire numarası arasına konur: Altay Sokağı, Nu.: 21/6
3. Adres yazarken semt ile şehir arasına konur: Altay Sokağı, Nu.: 21/6 Kurtuluş / ANKARA
4. Dil bilgisinde eklerin farklı şekillerini göstermek için kullanılır: -a/-e, -an /-en, -lık /-lik, -madan /-meden.
5. Bölme işareti olarak kullanılır: 70 /2 = 35
Tırnak işareti ( “...” )
1. Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine alınır: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin ön cephesinde Atatürk'ün “Hayatta en hakikî mürşit ilimdir.” vecizesi yer almaktadır. Ulu önderin “Ne mutlu Türküm diyene!” sözü her Türk'ü duygulandırır.
Bakınız, şair vatanı ne güzel tarif ediyor:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
UYARI : Aynen alınmayan söz ve yazılar tırnak içinde gösterilmez.
UYARI : Tırnak içindeki alıntının sonunda bulunan işaret (nokta, soru işareti, ünlem işareti vb.) tırnak içinde kalır: “Akıl yaşta değil baştadır.” atasözü yüzyılların tecrübesinden süzülüp gelen bir gerçeği ifade etmiyor mu?
“İzmir üzerine dünyada bir şehir daha yoktur!” diyorlar.
(Yahya Kemal Beyatlı)
UYARI : Uzun alıntılarda her paragraf ayrı ayrı tırnak içine alınır.
2. Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınır: Yeni bir “barış taarruzu” başladı.
Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınmadan koyu yazılarak veya altı çizilerek de gösterilebilir.
Höyük sözü Anadolu'da tepe olarak geçer.
3. Kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınır:
Yahya Kemal'in bazı şiirleri “Kendi Gök Kubbemiz” adı altında çıktı.
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
“İmlâ Kuralları” bölümünde bazı uyarılara yer verilmiştir.
Kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınmaksızın koyu yazılarak veya eğik yazıyla (italik) dizilerek de gösterilebilir:
Cahit Sıtkı'nın Şairin Ölümü şiirini Yahya Kemal çok sevmişti.
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Bugünün gençleri Dar Kapı'yı okumalıdırlar. (Ahmet Hamdi Tanpınar)
UYARI : Tırnak içine alınan sözlerden sonra kesme işareti kullanılmaz: Yahya Kemal’in “Kendi Gök Kubbemiz”i okudunuz mu?
Tek tırnak işareti ( ‘...’ )
1. Tırnak içinde verilen ve yeniden tırnağa alınması gereken bir sözü belirtmek için kullanılır: Edebiyat öğretmeni “Şiirler içinde ‘Han Duvarları’ gibisi var mı?” dedi ve Faruk Nafiz'in bu güzel şiirini okumaya başladı.
“Şinasi'nin ‘safi Türkçe’ ile yazdığını söylediği şiirlerden sonra vardığı bu konuşulan dil fikri şüphesiz ki ondan gelen en büyük kazancımızdır.”
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
2. Dil yazılarında verilen örneğin anlamını göstermek için kullanılır: Göktürk Anıtları'nda geçen fakat günümüze ulaşmayan bazı örnekler: bodun ‘millet, kavim’, sab ‘söz’, eçü apa ‘ecdat, atalar’, tüketi ‘tamamen, bütünüyle’.

Denden işareti (")
Bir yazıdaki maddelerin sıralanmasında veya bir çizelgede alt alta gelen aynı sözlerin veya söz gruplarının tekrar yazılmasını önlemek için kullanılır:
a. Etken fiil
b. Edilgen "
c. Dönüşlü "
ç. İşteş "
Yay Ayraç ( ( ) )
1. Cümlenin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olmayan açıklamalar için kullanılır:
Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz.
(Nurullah Ataç, Söyleşiler)
Süleyman Şah'ın cenazesi sudan ihraç olunarak (çıkarılarak) hemen orada defnedilmiştir ki makarrı (durağı) hâlâ “Türk Mezarı” namiyle maruftur (tanınmıştır).
(Refik Halit Karay, Bir İçim Su)
UYARI : Hakkında açıklama yapılan söze ait ek, ayraç kapandıktan sonra yazılır:
Yunus Emre (1240?- 1320)'nin...
UYARI : Yani ile yapılan açıklamalar ayraç içine alınmaz.
2. Tiyatro eserlerinde konuşanın hareketlerini, durumunu açıklamak ve göstermek için kullanılır:
İhtiyar – (Yavaş yavaş Kaymakama yaklaşır.) Ne oluyor beyefendi? Allah rızası için bana da anlatın...
Kaymakam – (hiddetle) Ne olacak baba... Oğlunun katili ecnebi tebaasıymış... Düşman gemileri üstümüze toplarını çevirmişler, Adalı'yı istiyorlar... Sağ salim onu teslim edecekmişiz.
İhtiyar – (Evvelâ vurulmuş gibi sendeler, sonra derin ve saf bir bakışla Kaymakam ve arkadaşlarına) Etmeyin Efendiler... Benim gibi dertli bir ihtiyarla eğlenmek günahtır... Sizin gibi efendilere yakışmaz...
(Reşat Nuri Güntekin, İstiklâl)
3. Alıntıların aktarıldığı eseri veya yazarı göstermek için kullanılır:
Cihanın tarihi, vatanı uğrunda senin kadar uğraşan, kanını döken bir millet daha gösteremez. Senin kadar kimse kendi vatanına sahip olmağa hak kazanmamıştır. Bu vatan ya senindir, ya kimsenin.
(Ahmet Hikmet Müftüoğlu)
Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? (Safahat)
4. Alıntılarda, başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine konulan üç nokta, yay ayraç içine alınabilir (bk. Üç nokta 1).
5. Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için kullanılan ünlem işareti yay ayraç içine alınır (bk. Ünlem işareti 3).
6. Bir bilginin şüpheyle karşılandığını veya kesin olmadığını göstermek için kullanılan soru işareti yay ayraç içine alınır (bk. Soru işareti 3).
7. Bir yazının maddelerini gösteren rakam ve harflerden sonra kapama ayracı konur:
I) 1) A) a)
II) 2) B) b)
Köşeli ayraç ( [ ] )
1. Ayraç içinde ayraç kullanılması gereken durumlarda yay ayraçtan önce köşeli ayraç kullanılır:
Mongolın Ertniy Tüü0 (Arheologiyn Nayruulal) [Mogolistan'ın Eski Tarihi (Arkeolojik Araştırmalar)], BNMAU-ın şinjleh U0aanı Akademii Tuu0ıyn)ureelen, Ulaanbaatar 1977.
2. Bibliyografik künyelere ilişkin bazı ayrıntıları göstermek için kullanılır: Reşat Nuri [Güntekin], Çalıkuşu, Dersaadet 1922.
Yekta Bahir [Ömer Seyfettin], Yeni Lisan, Genç Kalemler.
3. Bilimsel çalışmalarda, metinde bulunmayan veya silinmiş olan, fakat araştırıcı tarafından tamamlanan bölümler köşeli ayraç içine alınır:
Babam kağan öldüğünde küçük kardeşim Kül-tegin ye[di yaşında kaldı...].
(Çözülmüş Orhon Yazıtları)
Kesme işareti ( ' )
1. Özel adlara getirilen iyelik ve hâl eklerini ayırmak için konur: Fatih Sultan Mehmet'e, Atatürk'üm, Türkiye'm, İnönü'den, Yurdakul'dan, Kâzım Karabekir'i, Yunus Emre'yi, Ziya Gökalp'tan; Türk'e, Alman'ı; Jüpiter'den, Venüs'ü; Türkiye'de, Van Gölü'ne, Ağrı Dağı'nın; Ziya Gökalp Bulvarı'nda, Çankaya Köşkü'ne, Sait Halimpaşa Yalısı'ndan; Kiralık Konak'ta, Sinekli Bakkal'ı.
Ancak aşağıda belirtilen özel adlardan sonra kesme işareti kullanılmaz:
a. Kurum ve kuruluş adları: Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk Dil Kurumundan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığına.
b. Akım, çağ ve dönem adları: Eski Çağın, Yükselme Döneminin, Klâsik Türk Edebiyatına, Millî Edebiyat Akımının, Edebiyat-ı Cedide Topluluğunun.
c. Kişi adlarından sonra kullanılan unvanlar: Mustafa Kemal Paşaya, Nasrettin Hocada, Enver Paşanın, Zeynep Hanıma, Ayhan Beyden, Ahmet Mithat Efendinin, Enver Paşayı.
ç. Ay ve gün adları: 29 Ekime..., 30 Ağustos Çarşambadan sonra
d. Deyimlerde geçen özel adlar: Allahtan hayırlısı, Allaha emanet; Alinin külâhını Veliye, Velinin külâhını Aliye.
UYARI : Ahmet, Halit, Mehmet, Murat, Recep; Gazi Antep, Sinop, Zonguldak gibi örneklerde kesme işareti kullanılır. Ancak kelimeler, Ahmeti, Haliti, Mehmeti, Muratı, Recepi, Gazi Antepi, Sinopu, Zonguldakı şeklinde telâffuz edilmez; Ahmedi, Halidi, Mehmedi, Muradı, Recebi, Gazi Antebi, Sinobu, Zonguldağı şeklinde telâffuz edilir.
UYARI : Özel adlar yerine kullanılan"o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz ve kendisinden sonra gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaz.
2. Yabancı özel adlardan sonra getirilen çokluk ve yapım ekleri kesme işaretiyle ayrılır: Nice'ler, Lille'li, Bordeaux'lu, Honolulu'lu.
UYARI : Yabancı özel adlar dışındaki özel adlara getirilen yapım ekleri ve çokluk eki kesmeyle ayrılmaz: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Müslümanlık, Hristiyanlık, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Aydınlı, Konyalı, Bursalı; Ahmetler, Mehmetler, Yakup Kadriler, Ereğliler. Bu eklerden sonra da kesme işareti kullanılmaz: Türklüğün, Türkleşmekte, Türkçenin, Müslümanlıkta, Hristiyanlıktan, Aydınlıdan.
3. Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için konur: TBMM'nin, TDK'nin, BM'de, ABD'de, TV'ye.
UYARI : Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kelimenin okunuşu; büyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın son harfinin okunuşu esas alınır: kg'dan, cm'yi, mm'den; BDT'ye, THY'de, TRT'den. Ancak kısaltması büyük harflerle yapıldığı hâlde bir kelime gibi okunan kısaltmalara getirilen eklerde bu okunuş esas alınır: ASELSAN'da, BOTAŞ'ın, NATO'dan, UNESCO'ya.
UYARI : Sonunda nokta bulunan kısaltmalarla üs işaretli kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu tür kısaltmalarda ek noktadan ve üs işaretinden sonra, kelimenin ve üs işaretinin okunuşuna uygun olarak yazılır: vb.leri, mad.si, Alm.dan, İng.yi, Nu.dan; cm³e (santimetre küpe), m²ye (metre kareye), 64ten (altı üssü dörtten)
4. Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur: “1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım.” 1985'te, 8'inci madde, 2'nci kat; 7,65’lik, 9,65’lik.
UYARI : Sıra sayıları ekle gösterildiği zaman rakamdan sonra sadece kesme işareti ve ek yazılır; ayrıca nokta konmaz: 8.'inci değil 8'inci, 2.'nci değil 2'nci.
UYARI : Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla gösterilir: 6'şar değil altışar, 10'ar değil onar.
5. Dilimizde kolmak, netmek, neylemek, napmak gibi fiiller yoktur. Ancak konuşmada ve vezin dolayısıyla şiirde bu tür kullanılışlar ortaya çıkabilmektedir. Seslerin vezin dolayısıyla şiirde veya konuşma sırasında düştüğünü göstermek için kesme kullanılır: K'oldu, N'oldu? N'etsin? N'eylesin? N'apalım?
Bir ok attım karlı dağın ardına
Düştü m'ola sevdiğimin yurduna
İl yanmazken ben yanarım derdine
Engel aramızı açtı n'eyleyim
(Karacaoğlan)
6. Bir ek veya harften sonra gelen ekleri ayırmak için konur: A'dan Z'ye kadar, b'nin m'ye dönüşmesi, Türkçede -daş'la yapılmış birçok söz vardır.
7. Özel adlar için yay ayraç içinde bir açıklama yapıldığı takdirde kesme işareti yay ayraçtan sonra konur: Yunus Emre (1240?-1320)'nin, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)'nin.
Ancak, cins isimler için yapılan açıklamalarda yay ayraçtan sonra doğal olarak kesme işaretine gerek yoktur: İmek fiili (ek fiil)nin geniş zamanı şahıs ekleriyle çekilir.

KISALTMALAR
Kısaltma; bir kelime, terim veya özel adın içerdiği harflerden biri veya birkaçı ile daha kısa olarak ifade edilmesi ve sembolleştirilmesidir. İhtiyaca göre her zaman kısaltma yapılabilir. Önemli olan yapılan kısaltmanın benimsenmesi, yaygınlaşması ve tutunmasıdır.
Kısaltmalarda herkesçe uyulan, genel bir sistem bulunmamakla birlikte dilimizde bazı esasların yerleştiği de görülmektedir. Kısaltmalarla ilgili bu esasları şöyle gösterebiliriz:
1. Kuruluş, kitap, dergi ve yön adlarının kısaltmaları genellikle her kelimenin ilk harfinin büyük olarak yazılmasıyla yapılır: TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi), AKDTYK (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu), TDK (Türk Dil Kurumu), ABD (Amerika Birleşik Devletleri); KB (Kutadgu Bilig), KT (Kamus-ı Türkî); TD (Türk Dili), TK (Türk Kültürü), TDED (Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi); B (batı), D (doğu), G (güney), K (kuzey); GB (güneybatı), GD (güneydoğu), KB (kuzeybatı), KD (kuzeydoğu).
Ancak bazen kelimelerin, özellikle son kelimenin birkaç harfinin kısaltmaya alındığı da görülür. Bazen de aradaki kelimelerden hiç harf alınmadığı olur. Bu tür kısaltmalarda, kısaltmanın akılda kalabilmesi için yeni bir kelime oluşturma amacı güdülür: ASELSAN (Askerî Elektronik Sanayii), BOTAŞ (Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi), İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği), SEKA (Selüloz ve Kâğıt Sanayii Kurumu), TÖMER (Türkçe Öğretim Merkezi).
Büyük harflerle yapılan kısaltmalarda genellikle nokta kullanılmaz. Ancak askerî sözlerin kısaltılmalarında ve diğer bazı örneklerde nokta konulması gelenekleşmiştir: A. (Alay), H.A. (Harp Akademisi), H.O. (Harp Okulu), K.K.K. (Kara Kuvvetleri Komutanlığı); B.E. (Büyük Elçi), M.Ö. (Milâttan Önce), M.S. (Milâttan Sonra), P.K. (Posta Kutusu), T.C. (Türkiye Cumhuriyeti).
2. Elementlerin ve ölçülerin milletler arası kısaltmaları genellikle Türkiye'de de olduğu gibi kabul edilmiştir: C (karbon), Ca (kalsiyum), Fe (demir); m (metre), mm (milimetre), cm (santimetre), km (kilometre), g (gram), kg (kilogram), l (litre), hl (hektolitre), mg (miligram), m² (metre kare), cm² (santimetre kare)
3. Kuruluş, kitap, dergi ve yön adlarıyla element ve ölçülerin dışında kalan kelime veya kelime gruplarının kısaltılmasında, ilk harfle birlikte kelimeyi oluşturan temel harfler (genellikle ünsüzler) dikkate alınır. Kısaltılan kelime veya kelime grubu, özel ad, unvan veya rütbe ise ilk harf büyük; cins isim ise ilk harf küçük olur: Alm. (Almanca), İng. (İngilizce), Kocatepe Mah. (Kocatepe Mahallesi), Güniz Sok. (Güniz Sokağı), Prof. (Profesör), Dr. (Doktor), Av. (Avukat), Alb. (Albay), Gen. (General); is. (isim), sf. (sıfat), hzl. (hazırlayan), çev. (çeviren), ed. (ede-
biyat), fiz. (fizik), kim. (kimya).
* * *
Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kelimenin okunuşu; büyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın son harfinin okunuşu esas alınır: kg'dan, cm'yi, mm'den; BDT'ye, THY'de, TRT'den. Ancak kısaltması büyük harflerle yapıldığı hâlde bir kelime gibi okunan kısaltmalara getirilen eklerde bu okunuş esas alınır: ASELSAN'da, BOTAŞ'ın, NATO'dan, UNESCO'ya.
Sonunda nokta bulunan kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu tür kısaltmalarda ek, noktadan sonra ve kelimenin okunuşuna uygun olarak yazılır: vb.leri, mad.si, Alm.dan, İng.yi, Nu.dan.
Tonsuz (sert) ünsüzle biten kısaltmalar, ek aldıkları zaman okunuşta tonsuz ses tonlulaştırılmaz: AGİK'in (AGİĞ'in değil), CMUK'un (CMUĞ'un değil), RTÜK'e (RTÜĞ'e değil), TÜBİTAK'ın (TÜBİTAĞ'ın değil).
Ancak birlik kelimesiyle yapılan kısaltmalarda söyleyişte k'nin yumuşatılması normaldir: ÇUKOBİRLİK'e (söylenişi ÇUKOBİRLİĞE), FİSKOBİRLİK'in (söylenişi FİSKOBİRLİĞİN).

KESME İŞARETİNİN KULLANILDIĞI SÖZLER DİZİNİ
Bazı alıntı kelimelerde ünsüzler, Türkçenin hece yapısına aykırı olarak kendilerinden önceki ünlüyle hece kurarlar. Dilimizde sayılı olan bu tür alıntılar aşağıda gösterilmiştir:
an'ane, an'anevî, bid'at, cem'an, cür'et, cür'etkâr, cür'etkârlık, cür'etlenme, cür'etlenmek, cür'etli, cüz'î, def'aten, fer'î, gayrimes'ul, hal'etmek, hil'at, is'at, iş'ar, iş'arî, iz'aç, iz'an, iz'anlı, iz'ansız, iz'ansızca, iz'ansızlık, kat'î, kat'îleşme, kat'îleşmek, kat'iyen, kat'iyet, kıt'a, kur'a, kur'acı, Kur'an, Kur'anıkerim, mef'ul, mel'anet, mel'un, mer'i, mer'iyet, mes'ul, mes'uliyet, mes'uliyetli, mes'uliyetsiz, mes'uliyetsizlik, mes'ut, meş'ale, meş'um, müt'a, nez'etmek, ric'at, rik'a, sun'î, sun'îlik, sür'at, sür'atle, sür'atlendirme, sür'atlendirmek, sür'atlenme, sür'atlenmek, sür'atli, şer'an, şer'î, şer’iye, şuf'a, tab’an, tel'in, tes'it, vak'a, vak'anüvis, vak'anüvislik, vaz'ıhamil, vüs'at
Aşağıdaki kelimelerde kesmeli durum iyelik eki alındığı zaman or¬taya çıkmaktadır:
cem'i, cüz'ü, def'i, hal'i, kat'ı, men'i, nev'i, sem'i, tab'ı, vaz'ı
UZATMA GÖREVİNDEKİ DÜZELTME İŞARETİNİN KULLANILDIĞI SÖZLER DİZİNİ
Düzeltme işareti, hem uzatma hem de inceltme görevinde kullanılmaktadır. inceltme görevinde kullanılan düzeltme işareti, alıntı kelimelerdeki g, k, l seslerinin ince okunmasının söz konusu olduğu durum¬larda, bu seslerden sonra gelen a ve u üzerine konmaktadır. inceltme görevindeki düzeltme işareti bu şekilde kurala bağlı olduğu için bu tür kelimelerin listelenmesine gerek görülmemiştir. Ancak uzatma görevindeki düzeltme işareti kurala bağlı değildir. Bu bakımdan bu tür kelimelerin dizininin verilmesinde yarar görülmüştür.
Bilindiği üzere uzatma görevindeki düzeltme işareti de iki durumda kullanılmaktadır. Bunları görmek için aşağıdaki linkleri tıklayınız.
1. Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlüler üzerinde:
aciz (güçsüzlük) âciz (güçsüz)
adem (yokluk) âdem (insan)
adet (sayı) âdet (gelenek, alışkanlık)
akit (sözleşme) âkit (sözleşme yapan)
ala (karışık renkli) âlâ (pekiyi)
alem (bayrak) âlem (dünya, evren)
Ali (kişi adı) âli (yüce, yüksek)
alim (her şeyi bilici) âlim (bilgin)
ama (fakat) âmâ (görmez, kör)
amin (kimya terimi) âmin (dua sözü)
aşık (ayak bileğindeki kemik) âşık (vurgun, tutkun)
ayan (belli, açık) âyan (ileri gelenler)
batın (karın) bâtın (iç; gizli)
dahi (bile) dâhi (yaratıcı gücü olan kimse)
dahil (karışma) dâhil (iç, içeri)
dar (ensiz) dâr (ev)
fani (ışık şiddeti) fâni (ölümlü, gelip geçici)
hadis (Peygamber sözü) hâdis (meydana gelen)
hak (doğruluk) hâk (toprak)
hakim (hikmet sahibi) hâkim (yargıç)
hal (pazar yeri; çözme) hâl (durum, vaziyet)
hala (babanın kız kardeşi) hâlâ (henüz)
hasıl (ekin) hâsıl (olan, ortaya çıkan)
haşa (kalın kumaş parçası) hâşâ (asla)
havas (nitelikler) havâs (duygular)
haya (er bezi) hayâ (utanma duygusu)
mani (ruh hastalığı) mâni (şiir türü; engel)
nakil (taşıma) nâkil (taşıyan)
nar (bir meyve) nâr (ateş)
nazım (manzume) nâzım (düzenleyen)
rahim (döl yatağı) rahîm (koruyan, merhamet eden)
sadır (göğüs) sâdır (çıkan, görünen)
sari (bir tür giysi) sâri (bulaşıcı)
şahıs (kimse, kişi) şâhıs (sırık)
şura (şu yer) şûra (danışma kurulu)
tabi (elbette) tâbi (bağımlı; basıcı)
vakıf (para, mülk) vâkıf (bilen; vakfeden)
varis (damar genişlemesi) vâris (mirasçı)
vasi (mirası yöneten) vâsi (geniş, engin)
yad (yabancı) yâd (anma)
yar (uçurum) yâr (sevgili)
zati (zaten) zatî (kendine özgü)
2. Nispet î'sini belirtme durumu ve iyelik ekinden ayırmak için, nispet î'si üzerinde:
abadî, abanî, Abbasî, abidevî, acemkürdî, adalî, adedî, adî, adlî, afakî, ahdî, ahlâkî, ailevî, aklî, alenî, Alevî, altunî, amelî, amudî, amudufıkarî, an'anevî, angudî, anî, arabankürdî, Arabî, arızî, Arî, armudî, arzanî, asabî, asgarî, askerî, aslî, asrî, Asurî, aşarî, avdetî, Avrupaî, aynî, azamî, Azerî
Babaî, bağdadî, Bahaî, bahrî, barudî, basarî, Bâtınî, bayatî, bedenî, bedevî, Bedihî, bediî, Behimî, Bektaşî, Beledî, bendegî, Berberî, berrî, Beşerî, beyzî
Caferî, cebrî, Cedî, cehennemî, Celâlî, cenubî, Cerrahî, cevabî, Cevizî, cevvî, Cezaî, cezrî, ciddî, cinaî, cinsî, cismanî, coğrafî, cüz'î, çividî, dağî, dâhilî, daimî, dairevî, dasitanî, davudî, demevî, demirî, derunî, destanî, devrî, dinî, divanî, dünyevî, Dürzî,
ebedî, ebrulî, edebî, eflâtunî, efsanevî, ehlî, elâstikî, enfüsî, erguvanî, esasî, ezanî, Ezelî
fağfurî, fahrî, farazî, Farisî, Fatımî, fedaî, felsefî, fennî, ferahî, ferdî, fer'î, fevkanî, fevrî, fındıkî, fıstıkî, fıtrî, fiilî, fikrî, filizî, firarî, fizikî, fuzulî
garamî, garbî, garpkârî, gayriahlâkî, gayriaklî, gayriciddî, gayriihtiyarî, gayriilmî, gayriinsanî, gayriiradî, gayrikanunî, gayrikıyasî, gayrinizamî, gayrisıhhî, gayrişahsî, gayrişuurî, gayritabiî, gıyabî, gulyabanî, gümüşî
Habeşî, hâkî, hakikî, halkavî, Halvetî, hamasî, Hambelî, Hamî, Hanefî, harabatî, harbî, harekî, Harezmî yolu, haricî, hasbî, havaî, havarî, hayalî, hayatî, haydarî, hayvanî, hazarî, helezonî, hendesî, hercaî, hesabî, hırpanî, hicrî, hissî, horasanî, hukukî, Hurufî, hususî, hükmî, hüseynî
Irkî, ıstırarî, ıtrî, ibdaî, İbranî, içtimaî, idadî, idarî, ihtimalî, ihtiyarî, ihtiyatî, ihzarî, iktisadî, ilâhî, illî, ilmî, iltihabî, iltisakî, iltizamî, indî, indifaî, insanî, insirafî, insiyakî, intanî, inzibatî, iptidaî, iradî, irsî, irticaî, İsevî, İslâmî, istisnaî, iş'arî, itibarî, izafî
Kadirî, kalbî, kalenderî, kalevî, kamerî, kanunî, kanunuesasî, karakuşî, kastî, kat'î, kavmî, keyfî, Kıptî, kısmî, kıyasî, kimyevî, kimyonî, kispî, kitabî, kûfî, kurşunî, kutsî, kuzgunî, külhanî, küllî, kürdî, kürevî
lâciverdî, lâdinî, lafzî, lâhurî, lâhutî, lâubalî, leylâkî, leylî, limonî lûtî, lüzucî
maddî, madenî, maderşahî, Mağribî, mahallî, mahrutî, mahşerî, maî, malî, Malikî, manevî, mantıkî, marazî, Marunî, maşerî, mecazî, mecburî, meccanî, Mecusî, medenî, mehdî, Melâmî, merkezî, meslekî, mesnevî, meşrutî, Mevlevî, mevziî, mıknatısî, midevî, mihanikî, milâdî, millî, mimarî, mirî, mizahî, Muhammedî, Musevî, müddei-umumî, mülkî, nakdî, naklî, Nakşibendî, Nasranî, nazarî, nebatî, nebevî, nefsanî, neftî, neharî, Nesturî, nevyunanî, nihaî, nisaî, nispî, nizamî, nohudî, nuranî, Nusayrî
örfî
patlıcanî, pederşahî
rabbanî, Rafızî, rahmanî, resmî, reybî, riyazî, rubaî, Rufaî, ruhanî, ruhî, Rumî, rustaî
samanî, Samî, samimî, santurî, sathî, sebkihindî, seferî, Selçukî, semaî, semavî, senevî, sevkıtabiî, seylânî, sıhhî, sıhrî, sincabî, siyasî, sultanî, suflî, sun'î, sükûtî, sümbülî, Sünnî, Süryanî
Şafiî, şahsî, şakulî, şalakî, Şamanî, şarabî, şarkî, şeddadî, şehevî, şehvanî, şeklî, şemsî, şer'î, şeytanî, şifahî, Şiî, şimalî
tabiî, tahinî, tahlilî, tahminî, tahrirî, takdiriilâhî, taklidî, takribî, tamburî, tarçınî, tarihî, tasavvufî, tasvirî, tatbikî, tecrübî, tedafüî, tedricî, telkârî, temsilî, tenkidî, terbiyevî, terkibî, tesadüfî, teşriî, tezyinî, tıbbî, Ticanî, ticarî, tufeylî, tulânî, Turanî
udî, ufkî, uhrevî, ulvî, umumî, uzvî, ümmî, üryanî, üstüvanî,
vahşî, vasatî, vatanî, vicahî, vicdanî, vilâdî, yabanî, yayınispî, yevmî, Yezidî
zahirî, zamkıarabî, zarurî, zatî, Zatülkürsî, zebanî, zecrî, Zerdüştî, zevalî, zeytunî, zımnî, zifirî, zihnî, zimmî, ziraî, zuhurî, zührevî, zümrüdî

0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home