Wednesday, October 10, 2007



Türkçe Ses Bilgisi


http://turkoloji.cu.edu.tr/SESLER/sesler_gec.asp

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ- TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

A
Ses Bilgisi : Türkçenin ünlüler dizgesinde iki tür A vardır : av, kaldı, ada’da bulunan normal uzunluktaki A [a], ve alim, hâkim, şehla’daki uzun A [a:]. Her ikisi de çok açıktır. Çıkışları sırasında dil, ağız boşluğunda aşağıdadır, dil kökü gırtlağın ön tarafına çekilmiştir. Bu açıdan her ikisi de öndamaksıldır. Aralarındaki ayrım, çıkış noktalarından değil, uzunluklarından kaynaklanır.
[a:] yabancı dillerden, özellikle Arapça ve Farsçadan dilimize giren kelimelerde görülür. Uzun A Türkçede alim (ālim), mukabil (mukābil), seda (sedā) gibi kimi kelimelerde korunur, sultan, berbat gibi kimi kelimelerde kısalır. Ancak kısa A ile söylenen bu kelimeler, hece bütünlüğünü bozacak bir ekle ya da yardımcı fiille kullanıldıklarında A’nın uzunluk niteliği yeniden ortaya çıkar : sulatınım (sultānım), berbat etmek (berbādetmek) vb. Bazı kelimelerde ise uzunluk bütünüyle yok olmuştur: kebap, kebabı. Kimi yabancı kelimelerde normal A’ların uzatılarak söylenişine de rastlanmaktadır: hatıra (hātırā), rabıtalı (rābıtālı) vb.
Türkçe kelimelerde Ğ, söyleyişte yitirilir, kendinden önce ya da sonra gelen A ünlüsü uzar. Bu uzunluk Ğ’den önce ve sonra A gelmesi durumunda daha da artar: ağrı (ārı), dağlı (dālı), dağ (dā), ağam (ām) vb. Hane ile kurulan birleşik kelimelerde de benzer bir durum görülür. H’den önce bir A gelirse H sesi söyleyişte yitirilir, öndeki ve arkadakini içine alan uzun bir A ortaya çıkar: pastane (pasta + hane -- patāne), postane (posta + hane postāne), hastane (hasta + hane -- hastāne), eczane (ecza + hane -- eczāne). H’den önceki ses ünsüzse H’den sonraki A, bir öncekiler kadar olmasa da uzundur: kütüphane (kütüphāne), darphane (darphāne) vb.
Bunun dışında Türkçe olmayan saadet, saat, kanaat kelimelerindeki A’lar da aynı değildir. Saadet’teki ilk, saat ve kanaat’teki ikinci A, gırtlağın ön tarafından çıkar. Öndamaksıldır. Saadet’teki ikinci, saat ve kanaat’teki ilk A’lar ise gırtlağın arka tarafından çıkan, Türkçe kelimelerde rastlanmayan art damaksıl bir A’dır. Bunlar Arap abecesine dayanan eski yazımda elif ve ayınla gösterilmiştir. Latin abecesine dayanan yazımda gösterilmeyen bu ayrım, söyleyişte de ortadan kalkmış, yerini gırtlak çarpmasına bırakmıştır: saat [saµ t]. Günümüzde, gırtlak çarpması da yitirilmiş yerini ünlülerin birbirine ulanmasıyla ortaya çıkan tek bir uzun A almıştır.
Ek kök birleşmeleri sırasında A (E) ile biten sözcüğe Y ile başlayan ya da Y kaynaştırma sesiyle eklenen bir ek geldiğinde A’nın (E’nin) darlaşarak I, U’ya (İ,Ü’ye) dönüştüğü görülür. –yor şimdiki zaman eki için kesinlik gösteren bu değişim yazıda da gösterilirken bunun dışındakiler yazıda gösterilmemektedir: başlıyor (-- başla-yor), okumuyor (-- okuma-yor), tarayarak (-- tarıyarak).
[a] ve [a:] arasındaki ayrım, hala, hâlâ, halâ; kar, kâr; yar, yâr gibi kelimelerde anlam değişikliğine yol açtığından ayırıcı niteliklidir. Bununla birlikte, Türkçe konuşanların tümü bu değişimin bilincinde değildir. Ayrıca bu, işlevsel açıdan üstün verimde bir karşıtlık da değildir. Çünkü söz dağarcığımızdaki belli sayıda sözcüğü ilgilendirir. [a] ve [a:] sesleri arasındaki fark Çağdaş Türkçede giderek belirsizleşmektedir.
Tarihsel Ses Bilgisi : A ünlüsü Türkçede bütün hecelerde bulunabilir. Türkçeden tarihöncesi dönemlerde ayrılarak bugün ayrı birer Türk dili olan Çuvaşça ve Yakutça dışında, genellikle, Türkçenin tarihsel gelişiminde en az değişikliğe uğrayan ünlüdür. Türkçenin tarihöncesi dönemlerinde normal uzunluktaki A sesi yanında uzun A sesinin de bulunduğu kabul edilmektedir: at (at), āt (ad); aç- (açmak); āç- (acıkmak); ay- (söylemek), āy- (ayrılmak) gibi. Bu eşadlı kelimelerin gerçekte uzun ve normal ünlülerle birbirlerinden ayrıldıkları öne sürülmektedir. Göktürkçede ve Uygurcada uzun A sesini gösteren işaret yoktur. Divanü Lügati’t- Türk’te birtakım kelimelerin iki elif harfi ile yazıldığı görülür. Bunun uzun A sesini gösterdiği ileri sürülmüşse de, gerçekte uzun A sesini mi gösterdiği, yoksa Kaşgarlı Mahmut’un Arap dilbilgisine dayanan dil anlayışına göre bir sözcüğün en az üç harften oluşması gerektiği kanısına mı dayandığı tartışmalıdır.
Türkçenin tarihöncesi dönemlerinde ben ve sen kişi adıllarının yönelme durumları, e -- a gelişmesiyle ben + ge -- baŋa ve sen + ge -- saŋa olmuştur. Bu gelişmenin üçüncü kişi adılının yönelme durumu ekiyle oluşturduğu biçimden (a + n+ ġa -- aŋa) benzetme yoluyla ortaya çıktığı sanılmaktadır. Üçüncü tekil kişi adılının tarihöncesi dönemlerde a olduğu, daha sonra bunun yerini ol aldığı halde, anı (onu), anıŋ (onun), aŋa (ona), andan (ondan) gibi çekimlerinde bu eski adılın kullanıldığı görülmektedir. ol -- o gelişmesi ile bu çekimli biçimler de bugünkü durumunu almıştır. XVI.-XVII. yy.’larda meydana geldiği sanılan bu gelişme yazılı metinlerde ancak XIX.-XX. yy.’larda görülmektedir. Eski Anadolu Türkçesinde teŋri -- taŋrı “Tanrı” olmuştur. Bu gelişmenin bu kelimele birlikte kullanılan Xaq, ta‘ālā gibi kalın ünlü bulunduran kelimelerin etkisi ile olduğu ileri sürülmektedir. Bunun yanında din değişmesiyle kelimete de bir değişme yapma gereksinimi duyularak Allah kavramını karşılamak için kelimete böyle bir değişiklik yapılmış olabileceği de akla gelmektedir. Eski Türkçedeki kuyaş sözcüğünün Eski Anadolu Türkçesinde güneş biçimini almasında ise bir bulaşma söz konusudur. Aynı anlamda kullanılan gün (güneş) sözcüğünün kuyaş’la bulaşmasıyla güneş biçimi ortaya çıkmıştır. Bütün bu gelişmeler, genellenemeyen gelişmelerdir. ıġla- -- aġla-, ıġaç -- aġaç gibi seyrek görülen ı -- a gelişmesini de XIII. yy.’dan sonraki metinlerde görüyoruz.
Yine Eski Anadolu Türkçesinde Y ünsüzünün etkisiyle a -- e gelişmesinin meydana geldiği görülmektedir: ayıt- -- eyit- (söylemek), ay -- ey gibi.
a -- ı gelişmesi, yazı dilinde taş -- tış “dış” sözcüğünde görülür. Bu sözcüğün bir türevi olan taşık-da, taşık- -- çık- gelişmesine uğramıştır. Bu gelişmeyi XI. yy. metinlerinde görüyoruz.
İkinci hecedeki dar yuvarlak ünlülerin düzleşmesiyle u -- a gelişmesi görülür: ortu -- orta, ordu -- orda gibi. Bu gelişme geniş zaman ekinde de görülür: yat-ur -- yat-ar, san-ur -- san-ar gibi.
Osmanlıca döneminde Türkiye Türkçesindeki Arapça kelimelerdeki ince L sesine özenme sonucu, şu iki kelimete a -- e gelişmesi görülür: alma -- elma, ala -- ela. Kıpçak, Harezm ve Çağatay lehçelerinde Y sesi yanındaki A’nın O’ya döndüğü görülmektedir: kavun -- qovun, savur- -- sovur-, tavar -- tovar gibi. Çağataycada bu gelişmenin tersi de görülmektedir: soġuk -- savuk, kov- -- kav- gibi. Yakut Türkçesinde birinci hecede a -- ı gelişmesi görülür: yat- -- sıt-, yaŋak -- sıŋah, yazı “ova” -- sısı, saç- -- ıs-, yaz- “hata etmek” -- sıs- gibi. Çuvaş Türkçesinde A ünlüsü daralarak U olur: at -- ut, ada -- udı, as- -- sus-, yaş -- s’ul, taş -- cul, ak- -- yuh-, saqal -- suhal, sat- -- sut-, san- -- sun-, sarıġ “sarı” -- surı gibi. Bu daralmanın daha da ileri giderek a -- ı olduğu da görülür: qamış -- lımıs, çaġır- -- yıhır-, avuç -- ıvıs, bal -- pıl, balçık -- pılçık, al- -- ıl- vb.
B
Ses Bilgisi : Akustik olarak [b] sesini aşağıdaki tanımlıklar belirler: [+ünsüz, +kesik, -toplu, +tiz, +ötümlü].
Türkiye Türk.esinde, kelime sonunda b sesi bulunmaz. Yabancı dillerden alınan kitab, hesab gibi kelimeler p ile kitap, hesap biçiminde yazılır. Türkçede p ile biten kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında sonda bulunan p sesi b sesine dönüşür: dip -- dibe, dolap -- dolaba vb. Söz konusu b -- p değişimi, kelime içinde de görülür; müsbet -- müspet, abdest -- aptes, vb. b sesi, kendinden önce gelen n sesini de etkileyerek, onu m’ye çevirir: anbar -- ambar, sünbül -- sümbül. vb.
Tarihsel Ses Bilgisi : Türk dil ve lehçelerinde görülen b sesi Ana Türkçeye, oradan da Ana Altaycaya kadar çıkar. Türkçenin asli bir sesidir. En eski metinlerimizden olan Göktürk anıtlarında kalını ve incesi için iki ayrı harf kullanılan b sesi, kelime başında, ortasında ve sonunda bulunmaktadır( balık, bas-, tabışkan, sub, sab, vb.).
Bu ses, çeşitli dil ve lehçelerimizde bazı değişikliklerle görülmektedir. b sesinin geçirdiği en önemli değişme b- -- m- olarak özellikle genizsil ünsüzlerin etkisiyle karşımıza çıkar. Memluk Kıpçakçası, Karahanlı Türkçesi, Çağatayca, Eski Osmanlıca, Anadolu ağızları, Kırım Osmanlıcası, Azeri, Türkmen, Yeni Uygur gibi pek çok lehçelerde ben sözcüğü men, min biçiminde görülür. Bu değişimi genizsil seslerin olmadığı kimi kelimelerde de görmekteyiz: buz -- muz (Kazakça, Yeni Uygurca), balta -- malta (Oyrat), böke -- möke (Abakan) gibi.
Lehçelerimizde Eski Türkçe -b- ve -b sesleri -v-, -v; -w-, -w; -y-; -y’ye çevrilmiştir: tabışkan -- tavşan (Türkiye Türkçesi); -- dovşan (Azeri); eb -- ev (Türkiye Tükçesi), -- ü ~ üy (Karaçay, Balkar), -- öy ~ üy (Kırım Tatarcası); aba -- ava ( = anne, Soyon, Karagas). Altay lehçelerinde b -- g -- Ø görülür: sub -- suv -- sug -- su, ev -- öv -- üg ~ ü gibi.
Kırım Tatarcasında da b -- w -- y -- Ø değişimi görülmektedir: tebe -- tewe -- teye -- tü’e gibi. Başkurtçada b -- w değişimi vardır: hawan (saban). Yeni Uygurcada b -- v değişimi hem Türkçe kelimelerde hem de alıntılarda saptanmıştır: bak- -- vak-, kitabı -- kitivi gibi. Yine aynı lehçede b -- p değişimiyle pütün biçimini görmekteyiz.
b -- p değişimi Türkiye Türkçesinde de görülür: pastırma -- bastırma; pire -- büre -- bürge; parmak -- barmak vb. Eski Türkçedeki bar-, ber- gibi fiiller, bizde b -- v değişimi ile var-, ver- biçimlerine girerken bol- fiili de b sesinin düşmesiyle ol- biçimini alarak bütün Batı Türkçesinin önemli bir sesbilimsel ayracı olmuştur.
C
Ses Bilgisi : Kapantılı, dişeti damaksıl, ötümsüz ünsüz. Türkiye Türkçesinde c- sesiyle başlayan kelimeler, ya ödünçleme ya da yansıma kelimelerdir. İçsesteki -c- ise -ç’nin ünlü ile başlayan bir ek alarak hece başında ötümlüleşmesiye ortaya çıkmıştır : yamaç-ı -- yamacı, sevinç-i -- sevinci vb.
Tarihsel Ses Bilgisi : Türk dillerinde ç esaslı bir ses olduğu halde, c sesi Ana Türkçedeki asli seslerden değildir. c’ye yakın bir ses Ana Altaycada vardı ve bilhassa kelime başında damaksıllaşmış(patalisé) ď(milletlerarası fonetik işareti [ ] : Mac. Magyar = bizde Macar kelimesindeki gy sesi) ye yakın bir değerde olup y’ye de çalardı.Bunun delilleri pek çok ve pek eskidir: Eski Moğolce cebe adının Reşideddin tarihinde Arap harfleriyle Cebe ve Yebe, Cüveyni’de de sadece Yebe şeklinde geçmesi; corçi (Uyg. yorıt- = yürüt[mek]) kelimesinin Moğolların gizli tarihi olan Manghol Un Niuca Tobca’an’da yorçı şeklinde kaydedilmesi; Moğol yazısında kelime başlarında c sesinin y harfi ile gösterilmesi (msl. yaγun = hangi? ve caγun = 100, aynı şekilde yazılır); Ural nehrinin Türkçe adı olanYayıkın İbni Fadlan’da Arap harfleriyle Cayıh, Menandros Protektor’da ise Yunan harfleriyle Daikh şeklinde kullanılması; “matem” demek olan yuğ/yoğa Eski Volga Bulgar Türkçesine ait olmak üzere Menandros’ta dokh şeklinde rastlanması; bir unvan olan yabğu kelimesinin Taberi tarafından Arap harfleriyle cabğu şeklinde alınması; yılan kelimesinin Tuna Bulgar Türkçesinde İslâv harfleriyle dilom( -- *ďılam krş. Çuvaş śılen) ve meselâ Genel Türkçe yiplik(--*ďipliγ. Türkiye Türk. iplik) kelimesinin Batı Türkçe (b. bk.) den Macarcaya geçerek gyeplő [ďeplö ok.] şeklinde yazılması; Kore dilini de Altayca sayarsak, bu dilde c sesinin kelime başlarında daha ziyade ď [ ] değerinde (msl. Kore. cak/ďak = tek) olması, vb. C sesi afrike (b. bk.) bir ses olduğundan dolayı, umumiyetle sağlam ve duru bir fonem vasfını kazanamamış ve bilhassa kelime başlarında bir kat daha damaksıllaşarak başka seslere doğru kaymıştır. Bununla beraber, Brāhmī alfabesiyle yazılan uygurcada ca hecesi için bir işaret bulunması ve bunun āltumci (altuncu), kēsigce ( ce ekiyle; kesiğe, sıraya göre) gibi kelimelerde kullanılması, eski Türkçede c sesinin hiç olmazsa kelime ortalarında mevcudiyetine bir delil teşkil eder.
Eski Moğolcada c’ye yalnız kelime başlarında ve ortada rastlanır, fakat kelime sonlarında bu ses yoktur. Moğol halk dilinde c, umumiyetle dz’ya çevrilir(ayrıca ç--ts), meselâ aciqa--adzıqa(= aygır, Uyg. aδγır, Ana Altay *aďgır). Mançu dilinde de durum böyledir ve bilhassa i’den evvel gelen c’ler halk ağzında dz’ya kayar( ayrıca çi--tsi), meselâ aci--adzi(= büyük oğul).Türk dillerinde-yabancı dillerden alıntılarla bazı yansımalar (onomatopée) müstesna (aşağıya bk.)- c sesi asli olarak umumiyetle kelime başlarında görünmez. Böyle olmakla beraber, Hakanî Türkçesinde ( Divan-ü Lûgat-it-Türk) cincü (= yinçü, inci) ve coğdu/cuğdu (= yuğdu, deve tüyü) gibi c ile başlayan bir iki kelimenin Kıpçakçadan başka Oğuzcada da bulunduğu bildiriliyor. Hazar Türkçesinde de , İbni Rusta, Arap harfleriyle cawsıgır ünvanını kaydetmiştir. Kumancada c ile başlayan asli kelime yoktur. Şimdi bazı lehçelerdeki asli kelimelerde başta görülen c’ler y sesinden olmadır. Bunlar iki çeşittir. Birincisinde Ana Altaycada baştaki [ ] (ď) sesinin bulunmasıyla c’ye ve y’ye çalma temayülünün bazı Türk lehçelerinde, bilhassa Kıpçak grubunda, c olarak durulmasını görürüz; bu itibarla bu gruptaki c sesi belki de y’den değil, doğrudan doğruya Altaycadaki ď den olmadır, meselâ “sene” mânasına Moğ. cil. Genel Türkçe yıl, Eski Volga Bulgar Türkçesi cal, Kazan. cıl, krş. Yakut sıl. Çuvaş. śul. İkincisi de Altay n--Türk y--c ses değişimine dayanır, meselâ “yaprak” mânasına Moğ. nabçi(-- *nabulca), Genel Türkçe yaprak (Çağ yapurγan ), Karaçay cap ‘rak krş. Yakut. sebirdeh, Çuvaş śuĺzı.Bu misallerden anlaşıldığı gibi bizde başta y’li bazı kelimeler Yakutcada *ď--*t--*ś--s. Çuvaşçada da *ď-- *t--ś değişimini geçirmiştir.Batı Türkçesinden Macarcaya geçmiş olan kelimelerden aynı köke raci(krş. Çuvaş. ś măs= yemiş) gyümölcs(= yemiş) ile szemölcs(= siğil) ve yine müşterek bir kökten ( krş. Çuvaş. śĕrĕ= yüzük) gyü ü(= yüzük) ile szérü(= harman dairesi) kelime çiftlerinden birincilerin c (Mac.gy), ikincilerin de s ( Mac. sz) ile başlaması, bu ć--ś geçişini ve fonetik tabakalanmayı gösterir; bu kelimeler iki ayrı devirde Türkçeden Macarcaya geçmiştir.Bugün başta c’li lehçeler Kazan, Kazak, Kırgız, Karakalpak, Karaçay kıpçak, Kırım, Kısmen Başkurt(msl. citim= yetim) ve Noğay( msl. caumak= yuvmak, yıkamak), nadiren de Kumuk(msl. cığın= yığın) Türkçeleridir.Şor ve Sagay Türkçeleri de eskiden birer “C lehçesi” olmuş, sonra bunlarda kelime başı c, ç’ye çevrilmiştir(msl. çok= yok: krş. Kırgız cok) “Yumurta” mânasına Teleüt ďımırtka Şor nıbırıka Altay- kiji yımırtka, Kırgız cumurıka, Soyot çumurka, Yakut sımīt, Çuvaş. śêmerda misali, Türkçede kelime başı ď/n/y/c/ç/ś/s değişimini gösterir.Teleüt lehçesindeki ď, Altay tipini muhafaza etmektedir. Ukraynada Lutsk, (Pol. Luck) Karaim Türkçesi baştaki c’leri dz’ya çevirir. cadı--dzadu, gibi. Balkarcada ise Karaçaycadaki c’ler, yerine göre z, ts, j ve d ile karşılanır, meselâ Krç. Col (= yol), caprak (= yaprak), cet’I (= yedi,7), colduz (= yıldız), fakat Blk. zol, tsaprak, jeti, dolduz.
Güneybatı Türk Lehçeleri, öbür lehçelerden ayrılarak, birçok Kıpçak ve güneydoğu lehçeleri ile birlikte, kelime başlarında b, d, g gibi ötümlü (sonore) patlayıcılara kısmen de c’ ye yer verirlerse de, bilhassa Türkiye Türkçesinde kelime başı c’ler asli olmayıp umumiyetle yabancı ( Arap., Fars., İtal, İng. vb.) kaynaklardan alıntı kelimelerde görülür, cam, canavar, ciğer, cüzdan, coşmak, cevap, ceviz, cilve, cins, civar, ciro, cıvata, caz, cokey, cönk, cengel vs. gibi. Bazı “dadı dili” kelimeleri (Lallwort) meselâ cici, birçok yansımalar (onomatopée), meselâ carcar, cırcır, cangul, cungul, cızbız, cıvıltı, ayrıca da caymak gibi yarı yansımaya, yarı analojiye dayanan bir iki kelime, kaideyi bozmaz. Bu kaidenin aksine olarak, j ile başlayan Fransizca kelimeler halk dilimize c ile girmiştir, candarma, cimnastik, cızvit, curnal, Cermen, Capon gibi; İsp. asıllı sigara/cıgara da bu arada zikredilmelidir. Kuzeybatı Anadolunun bazı kısımlarında ve Rumcaya alışmış olanlarda, c’ler kelime başlarında dz’ye çalar, acımak--adzimak gibi; Karadenizlilerde vokallerden evvel gelen g’ler kelime başlarında damaksıl c’ye çevrilir, meselâ geze geze--ćeze ćeze. İrtiş Kazakçasında y’den olma kelime başı c’ler çok defa d ye çevrilir, cüzük(--yüzük)--düzük gibi, Tarancı lehçesinde ise, aynı durumda olan c’ler umumiyetle düşer, meselâ cüzük(--yüzük)--üzük. Bazı lehçeler alıntı kelimelerdeki kelime başı c’leri y’ye çevirir, Başkurt yumhurriyyet (--cumhurriyet) gibi; krş. bunun zıddı Yakut. Cokuskay (--Rus. Yakutsk). Uygur Türkçesinde Sanskritçeden alıntılarda kelime başı c’ler hep ç’ye çevrilmiştir, meselâ çadik/çatik(--Skr.jāţaka)= Buddha’nın doğum efsanesi.
Türkçede kelime ortasında, bilhassa iki vokal arasında c nispeten daha sağlam bir durumdadır. Alfabelerinde c/ç aynı harfle gösterildiği için Kök Türkçede ve Uygurcada kelime ortalarında c’nin bulunabilip bulunamadığını kesin olarak bilmiyor ve umumiyetle ç kullanıyoruz. Hakaniye ve Çağatay lehçelerinde de durum umumiyetle böyledir ve meselâ bizdeki acı ve ocak kelimelerinin Uyg., Hak. ve Çağ. karşılıkları açıγ/açık ve oçak/oçaγ şekillerinde geçer; aynı şekilde krş. Tarancı açik. Troki Karaim açı, Kırım açı/açū, Kırgız, Kazan, Oyrat, Teleüt açū, Kazak aşı, Başkurt asyu, Yakut asī, Çuvaş yüźı; Kırgız, Oyrat, Teleüt oçok, Kazak oşak, Kazan uçak, Başk. uthak(usak yerine).Baraba ojok, Yakut osoh. Buna karşılık bazı kuzeydoğu lehçeleri ortada c’ye yer verirler, meselâ yine ocak karşılığı olarak Kuğu (Lebed), Küerik ocak, Şor ocuk. Kazancadan alıntı oloarak, damaksıl ve ötümsüz c ile Çuvaş vućah. Oğuz grubunda bu misallerin karşılıkları hep c iledir. Türkmen ācı ile ōcak, Azer., Türkiye Türk. acı ile ocak. Bu ötümlüleşme (sonorisation; meselâ krş. Oğuz öc/öc, Uyg., Çağ. öç. Yakut ös, Moğol. ösi-[--*öçi- = nefret etmek]. Mançu fuçe= öfkelenmek), Türkmencedeki misallere dayanılarak vokal uzunluğuna atfedilmektedir; krş. Yakutçada uzun vokalle hāca (--Moğ. kacan--Türk. kaycaγın, kaçan, haçan); ac, öc, u, ucuz (--uc-suz; fakat için, uçun[--uc-un]) gec, gece (krş. aç, uç, geç fiilleri) gibi kelimeler de bu gruba dahildir.(Türkmen āc öc, ūc, gēc, gîce) ; Uygur ve Hakani Türkçelerinde bu durumda olan bazı kelimeler çift vokalle yazılmıştır. Uyg. ööç, Hak. aac gibi. Bizde –ca/-ce, -cak/-cek, -cı/-ci, -cık/-cik ve-cıl/-cil gibi çekim ve yapı eklerinde de c kendini göstermektedir. Alacak, düşünce, satıcı vb. Anadolu ağızlarında küçük--güccük tipinde ötümlüleşme ve uzaktan benzeşme (assimilation) misalleri de vardır. İki vokal arasında konsonların yalnız ötümlü çeşidini bulunduran lehçeler meselâ Soyot Türkçesi asli ç/ş’leri de c’ye çevirir.aş-(=aç) fakat acık(=açık), kaş(=kaç) fakat kıcır(=kaçır); aynı şekilde çiçek karşılığı olarak Tuba, Kuğu, Şor çacak krş. Karagas, Abakan ťaďak, Abakan eďe(=ece, abla krş. Kazak eje), aďıl(= açıl-) gibi kelimelerde vokaller arası c/ç yerine asli ď nin bulunması dikkate değer. Eski Tuna Bulgar Türkçesinde de bizdeki kelime ortası c’nin karşılığı ş’dir, meselâ paşenog (= bacanak-- İslâv Bulg. badjanak) Bazı lehçeler yabancı dillerden alıntılarda, ortadaki c’leri j’, z’ vb. seslerle karşılar, meselâ Başkurt huj’a (= hoca), Kazan ez’el (= ecel). Ortada c bilhassa l ve n seslerinden sonra geldiği zaman bazı lehçeler için bir hususiyet doğurur, meselâ umumiyetle “mühlet, yardım, buluşma” mânasına Çağ. bolcar, Krgız bolcol, Kazak bolcal, Teleüt molco, Soyot polçağ, Koybal molca, Yakut bolcoh, Çuvaş pıĺćav (başka lehçelerde c yerine ç, j, ts); ayrıca bizde balcı, falcı fakat alçı, elçi; anca (Uyg., Hak., Çağ. ança) boncuk (Uyg. vb. monçuk), inci (Uyg. vb. yinçü), alıntılarda íncir, zincir vb.
Moğolcada da olduğu gibi, Türk dil ve lehçelerinde kelime sonu sesi c yerine umumiyetle ç’dir. (bazı lehçelerde ts, s’, vb. msl. Türkiye Türk. güc, Altay güç, Küerik küts, Başkurt küs’) Bizde öc, uc gibi kelimelerdeki c’ler sonradan ötümlüleşmiş ç’lerdir. (yukarıya bk.) Böyle olmakla beraber, bizde kelime sonu ç’ler asli ç ve yarı ötümsüzleşmiş (assourdi, dévoisé invoisé; fonbetik işareti [ ]) c veya yarı ötümlüleşmiş (sonorisé, voisé, mi-sonore; fonetik işareti [ ]) ç olmak üzere iki türlüdür. Meselâ kaç? ve saç kelimelerinin akkusatifi ç ile kaçı, saçı olduğu halde, ağaç, yamaç, taç’ınkileri c ile ağacı, yamacı, tacı şeklindedir. Bunun sebebi bu sonuncuların yalın hali hakikatte ç ile değil [ ] ile bitmesidir; Çuvaşçadaki damaksıl c’ler de böyledir. ań[c]ah(= ancak) gibi.
Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde genellikle Arap yazısının etkisiyle kelem ve hece sonunda ﺝ harfi kullanıldığı görülürse de, bu doğrudan doğruya ses değeriyle değil, yazımla ilgili bir konu olsa gerektir. Nitekim Farsçadan alınan ve ç sesi bulunan kelimeler de bu dönemde genellikle چ(çim) harfiyle yazılmaktadır.
İmlā: Bir aralık sonu hep ç ile yazılan kelimelerden bazısı, gerek aslına sadık kalmak gerek iltibastan kaçınmak (iltibastan bu şekilde tamamiyle kaçınılamaz; cümlenin gelişi mânayı tayin eder; msl. kazanç akkus. kazancı, krş.kazancı= kazan yapan, satan) maksadıyla şimdi c ile yazılmaktadır: yukarıdaki öc, uc vb. misallerden başka (ac yine aç yazılır): güc (= kuvvet; güç= müşkül).demir sac, (baştaki saç), hac(=hacılık; haç= salıp).Ç ile biten isimlerdeki bu ses, çekimde vokalden evvel c’ye çevrilir.(msl. ağacı, ağaca fakat ağaçtan, ağaççık vb.); aç, haç, saç, zaç, kapkaç, ergeç, iç, linç, suç, üç kelimeleri birer istisna teşkil eder. Arapça asıllı kelimelerde t’den evvel c’ler Arapçada ç bulunmadığı halde, gerilerek bir benzeşme ile ç’ye çevrilir.içtima, müçtemi, içtinap, içtihat gibi.İçgüdü, içderi gibi bileşik kelimelerde ç g ve ç-d benzeşmeleri yapılmaz. Bizde –cı/-ci, -ca/-ce, -cık/-cik, -cıl/-cil eklerinin türlü benzeşmeleri vardır. dikici/dişçi, eğlence/ilçe, Azerice/Türkçe, küpecik/demetçik, kızılcık/kılçık, adamcıl/balıkçıl gibi; -cağız/-ceğiz, -cak/-cek(msl. çabucak, küçücük), -casına/-cesine, -cılayın/c-cıleyin eklerindeki c’ler umumiyetle benzeşmez.Bk.Ç.
Ç
Ses Bilgisi : Kapantılı, dişeti damaksıl, ötümlü ünsüz. Türkiye Türkçesinde hece sonunda -c bulunur. Arapça ve Farsça kelimelerdeki hece sonu -c sesleri de bazen -ç’ye çevrilir : ictima -- içtima ya da iştima (ağızlar), tac -- taç gibi.
Tarihsel Ses Bilgisi : Ana Türkçede bulunan bir ses olarak ç sesi Ana Altaycada da vardı. Bu sesin Ana Altaycada kullanıldığını gösteren pek çok kanıt ileri sürülebilir. Altay ailesine giren dillerde bu sesin en yaygın konsonlar arasında yer alması buna kesin bir kanıt olarak gösterilebilir. Eski ve yeni Türk dillerine bu sese hem kelime başlarında, hem kelime içlerinde ve hem de kelime sonlarında rastlanması tabiidir. Örnekler: çubuk (-- çıbık), çek-, çiçek, çoçuk ( = çocuk), oçak ( = ocak), iç, güç (-- küç), koç, saç.
Eski Türk dillerinde ç sesi, genel olarak hem kelime başlarında, hem de kelime içlerinde ve kelime sonlarında saklanmıştır. Yeni Türk kollarının büyük bir bölümünde de bu durum devam etmektedir. Bunlar arasında Anadolu Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmence, Gagavuzca, Kazan Tatarcası, Kırgızca, Troki Karaimcesi, Kumukça gibi lehçeler vardır. Karaçaycada da ç sesi saklanmıştır. Yalnız, bu dilde kelime başlarında ç’ler aspire (b.bk) bir söyleniş kazanmıştır. Örnek: ç ‘ağır ( = şarap), ç ‘alman ( = çit), ç ‘al- ( = biçmek). Yeni Türk dillerinde kelime başlarında ç yerine ş, s, ts, t’, y ve ś gibi sesler de kullanılır. Örnek olarak: Kazakça, Karakalpakça ve Nogaycada ç’ler ş’ye çevrilmiştir: şık- ( = çıkmak) gibi. Şor, Kaça, Kızıl, Salbin Koybalcası ve Karagas ağızlarında da ç’nin karşılığı olarak ş kullanılır. Bunlara karşılık, Başkurtça, Sagayca, Koybalca, Beltirce, Kondoma Şorcası ve Yakutça gibi dillerde ç’ler s’ye çevrilir: Sagayca, Koybalca sap- ( = çapmak); Başkurtça, Sagayca, Koybalca, Yakutça as- ( = açmak); Başkurtça, Sagayca, Koybalca kas- ( = kaçmak). Troki ve Halicz Karaimcesi, Mişerce, Tobol Tatarcası, Baraba Tatarcası, Tümence, Balkarca gibi dillerde ise ç’ler ts ile karşılanmıştır: tsekpen ( = çepken). Aynı değişme Kuzeydoğu Anadolu’nun birçok yerlerinde de tespit edilmiştir. Soyotçada ç’lerin karşılığı t’ dir: t’ēkpen ( = çepken). Kızılcada kelime başlarında ç yerine y kullanılması dikkate değer: yaç (-- çaç -- saç); yokur (-- çokur). Türk dilleri arasında özel bir yer tutan Çuvaşçada ise ç’ler ś’ye çevrilmiştir: śap- ( = çapmak); śar ( = çeri); uś- ( = açmak). Çuvaşçadaki bu değişmenin çok eski bir tarihe çıktığı anlaşılıyor. Çünkü eski Çuvaşçadan Macarcaya giren kelimelerde de Türkçe ç yerine göre ş (Macarca s) ile karşılanır: Çuvaşça śar -- Macarca sereg ( = çeri).
Buna karşılık Türk dillerinde kelime içinde, Özellikle iki vokal arasında ç’ler ötümlüleşme (sonorisation) sonunda ç’ye çevrilmiştir: Tarançi oçak, Televütçe, Altayca, Kırgızca oçok, Kazakça oşak, Kazan Tatarcası uçak, Başkurtça uthak (usak yerine), Şorca ocuk, Kuğuca (Lebedce) ocak, Türkmence ōcak ( = ocak). Baraba Tatarcasında bu ç dz’ye çevrilmiştir (odzok). Bu kelime, Kazan Tatarcasından Çuvaşçaya da geçmiştir (vuc’ax). Türkçe geç kelimesine dayanan gece kelimesinde de ç sesi ötümlüdür. Bu örneklere Türkçe acı kelimesi de eklenebilir: Tarançice açik, Troki Karaimcesi açı, Türkmence ācı, Kırgızca, Kazan Tatarcası, Altayca, Televütçe açū, Soyotça acığ, Kazakça aşı, Başkurtça asıu, Yakutça asī. Türkçe aç -- acık- kelimesinde de ötümlüleşme göze çarpar. Türkçe boncuk kelimesinin bonçuk şeklinden geldiği anlaşılıyor. Türkçe ucuz kelimesi de ç -- c değişmesine uğramıştır. Oğuz grubunda büyük bir yer tutan bu örneklerdeki ötümlüleşme olayı üzerinde birçok türkologlar durmuştur. Son olarak, Lajos Ligeti bu olayı uzun vokallere bağlamaya çalışmıştır.
Türk dillerinde kelime sonlarında genel olarak yalnız ç (bazı dil ve lehçelerde ts, ś vb.)kullanılır. Kelime sonlarında bu ses yerine tek tük c sesinin kullanıldığı da göze çarpar. Türkçe öc, uc kelimeleri gibi. Ancak, bu kelimelerdeki c’ler sonradan ötüm (sonorité) kazanmış ç’lerdir. Böyle olmakla birlikte, Türkçede kelime sonlarında rastlanan ç’ler asli ç ve yarı ötümsüz (assourdi, dévoisé; fonetik işareti: c (altı daireli) ) c veya yarı ötümlü (mi-sonore, sonorisé; fonetik işareti : ç (altı çentikli) ) olmak üzere iki türlüdür. Örnek olarak Türkçe aç, koç ve saç kelimelerinin akkusatifi ç ile açı, koçu, saçı olduğu halde, ağaç, kazanç kelimelerininki c ile ağacı, kazancı şeklindedir. Özellikle Arapça ve Farsçadan gelen kelimelerde de aynı durum göze çarpar. Bunun sebebi, bu kelimelerin yalın halinin gerçekte ç ile değil, c (altı daireli) ve ç (altı çentikli) ile bitmesidir. Türk dillerinin güneybatı kolunda, özellikle Anadolu Türkçesinde, kelime başlarında ç sesi ara sıra ötümlü (sonore) bir söyleniş kazanmıştır. Örnekler: Türkçe çepken (-- çekmen) -- cepken; Türkçe (-- Moğolca) çılbır ( = yulara takılan ip veya zincir) -- cılbır; Türkçe çibin, çimin ( = sinek) -- cibin (-- cibinlik).
Göktürkçede ç sesi için kalın ve ince ünlülerle değişmeden kullanılan bir harf vardır. Ayrıca iç ve nç sesleri için ayrı harfler kullanılmaktadır. Uygurlarda da ç sesi ve bu sesi gösteren harf vardır. Göktürk yazıtlarında kelime başında ç sesi çok seyrek ve genellikle yabancı kelimelerde görülür. İçseste ve sonseste ise bolca kullanılmaktadır: içreki (içerideki), kiçig (küçük), süçig (tatlı), erinç (-dır), Tabgaç (Çin), üç, küç (güç) vb. Türkçe olarak yalnız çıgany (yoksul) ve yer adı olan Bökli Çöllüg il’de kelime başında görülür. Uygurcadaysa kelime başında, içseste ve sonsestebulunur: çın (doğru, gerçek), çoğı (gürültü), çeçek (çiçek), çimgen (çimen); ança (öylece), barça (hep), inçip (fakat), açuk (açık), yinçü (inci); yıgaç (ağaç), aç (aç), inç (huzur) vb. Uygurcada taşık- -- tşık- -- çık- gelişmesi görülür.
Moğolcada ç sesi yalnız kelime başlarında ve kelime içlerinde kullanılır. Türk dillerinden farklı olarak, Moğolcada kelime sonlarında ç sesine rastlanmaz. Bu sebeple, Türkçeden Moğolcaya geçmiş olan kelimelerde, kelime sonundaki ç seslerinden sonra bir vokal (a veya e) türediği göze çarpar. Örnek olarak, Türkçe (Uygurca) “iş” manasına gelen kılınç (-- Türkçe kılın- + ç) kelimesinin Moğolcada kilinçe, Kalmukça kilntse) ( = suç) şeklini almıştır. Bunun gibi, Türkçe koç kelimesinin Moğolca karşılığı da kuça şeklini almıştır.
Yunancada ç sesi yoktur. Bu sebeple, Anadolu Karamanlıları Türkçe ç (ve c) sesini yazmak için τζ işaretini kullanmışlardır. Latin harfleriyle yazılan Codex Cumanicus’ta Kumanca ç sesi için ç, z, c, zc’ harfleri kullanılmıştır: Kumanca agaz veya agac’ ( = ağaç), acça ( = akça, akçe), balçuc ( = balçık), borz ( = borç), buc’gak ( = bucak), ghaç, chac’ veya chazc’ ( = haç) gibi.
Arapların ç sesini kullanmadıklarını biliyoruz. Buna göre, Arap alfabesinde bu ses için ayrı bir harf de yoktur. Bu durum karşısında yabancı dillerde kullanılan ç sesini vermek için Arap yazarları ya bu sese yakın seslerin (c, ş) işaretini, ya da daha seyrek olarak Fars alfabesinden alınan bir işareti (ﭺ) kullanmışlardır. Mesela Kıpçak Türkçesine ait Arapça dil kitaplarında Türkçe ç sesi daha çok ﺝ ve ﺵ harfleriyle yazılmıştır. Bu sesi belirtmek için Fars alfabesinden alınan ﭺ harfini kullanan yazarlar da vardır. Demek ki Arap alfabesinin elverişsizliği karşısında, yazarlar Türkçe çiçek kelimesini ya cicek, ya da şişek şeklinde yazmak zorunda kalmışlardır.
Anadolu ağızlarında -ç -- -ş gelişmesi görülür: üç -- üş (konya), uç- -- uş- (Afyon). Azeri lehçesinde kelime sonunda -ç -- -c gelişmesi görülür: sevinç -- sevinc, ağaç -- ağac vb.
Yabancı dillerdeki ts sesleri Türkçede sübstitüsyon (b. bk., substitution) yolu ile ç olmuştur.
D
Ses Bilgisi: kapantılı, dişsil, ötümlü ünsüz. Akustik açıdan d şu özelliklerle tanımlanabilir: (+ ünsüz, +kesintisiz, +dağınık, +titreşimli). Türkiye Türkçesinde ad, od (ateş), yad (yabancı) gibi sayılı birkaç örnek dışında bugün kelime sonlarında d sesi bulunmaz. t ile biten birden çok heceli kelimeler, ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında sonda bulunan t sesi d sesine dönüşür : yiğit +i -- yiğidi, kanat+ı -- kanadı, öğüt+ü -- öğüdü. Tek heceli kelimelerde ise t -- d değişimi görülmez: at-ar -- atar. Ötümsüzlerle biten kelimelerin sonuna geldiğinde d sesi benzeşme yoluyla t olur: iç +di -- içti, düş+dü -- düştü, kap+dı -- kaptı.
Tarihsel Ses Bilgisi: Türk dillerinde d, köklü bir ses olarak Ana Altaycadaki d sesinin karşılığıdır. Ural-Altay ana dilinde bu ses δ ile temsil edilmiştir. Ana Türkçedeki d sesinin δ fonemine yakın bir ses olduğu anlaşılıyor. Hattâ N. Poppe gibi birtakım Türkolog ve Mongolistler, Ana Türkçede -d- sesi yerine -δ- sesinin varlığını kabul etmişlerdir. Brahmi yazısında da bu ses ya -t- ya da -dh- harfleriyle gösterilmiştir. Bu ses Türk dillerinde birçok değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklikler birçok Türkologlar tarafından Türk dillerinin sınıflandırılmasında sağlam bir dayanak olarak göz önünde tutulmuştur.
Ana Türkçede d sesinin yalnız kelime içinde ve kelime sonunda kullanıldığı anlaşılıyor. Ana Altaycada d sesinin kelime başında da kullanıldığını biliyoruz. Altaycadaki d- sesi Moğolca ve Tunguzcada olduğu gibi kalmış, Türkçede ise daha Ana Türkçe çağında y- olmuştur. Örnekler: Moğ. Dayin (--*dagin), dayisun (= harb, düşman) ~ Türkçe yaği; Moğ. Dayir (--*dagir) ~ Türkçe yağız; Moğ. Dürüge (=üzengi) ~ Türkçe üzengi (--*yüzengi). Buna göre, Türk dillerinde, yabancı dillerden gelmiş olan alıntılarla birtakım yansımaları (onamatopeé) saymayacak olursak, d- sesi asli bir fonem olarak kelime başlarında kullanılmaz. Şu halde, bugünkü Türkçede d- ile başlayan kelimelerin büyük bir kısmı yabancı dillerden alınmıştır. Türkçe dalyan, davul (--Ar.), defne (--Yun.), dekor (--Fr.), dere (--Far.), derbent (--Far.), dikel (--Yun.), döven~düven (--Yun.), dümen (--İtal.), düşman (--Far.) gibi.
Türkçede bugün d- ile başlayan Türkçe kelimelere gelince: bu kelimelerdeki d- sesi eski ve aslî t- sesine çıkar. Türkçe dağ (--tağ), dal (--tal), dalak (--talak), değ- (--teğ-), dil (til), diş (tiş), deniz (teŋiz), dış (--taş buna karşılık, taşra kelimesinde eski t- sesi kalmıştır), düş (--tüş), dokuz (--tokuz), doğ- (--toğ-), doy- (--tod-) vb.Bugün yazı dilimizde t- ile başlayan kelimelerin bir kısmı da Anadolu ağızlarında d- ile kullanılır: duz (--tuz), daş (--taş), dilki (--tilki), davşan (--tavşan), doprak (--dorpak) (--toprak). Bk. T.
Ana Türkçe -d- sesi Kök Türkçede ve Uygurcada kalmıştır. Buna karşılık, sonradan meydana gelen lehçelerde bu ses birçok değişmelere uğramıştır. Yakut Türkçesinde -d- sesi ötümünü (sonorité) kaybetmiş ve -t- ye çevrilmiştir. Çuvaş Türkçesinde ise -d- sesi -r- ye çevrilmiştir. Abakan (b.bk.) ağızlarında -d- sesi iki vokal arasında -z- olmuştur. Aynı ağızlarda kelime sonunda -z- sesi ötümünü kaybederek -s- ye çevrilmiştir. Öbür Türk dillerinde eski -d- sesinin gerek kelime içinde, gerek kelime sonunda -y- ye çevrildiğini görüyoruz. Çağdaş Türk dilleri arasında yalnız Soyot (ya da Soyon, Uranha, Tuba, Tufa) ve Karagas (ya da Tofa) kollarında eski -d- ler olduğu gibi kalmıştır. Bu dillerde -d- sesi ancak kelime sonlarında ötümsüzleşmiştir. Örnekler: Eski Türkçe adak (= ayak) ~ Yak. Atax ~ Çuv. Ura ~ Sagayca, Şorca, Kaçça, Kızılca, Koybalca, Beltirce azak ~ Türkçe (Türkiye Türkçesi, Osmanlı Türkçesi), Türkmence, Azeri, Gagavuzca, Tatarca, Karaimce, Başkurtça, Balkarca, Karaçayca, Kumukça, Nogayca, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, vb. Ayak ~ Soyotça, Karagasça adak; Eski Türkçe kadıŋ (=kayın [ağaç]) ~ Yak. Satín ~ Çuv. xur( )n ~ Şar., Sag., Koyb., Kaç. Qazıŋ ~ Türkçe vb. Kayın (~kayıŋ) ~ Soy. Qadıŋ; Eski Türkçe aduğ (= ayı) ~ Soy.adığ ~ Alt., Tel., Kırg., Kazakça, Tatarca ayū ~ Türkçe ayı, Şor. ayığ, Başk. åyū, Karaçayca ayu~Sag. azığ; Eski Türkçe kuduruk (= kuyruk) ~ Yak. Kuturuk ~ Çuv. Xüre ~ Sag., Şor., Kız., Kaç., Koyb., Belt. kuzuruk, kuzruk~Türkçe vb. kuyruk~Soy., Karag. kuduruk; Eski Türkçe tod- (= doy-)~Çuv. (t)ran-, tran-~sag., Koyb. tos-~Türkçe vb. doy- (toy-); Eski Türkçe adgır~Koyb., Şor. askır, Sag. aksır; Tatarca yilek (= çilek, böğürtlen), Mişerce cilek, Alt., Tel. yīlek(= çilek)~Abakan yistek~Çuv. śırla (--Macarca szölö, szöllö= üzüm). Eski Türkçe ked- (= giymek)~Soy. ket- ~Türkçe giy-, Alt., Tel., Kırg., Kazakça., Tatarca vb. kī-(--*kiy-), Karaçayca k ‘iy- ~Şorca kes-; Eski Türkçe ıd-(= göndermek)~Alt. ī-(--*iy-)~Sag., Koyb., Şor., Kaç. ıs- ~Yak. īt-
Çuvaşçada -d- sesi lokatif (-ra, -re) ve ablatif (-ran, -ren) hallerinde de -r- ye çevrilmiştir. (utra= atta; utran= attan)
Çağdaş Türk dillerinin büyük bir kısmında *-d- nin karşılığı olarak gördüğümüz -y- ve -z- nin XII. yüzyılda meydana geldiği anlaşılıyor. Kâşgarlı Mahmudun Divanü Lûgat-it- Türk’ünde (XI.yüzyıl) -d- li biçimler yanında -y- li biçimlere de rastlanır: adak (= ayak), adığ (= ayı), adğır (= aygır), uduz (= uyuz), badram (= bayram) yanında bayram vb. Kâşgarlı Mahmut, Yağma, Tohsı, Kıpçak, Yabaku, Tatar, Kay, Çomul ve Oğuzların ø sesini her zaman y’ye çevirdiklerini; Bulgar, Yemek, Suvar, kimi Kıpçak boylarının ise z’ye çevirdiklerini belirtir. Uygurcada badruk biçiminde kullanıldığını bildiğimiz Türkçe bayrak kelimesi de Divanü Lûgat-it- Türk’te artık bayrak biçimini almıştır.
Ancak Türk dillerinde -d- nin daha eski çağlarda -y- ye çevrildiğini gösteren birtakım örnekler de vardır. Ural Irmağının Türkçe adı (Yayık), VI. Yüzyılda (568) Menandros Protektor tarafından Daikh biçiminde tespit edilmiştir. Bu ad Türkçe yay- kökünden çıkmıştır. Türkçe yay- kelimesi Uygurcada, yukarıda tespit edilen ana kurala uygun olarak, yad- biçiminde kullanılmışsa da, eski Türk Yazıtlarında yay- diye yazılmıştır. Buna karşılık, Türkçe kıy- (= kesmek, doğramak) kelimesi Uygurcada -y- ile (kıy-), eski Türk yazıtlarında ise -d- ile (kıd-) tespit edilmiştir. Bu örneklere ek olarak Uygur adını da sayabiliriz. Gyula Németh’in belirttiği gibi, bu ad Türkçe ud- (= uymak) kelimesinden çıkmıştır. Ancak, eldeki verilere göre, Uygur adı başlangıçtan beri Uygur diye yazılmaktadır. Oysa eskiden *Udgur olarak kullanılması gerekirdi. Bu sebepten dolayı V. Thomsen bu adın ud- kökünden geldiğini kabul etmemiştir (aşağıya bk.).
Çağdaş Çuvaşçada Ana Türkçedeki -d- nin karşılığı olarak kullanılan -r- nin ne zaman meydana geldiğini kesin olarak bilmiyoruz. Ancak, eski Çuvaşçadan Macarcaya geçmiş olan alıntıları göz önünde tutarak bu hususta birtakım tahminler ileri sürülebilir. Eski Çuvaşçadan Macarcaya girmiş olan kelimelerde Ana Türkçedeki -d- ler olduğu gibi kalmıştır. Türkçe kuduğ (= kuyu) -- Mac. kút, Türkçe erdem -- Mac. érdem, Türkçe kindik (= göbek) -- Mac. köldök, Türkçe kendir -- Mac. kender gibi. Bu duruma göre, Çuvaşçadaki -d- ---r- değişmesinin, bu kelimelerin Macarcaya geçmesinden sonra başlayıp sona erdiğini kabul etmek gerekir. Yalnız Türkçe buğday (--Mac.búza) ve Türkçe toğdak (= toy kuşu) (--Mac. túzok) kelimelerindeki -d- ler Macarcada -z- olmuştur. Ancak iki kelimede göze çarpan bu olay açıklanmaya muhtaçtır.
Çuvaşçada Ana Türkçedeki -d- nin karşılığı, yukarıda belirtildiği gibi, normal olarak -r- dir. Ancak, Çuvaşçada bazı kelimelerde -r- yerine -y- (---v-) sesi kullanıldığı göze çarpar: Çuv. Kuyan (= tavşan, Lepus timidus) Çuv. ayır, ıyır (= aygır), Çuv. mıyıx (= bıyık), xıv- (= dökmek, koymak), xuy(x) (= kaygı), (p)ve-(= boyamak) gibi. Bu kelimelerin komşu Türk dillerinden (Tatarcadan) alındığı açıktır.
Ana Türkçedeki -d- nin karşılığı olarak çağdaş Türk dillerinde -d-, -t-, -z-, -y- ve -r- gibi birtakım sesler kullanıldığını yukarıda belirtmiştik. Türk dillerinde bu ana kurala uymayan birtakım kelimeler de vardır. Örnek olarak Türkçe kaya kelimesini gösterebiliriz. Bu kelime Moğolcada kada biçiminde kullanıldığına göre, Ana Türkçede de *kada biçiminin varlığına hükmedilebilir. Şu halde, bu kelimenin bugünkü Türk dillerinde kata (--xata), kara (--xura) biçimlerinde kullanılması gerekirdi. Oysaki eski ve yeni Türk dillerinde yalnız kaya ve kıya biçimleri tespit edilmiştir.
Bunun gibi, Türkçe bod (= boya, renk) kelimesi Uygurcada boy biçiminde kullanılır. Oysaki Divanü Lûgat-it- Türk’teki bodu- (= boyamak) ve Moğ. Budağ (= boya) kelimelerinin tanıklığı karşısında bu kelimenin Uygurcada bod biçiminde kullanılması gerekirdi. Bundan başka, Şorca poya- (= boyamak) şekli de kurala aykırıdır. Şorcada bu kelimenin bugün poza- biçiminde kullanılması gerekirdi. Şorca mıygak, mıynak (= bıyık) kelimesi de normal sayılamaz (krş. Yak. Bıtık -- bıdık). Bu bakımdan Küyerikçede de dikkate değer örnekler vardır. Bu ağızda ayak (Uyg. adak), kuyuŋ (Uyg. kuduğ= kuyu), kuyruk (Uyg. kudruk), kaiŋ (kadıŋ= kayın [ağaç]) kelimeleri yanında tos- (--tod-= doymak) kelimesi kullanılır. Oğuz Kağan destanında da adak (= ayak), aduğ (= ayı) kelimeleri yanında aygır ve koy- kelimelerinin kullanıldığını biliyoruz. Oysaki normal olarak adgır ve kod- biçimlerinin kullanılması beklenirdi. Gyula Németh’e göre, bütün bu anormal biçimleri yabancı ağızların etkisine vermek gerekir.
Türkçe ördek kelimesi de bu bakımdan açıklanmaya muhtaçtır. Kara Kalpakçada bu kelime üyrök (--*öyrek) biçiminde kullanılır. Karagasçada ise ödėrek (Soyotça üdėrek) biçimi tespit edilmiştir. Bu verilere göre, Türkçede bu kelimenin öyrek biçimini alması gerekirdi. Oysaki Türkçede normalden farklı olarak -d- sesi bu kelimede -y- ye çevrilmemiş, yalnız basit bir métathése sonunda kelime ördek biçimine girmiştir.
Moğolca erdeni (--Uygurca erdeni --Sanskrit ratna), Televütçede hem erdine (= cevher), hem de eryine biçiminde kullanılır. Oysaki Moğolcadan alınan Televütçe üldü (= kılıç) (--Moğ. ildü, ildün) kelimesinde -d- sesi olduğu gibi kalmıştır.
Bunun gibi, Farsça bādām kelimesi de Türkçede hem badem, hem de bayam (--payam) biçimini almıştır. Bayam kelimesi eski Kıpçakça sözlüklerde de tespit edilmiştir. Acıpayam, Payamlı gibi yer adlarında da -y- li biçimin kullanıldığını biliyoruz. Anlaşılan bayam biçimi Türkçeye d--y değişmesinin sona ermesinden önce geçmiş, buna karşılık badem biçimi ise bu değişimin sona ermesinden sonra alınmıştır.
Ana Türkçedeki -d- ye çıkan -y- ler Türkçede arasıra -v- ye ya da -g- ye çevrilmiştir. Örnekler: Eski Türkçede küdegü (= güvey) ~ Yak. Kütüö ~ Şor., Sag., Kaç., Koyb. Küzē ~ Çuv. k( )rü ~ Türkçe güvey (-- *güvey -- *küyey); Eski Türkçe kidiz (= keçe) ~ Soy., Karag. Kivis ~Alt. Kīs (-- *kiyiz), Kırg. Kīz (-- *kiyiz) ~ Tarançı kigiz (-- *kiyiz); Eski Türkçe eder (= eyer) ~ Şor. Ezer ~ Tarançı eger ( Türkçede de bu kelime son yıllara kadar eğer biçiminde yazılmıştır. Bugün de bu biçimi kullananlar vardır).
Ana Türkçedeki -d- (ve -t-) kelime içinde Moğolcada olduğu gibi kalmıştır. Türkçe boda- (= boyamak) ~ Moğ. budu- kelimesinde olduğu gibi. Yalnız -di- heceleri -ci- ye çevrilmiştir. Türkçe adgır (= aygır) ~ Moğ.acirga (Buna paralel olarak, Moğolcada -ti- heceleri de -çi- ye çevrilmiştir: Türkçe çatır [çadır] ~ Moğ. çaçir; Türkçe tigin~Moğ. çigin kelimelerinde olduğu gibi). Hece sonunda -d- ler Moğolcada bazı hallerde -t- ve -s- ye çevrilir: Moğ. çadka- (= doyurmak)~çatka-, çaska-.
Türk dillerinin bazı kollarında y- ve c- sesleri kelime başlarında arasıra d- ye çevrilir: Türkçe yıldız (--culduz) -- Balkarca dulduz, Türkçe yüz (-- cüz) -- Kazakça düz vb. Bu olaya ait eski birtakım örnekler de vardır: Ural ırmağının Türkçe adı (Yayık) Menandros Protektor tarafından Daikh biçiminde tespit edilmiştir. Yine Menandros Protektor, “yas, matem” anlamına gelen Türkçe yoğ kelimesinin Bulgar Türkçesinde dokh biçiminde kullanıldığını belirtmiştir.
Türk dillerinde bazı hallerde kelime içinde ya da sonunda bir -d- sesi türediği göze çarpar. Örnekler: Türkçe sıra ~ Kumukça sıdra; Türkçe mızrak ~ Karamanlı Türkçesi mtzdırak; Türkçe sonra ~ Karaimce sondra; Türkçe peynir (-- Far.) ~ pendir (Anadolu) ; Türkçe leğen (-- Far. -- Yun.) ~ Sartça legend.
Buna benzer ikincil -d- lere başka dillerde de rastlanır. Örnek olarak, Hint-Avrupa dillerinde d (ve t) nin daha çok l-r, n-r, s-r, ş-r ve s-l sesleri arasında türediğini biliyoruz. Bunlara karşılık bazı hallerde -d- nin düştüğünü de biliyoruz: Türkçe yıldız ~ Kumukça yolluz vb.
imlâ : Türkçede kelime sonlarında ötümlü konsonların bir kısmı ötümsüzleştiği için, d sesi de -t- ye yaklaşan fakat büssbütün -t- olmayan –(d)- değerini kazanır.Bazı Türk lehçelerinin imlâ sisteminde (Azerî Türkçesinde olduğu gibi) kelime sonlarında bu değişme yazıda gösterilmediği için -d- ler yazıda olduğu dibi kalır, fakat -(d)- okunur.Bundan başka, Azerî Türkçesinde heceler arasında konson akkomodasyonu(Fr. accomodation) ya da assimilâsyonu( Fr. assimilation) yoktur.Bu sebeple, Türkçe bölüştürme, yoktur...kelimeleri Azerî Türkçesinde bölüşdürme, yokdur şeklinde yazılır.Türkiye Türkçesinde ise bu ötümsüzleşme yazıda da belirtilir, fakat –(d)- sesi -t- harfi ile karşılanır.Örnek olarak: şahi(d) (--Az. = tanık) yerine şahit yazılır. Ancak, çekimde( şahidi, şahidin, şahide vb.) d sesi olduğu gibi kalır.Kelime içinde ( özellikle ötümsüz konsonlardan sonra) d sesi arasıra t’ye çevrilir: mikdar--miktar. Türkçede ötümsüzleşen -b- den sonra -d- ler de -t- ye çevrilir: abdest(--Far. āb-dest)--aptes.
Bir aralık sonu -t- ile yazılan kelimelerden bir kısmı, gerek aslına uymak gerek iltibastan kaçınmak üzere bugün -d- ile yazılmaktadır: ad(= isim); yad(= yabancı); aded(= sayı); kanad bed(= kötü, çirkin); öd, had( sınır, derece); ud(= çalgı) vb. Ancak, bu şekilde iltibastan büsbütün kaçınılamaz. Cümlenin gelişi anlamı belirtir: kanadı hem kanad(kanat) kelimesinin 3. şahıs iyelik eki almış şekli(kanadı) olabileceği gibi, kana-[mak] tan geçmiş zaman şekli (kanadı) de olabilir.
Türkçe olduğu halde kelime sonunda çekimde -d- ye çevrilen -t- ler de vardır: tat (= lezzet), akkus. tadı; söğüt, akkus. söğüdü; geçit, akkus. geçidi. Eskiden süt kelimesinin akkusatifi de südü şeklinde idi.
Bunlara karşılık Türkçe geçit kelimesi gibi, fiil köklerinden -t- eki ile yapılan yeni türevlerde -t- konsonları olduğu gibi kalmaktadır: taşıt, akkus. taşıtı; anıt, akkus. anıtı.
E
Ses Bilgisi : Türkçede ön geniş düz kapalı (tencere, nem, gem), ön geniş düz açık (ey, en) ve ön geniş düz uzun açık (me:zun, me:mur, te:min) olmak üzere üç tür e sesi vardır. Bu ayrım el (organ adı), el (yabancı) gibi kimi kelimelerde anlam ayırt edici bir özellik taşımasına karşın yazıda gösterilmez.
Tarihsel Ses Bilgisi : Türkçe’de e, normal olarak orta uzunlukta söylenen bir sestir. Türk diyalektlerinde bunun uzun (ē) şekli de vardır. Bu ses özellikle Türkmence ve Yakutça’da kalmıştır.Bunlardan başka, öbür Türk diyalektlerinde de uzun e örneklerine rastlanır.
Türkçe e sesi Ana Türkçe’deki *e’nin devamıdır. W.Radloff(Phonetik der nördlichen Türksprachen.Leipzig, 1882) Ana Türkçe’de yalnız e sesinin varlığını kabul etmiştir. Bu sesin karşılığı Volga Türk diyalektlerinde( ve Başkurtça’da) i, Irtış Tatarca’sında e veya i, Kazakça, Kırgızca, Sağayca, Koybalca ve Kaçacada ė(kapalı e) öbür diyalektlerde ise normal olarak e’dir.Ancak V. Thomsen, daha Eski Türkçe’de e ile ė sesleri arasında bir fark gözetildiğini belirtmiş ve kapalı e (ė) sesinin Yenisey yazıtlarında özel bir yazı işareti ile yazıldığını tespit etmiştir.(V. Thomsen, Une lettre méconnue des innscriptions de l’Iénissei: Journal de la Société Finno-Ongrienne XXX,4) : ėki “iki”, ėl “kabile, il”, ėş “eş, arkadaş”, ėt-“yapmak, etmek”, bėl “bel”, bėş “beş”, yėtmiş gibi. A.Von Gabain (Alttürkishe Grammatik. Leipzig, 1941) Brahmi alfabesinde e, ē ve ė seslerini tespit etmiştir.N. Poppe (Islamıca I, 410-414) Azerî Türkçesinde iki (açık ve kapalı) e vokali bulunduğunu ileri sürmüş ve e sesine karşılık olarak Çuvaşça’da a, ė sesine ise karşılık olarak Çuvaşça’da i veya (e) seslerinin kullanıldığını belirtmiştir. Gyula Németh 1914’te çıkan Az ösyakut hangtan alapjai (Nyelvtudományi Közlemények XLIII, 298) adlı yazısında Türkçe’de ė sesi üzerinde durmuş, sonra bu konuda birkaç yazı daha yayınlamıştır (Zur Kenntnis des gesclossenen eim Türkischen : K(ö)rösi Csoma-Archivum I. Ergäzungsband (1939), 515-531; Zu den E Lauten im Türkischen : Studia Orientalia XXVIII,14).
Eski Türkçede e ile gördüğümüz kimi kelimeler, Karahanlı Türkçesinde ve Harezm Türkçesinde i ile yazılmaktadır: eb -- iw ya da ėw. Çağatay Türkçesinde ise ilk hecede bulunan e sesleri i olmuştur. Bunun bir yazım özelliğimi olduğu, bir kapalı e (ė) sesine geçişin mi söz konusu olduğu, yoksa bir e -- i değişmesinin mi yaşandığı dilcilerce tartışmalı kabul edilmekle birlikte, bütün bilimsel yayınlarda düzenli bir biçimde i ile gösterilmektedir: kil- ‘gelmek’, kiç- ‘geçmek’, kis- ‘kesmek’, tilbe ‘deli’ gibi. Harezm Türkçesinde kapalı e (ė) sesi bulunduran kelimelerin ى harfi ile yazıldığı halde üstünle harekelendiği görülür. Bu durum, kapalı e (ė) sesinin Harezm Türkçesinde de bulunduğunu göstermektedir. Aynı duruma, düzenli olmasa da bazı Kıpçak ve Eski Anadolu metinlerinde de rastlanmaktadır. XVI. Yüzyıldan sonraki bazı Anadolu metinlerinde de kapalı e (ė) sesi bulunduran kelimelerin bazen üstünle, bazen esre ile harekelendiği görülür.
Anadolu ve Rumeli ağızlarında açık ve kapalı e sesleri bugün karışmıştır. Ancak, Türkçe yer birçok ağızlarda kapalı e ile (yėr) söylenmektedir. Eski Türkçe ėl kelimesi de Anadolu’da el veya il şekillerinde kullanılır (Rumeli, Kocaeli). Ayrıca işit- sözünün halk arasında ėşit- şeklinde kullanıldığını da biliyoruz. Anadolu’da ikiz (--iki) sözünün ėkiz şeklinde söylendiği de malûmdur. Sonra, giy- yanında gey- şekli de kullanılır. Bütün bu şekillerin eski ė sesinin kalıntısı olduğu anlaşılıyor. Ana Türkçe *e sesi, Türk diyalektlerinde genel olarak e, ė ve i seslerine çevrilmiştir. Çuvaşça’da bu sesin karşılığı normal olarak a’dır. Eski Türkçe keç- “geçmek”, Türkçe (Anadolu) geç-, Kırgızca kėş-, Tatarea (Kazan) kiç-, Yakutça kes-, Çuvaşça kaś-. Buna karşılık, Ana Türkçe ė sesi Türk diyalektlerinde ayniyle kalmış veya normal e’ye çevrilmiştir. Yakutça’da ė sesiie Çuvaşça’da ise i sesiyle karşılanmıştır. Eski Türkçe bėş “beş”, Türkçe (Anadolu) beş, Kırgızca bės, Tatarea (Kazan) biş, Yakutça bies, Çuvaşça pıl-.
Türkçe a sesi bazı şartlar altında e’ye dönmüştür. Örnekler: Türkçe ana--anne; Türkçe alma--elma; Türkçe ala--elâ; Türkçe akça “para” --akçe; Türkçe yeşıl (--yaş)--yeşil.
İmlâ : Türkiye Türkçesinde açık ve kapalı e sesi arasındaki fark yazıda gösterilmez. Ancak, bazı hallerde kapalı ė sesi i harfiyle belirtilir (ėl “ülke” yerine il gibi). Eski kapalı ė, normal olarak e’ye çevrilmiştir. (bėr- yerine ver- gibi).
F
Ses Bilgisi : Akustik açıdan [f]: [+ ünsüz, + sürekli, + dağınık, + pes, - ötümlü] özelliklerle tanımlanır. F sesi Türkçenin asıl seslerinden değildir. Ancak yansıma kelimelerde (fısıldamak, fışkırmak,fıkırdamak, fokurdamak, küfür küfür, püfür püfür, üflemek, fos, fısıltı, fis-kos, fışkı) ve yabancı dillerden alınan aktarma kelimelerde (fırtına, fayda, efsane, af, iftira, fonetik, fildekoz, fıçı, fal, fol, folklor vb.) görülür.
Tarihsel Ses Bilgisi : Ana Türkçede kullanılmadığı anlaşılan bu ses, Türk diyalektlerinde substitution yoluyla daha çok p’ye çevrilmektedir. Buna karşılık, p, b veya v sesleri yerine birçok Türk diyalektlerinde (Balkarca, Tatarca, Başkurtça vb.) f sesi kullanılmaktadır: Eski Tükçe kıptı (= makas) -- Balk. kıftı; Eski Türkçe toprak -- Türkî tofrak; Türkçe yaprak -- Balk. zafrak, Tat. yafrak; Türkçe köprü -- Balk. köfür; Türkçe ipek (-- yipek) -- Kara Kalpakça cifek, Başk. cifek. Türkmencede f -- p gelişmesi görülür: fikir -- pikir, felsefe -- pelsepe, fayda -- peyda, fitne fesat -- pitne pisat, fark -- parh, teklif -- teklip, sıfat -- sıpat, fehm -- pehm, keyf -- keyp, hayf -- hayp, taife -- tayfa -- taypa, müsafir -- musapır vb. Son dönemlerde batı dillerinden giren kelimelerde bu gelişme görülmez: folklor. Doğu Türkçesinde de Türkmence gibi düzenli olmamakla birlikte aynı gelişme görülür: giriftar -- giriptar, taraf -- terep. Kazan Türkçesinde ise tersine bir gelişme görülür, yani p -- f olur: perde -- ferde. Karahanlı Türkçesinde kıpçak -- kıvçak gelişmesi görülür. Bir çift dudak v’si olan bu ses Arapçaya f olarak geçmiş (kıfçak) daha sonra Arapçadan Türkçeye de bu biçimiyle aktarılmıştır. Çağataycada p -- f değişmesi görülür: toprak -- tofrak, yaprak -- yafrak vb. Anadolu ağızlarında iki kelimete -v- -- -f- gelişmesi görülür: yufka -- yuvka ve öfke -- övke. Bazı hallerde v sesi yerine f kullanılır: evelek (= labada) -- efelek, eveyik (= üveyik) -- efeyik.
G
Ses Bilgisi: Kapantılı, ötümlü bir ünlü olan g’nin Türkçede boğumlanma yerine göre ön damaksıl ve art damaksıl olmak üzere iki türü vardır. Kalın ünlülerden önce art damak g’si (gayret, garip), ince ünlülerden önce ön damak g’si (gelmek, gitmek) kullanılır. Ancak Arapçadan ve Farsçadan alınan kimi kelimelerde ince ünlü ile art damak g’si (bagi, serkeş; sagir, en küçük) ve kalın ünlülü ön damak g’si (rüzgâr) kullanılabilir. Türkiye Türkçesinde ve Azeri Türkçesinde son dönemlerde görülen ğ sesi de bu sesin yumuşamasıyla ortaya çıkmıştır.
Tarihsel Sesbilgisi: Türk diyalektlerinde g sesi, genel olarak, Ana Türkçedeki g’nin devamıdır. Ancak, Ana Türkçede bu sesin yalnız kelime içinde ve kelime sonunda kullanıldığı anlaşılıyor. Bununla beraber, bugünkü Türk diyalektlerinde g sesi kelime başlarında da kullanılır. Ancak, bu kelimelerdeki g- sesleri eski ve asli k- sesine çıkar: gök -- kök; göz -- köz; güç -- küç; geç -- keç; göl -- köl; gümüş -- kümüş vb. gibi. Bunlara benzer ikincil g-lere Türkmencede de rastlanır: Türkmence gör- (-- kör); göbek (-- köbek); gēmi (-- kemi); gök (-- kök)... Fakat Anadolu Türkçesinden farklı olarak kölege (= gölge), köynek (= gömlek) ve köl (= göl) gibi kelimelerde k- sesi kalmıştır. Azeri Türkçesinde de kelime başındaki k seslerinin g’ye çevrildiğini biliyoruz. Bunun gibi, Kumukça, Balkarca, Kara Kalpakça... gibi diyalektlerde de k- sesinin ara sıra ötüm kazandığı malumdur: Balkarca gebek (= kepek); gişi (= kişi), Kara Kalpakça güz (= güz), gürek (= kürek), gümüş (= kümüş) vb.
Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı gibi, Türkçede k- sesi birçok kelimelerde ötüm kazanmıştır. Ancak, Ana Türkçedeki k- seslerinin bir kısmı öbür Türk diyalektlerinde olduğu gibi Anadolu Türkçesinde de saklanmıştır: Eski Türkçe kül ~ Türkçe kül; Eski Türkçe kök ~ Türkçe kök; Eski Türkçe kürk ~ Türkçe kürk; Eski Türkçe kişi ~ Türkçe kişi vb. Esasen öbür Türk diyalektlerinde de k- sesi kelime başlarında normal olarak aynen kalmıştır.
Türkçede g ile başlayan kelimelerin büyük bir kısmı yabancı dillerden gelir. Örnekler: gül (-- Far.), günah (-- Far.), güverte (-- İta.), gübre (-- Rumca), gerdek (-- Far.), gügüm (-- Rumca) vb.
Türkçe kelime başında g- sesinin bazı hallerde düştüğü göze çarpar: üveyik (= yaban güvercini) (-- güveyik), epelek (--*kepelek -- kelebek) vb.
Ğ: Türk diyalektlerinde g sesi yanında”yumuşak ge” (ğ) harfiyle yazdığımız bir ses de vardır. Bu ses Türkçe kelimelerin başında hiç kullanılmaz. Bu sese kelime sonlarında yalnız bir heceli kelimelerde rastlanır: Türkçe ağ, bağ, iğ, sağ, yağ vb. gibi. Yumuşak ge sesi normal olarak kelime içinde kullanılır (ağır, bağır, sağır, sığır...). Bu ses eski ġ sesinin karşılığıdır.
Türkçe kurbağa, kaplumbağa, tosbağa kelimelerinde geçen bağa kelimesi eski kaynaklarda baka biçiminde kullanılır. Çağdaş diyalektlerde de bu biçim yaygındır. Kıpçak diyalektlerinde buna benzer birçok örnekler vardır: yağa (-- yaka), bağır (-- bakır), çağır (= şarap) (-- çakır) vb.
Türkçede kelime sonunda g- sesi ğ (-- v)’ye çevrilmiştir: ög- -- öğ- (-- öv-); tög- -- döğ- (-- döv-); sög- -- söğ- (-- söv-) vb. Türkçe gök (-- kök) kökünden gelen göğer- kelimesi de bu kurala uymuştur (göğer- -- göver-). Yalnız “anne” anlamına gelen Eski Türkçe ög kelimesinin sonundaki -g sesi Türkçede -k’ye çevrilmiştir (öksüz).
Türk diyalektlerinde -y- sesinin ara sıra -g-ye çevrildiği göze çarpar: Eski Türkçe kidiz (= keçe) ~ Altayca kîs (--*kiyiz) ~ Tarançi kiğiz (-- kiyiz); Eski Türkçe eder (= eyer) ~ Türkçe eyer ~ Tarançi eger (*eyer). Bu kelime Anadolu ağızlarında da eğer biçiminde kullanılır. Rumeli ağızlarında ise eğer biçimi yanında eger biçimi de tespit edilmiştir.
Türkçenin tarihsel dönemlerinin ve lehçelerinin sınıflanmasında (ġ/g) sesi önemli bir ölçüt olarak ele alınır. Bu sesin gelişmesi kullanılış yerine göre başlıca beş bölümde incelenir: 1) kelime başında, 2) tek heceli kelimelerin sonunda, 3) birden çok heceli kelimelerin sonunda, 4) eklerin başında, 5) içseste iki ünlü arasında.
1. Eski Türkçede kelime başında ġ-/g- sesi yoktur. Yalnızca içseste ve sonseste görülür. Bugün de Oğuz lehçeleri (güneybatı) hep q-/k- vardır. Oğuz lehçelerinde ise ince ünlülerle genellikle g kullanılır. Azeri Türkçesinde ve Anadolu ağızlarında kalın ünlülerle de ġ- sesinin kullanılması çok yaygındır. k- -- g- gelişmesi ince ünlü bulunduran kelimelerde daha önce başlamıştır. Ancak Arap yazısı g ile k’yı ayırmadığından metinlerde bu gelişmeyi izleyemiyoruz. Kesin bir tarih söylenememekle birlikte Divanü Lugati’t-Türk’te söz konusu edilmeyişine bakarak XI. Yüzyılın ikinci yarısında henüz bu gelişmenin başlamadığı söylenebilir. Batı Türkçesinin elimizde bulunan en eski metinlerindeki t- -- d- gelişmesine bakarak, XIII. Yüzyılda bu gelişmenin de tamamlanmış olduğu söylenebilir. Ancak bugün de kişi, keçi, keklik, kel, kelebek, kemirmek, kendi, kesmek, kim, kimse, kirpik, küçük, kül, küsmek gibi kelimelerde ve bunların türevlerinde k-‘nin değişmediği görülür. Buna karşılık Anadolu ağızlarında bu gelişme kalın ünlü bulunduran kelimelerde de görülür: ġal- -- qal-, ġaş -- qaş, ġız -- qız vb. Bu gelişme Azeri Türkçesinde de oldukça ileridir: ġoy- -- qoy-, ġoru- -- qoru-, ġoyun -- qoyun vb. Türkmencede de k- -- g- gelişmesi oldukça ileri bir durumdadır: ġol -- qol, ġoşġı -- qoşqu ‘manzume’, göreş ‘güreş’, geç- vb.
2. Tek heceli kelimelerin sonundaki -ġ/-g sesleri Türkiye Türkçesinde -ğ’ye dönmektedir: taġ -- dağ, boġ- -- boğ-, toġ- -- doğ- vb. İnce ünlü bulunduran kelimelerde ise yazımda (ğ) ile gösterilmesine karşın (y) sesiyle söylenmektedir: değ- (dey-), eğ- (ey-), eğri (eyri) vb. Yalnızca bey -- beg sözcüğünde yazım y iledir. Ayrıca eski -ġ/-g sesleri bazı kelimelerde -v biçimine gelişmiştir: qog- -- qov-, ög- -- öv- vb. Kıpçak lehçelerinde de ilk hece sonundaki -ġ/-g’ler -v biçimini alır ya da diftonglaşır: taġ -- tav, tō ‘dağ’, yaġ -- yav.
3. Birden çok heceli kelimelerin sonundaki -ġ/-g sesleri Türkiye Türkçesinde diftonglaşarak önce ünlüyü uzatmış, sonra da düşmüştür: atlıġ -- atlū -- atlu -- atlı, qurıġ -- qurū -- kuru, ölüg -- ölǖ -- ölü vb. Eski Türkçedeki yükleme eki olan +ġ/+g de Türkiye Türkçesinde düştüğünden bağlayıcı ünlü ekleşerek +i/+i yükleme durumu eki ortaya çıkmıştır. Güneydoğu lehçelerinde ise birden çok heceli kelimelerin sonundaki –ġ/-g’ler ya korunmakta ya da tonsuzlaşarak -q/-k biçimini almaktadır: Tibetlik ‘tibetli’, çıraylık ‘güzel’, acinişlik ‘acınaklı’ vb. Çağataycada bir yandan -q -- -ġ gelişmesi görülürken tam tersine -ġ -- -q gelişmesi de meydana gelir. Böylece +lıġ/+lig sıfat eki ile +lık/+lik addan ad yapma eki bir birine karışır. Çağataycanın bugünkü uzantısı olan Özbek yazı dilinde ise bu -ġ/-g’lerin düştüğü görülür. Yine bugünkü Kıpçak lehçelerinde (Kazak, Kırgız, Başkurt, Karaçay, Kumuk, Nogay vb.) bu ses, çok heceli kelimelerin sonunda diftonglaşarak düşmüştür.
4. Yapım ve çekim eklerinin başındaki -ġ/-g sesi Türkiye Türkçesinde bir iki istisna dışında düşer : -ġalı /-geli -- -alı /-eli, +ga/+ge (yönelme durumu) -- +a/+e, -ġa /-ge (gelecek zaman, geniş zaman, istek kipi) -- -a/-e, -ġınça/-ginçe (bağfiil) -- -ınca/-ince, -ġan/-gen (sıfatfiil) -- -an/-en, Buna karşılık -ġu/-gü (kaygu), -ġıl/-gil (2. tekil buyruk, XVII. Yüzyıla kadar), -ġa/-ge (fiilden ad yapma eki) eklerinde bu ses düşmez.
Oğuz lehçelerinde yapım ve çekim eklerinin başındaki -ġ-/-g- sesinin düşmesi XI. Yüzyılda görülmektedir. Kâşgarlı Mahmut, öbür Türklerin tamgak dediğine Oğuz ve Kıpçakların tamak dediğini bildirmektedir. Uygurca metinlerde de erken bir gelişme olarak kergek -- kerek ‘gerek’ biçimi dikkati çeker.
5. İki ünlü arasındaki -q-/-k- sesinin -ġ-/-g- biçiminde tonlulaşması pek çok Türk lehçesinde görülür. Türkiye Türkçesinde ise iki ünlü arasındaki -ġ-/-g- sesleri -ğ- biçimini alır. İnce ünlü bulunduran kelimelerde bu sesin gerçek değeri -y-‘dir.
İmlâ : Türkçede kelime sonunda yalnız yabancı kelimelerde kullanılır: Türkolog, patolog, katalog... Dilimizde kelime sonlarında ötümlü konsonların bir kısmı ötümsüzleştiği için -g sesi de -k’ye yaklaşan, fakat büsbütün -k olmayan -g değerini bu sebeple, yabancı dillerden gelen kelimelerdeki -g sesi -g (altı daireli) okunur.
H
Ses Bilgisi : Türkçede daraltıcı gırtlak ötümsüzü olan h sesi, ön damak (h) ya da art damak (w) ünsüzü olarak görülür. Bir de Arapça ve Farsça kelimelerde bulunan ve İstanbul ağzında w ya da h’ye dönmüş olan gırtlak h’si (x) vardır. Türkçenin asıl seslerinden değildir.
Tarihsel Ses bilgisi: Türkçede h eski bir fonem değildir. Ana Türkçede bulunmayan bir fonem olarak h bugün daha çok yabancı dillerden alınma kelimelerde kullanılır. Bugünkü Türkçede han (--kan), hangi (--kangı), hanım, hani (--kanı) gibi birkaç kelimede gördüğümüz h fonemi, eski k-(q-) sesine çıkar. Türkçe hotoz (--hotaz) kelimesindeki h fonemi de k-(q-) sesine dayanır (--kotas). Yazı dilimizde hark, höl (= yaşlık, nem, rutubet), hörgüç, höyük (= yapma tepe) gibi birtakım Türkçe kelimelerde bu fonem sonradan türemiştir (ark, öl, örgüç, öyük --öy- [=yığmak]). Anadolu ağızlarında da sonradan türeme (prothétique) h’ler çoktur: apaz (= avuç) ~Anadolu hapaz, hapazlamak (= avuçlamak), ayva ~ Anadolu hayva. Bunlara benzer h seslerine Arapça ve Farsça gibi yabancı dillerden gelen kelimelerde de rastlanır: havruz --Far. ābrîz; hevenk --Far. āveng.
Divan-ü Lûgat-it Türk’te Türkçede h fonemine nadir olarak rastlandığı belirtilmiştir. Divan-ü Lûgat-it Türk yazarı, Hotan ve Könçek ağızlarında ata yerine hata, ana yerine hana biçimlerinin kullanıldığını da tespit etmiştir. Bu duruma göre sonradan türeme h sesine eskiden beri rastlandığı anlaşılıyor. Yazı dilimizde Arapça ve Farsçadan gelen kelimelerdeki h (ح) ve h (hı) (خ) sesleri İstanbul ağzında h’ye çevrilmiştir. Arapça h(hı)alka -- halka; Farsça h(hı)oca -- X.....āceh) -- hoca gibi.
Eski Türkçede (Gök Türkçe, Uygurca) olduğu gibi, yeni Türk lehçelerinde de h fonemine rastlanmaz. Yalnız Başkurtçada dağ lehçelerinde kelime başında h fonemi sık sık kullanılır. Başkurtçada bu ses, Türkçe s- foneminin karşılığı olarak meydana gelmiştir: Türkçe sal ~ Başk. hål; Türkçe saman ~ Başk. håmån; Türkçe sağ ~ Başk. håu. Çuvaşçada da h sesi kullanılmaz. Bununla beraber Türk lehçelerinin bir kısmında başka lehçelerden çıkan h’lere rastlanmaktadır. Örnek olarak, Yakutçada vokaller arasında s fonemi h’ye çevrilmiştir: usuk -- uhuk (= son); sāsım -- sāhım (=yaşım).
Karagas lehçesinde k(q) fonemleri daha çok h’ye çevrilmiştir: Türkçe kaya ~ Karag. haya; Türkçe kal- ~ Karag. hal-; Türkçe kanat ~ Karag. hanat; göl (-- köl) ~ Karag. höl.
Prothétique h fonemine birçok Türk lehçelerinde rastlanır. Örnek olarak, Tarancı lehçesinde Türkçe araba kelimesi hariba biçiminde kullanılır. Bunun gibi, Türkçe arı kelimesi de bu lehçede herre biçimine girmiştir. Buna karşılık, Türkçede birtakım kelimelerde h sesi düşmüştür. Özellikle Rumeli ağızlarında bu sesin kelime başlarında düştüğünü biliyoruz: Hamah ~ Rumeli amam; Hanoi ~ Rumeli angi; henüz ~ Rumeli enüz. Türkçe ahçı kelimesindeki h sesi, basit bir disimilasyon olarak izah edilebilir (aşçı -- ahçı).
Eski kaynaklarda bazı Türkçe kelimelerin h ile yazıldığı tespit edilmiştir: öküz yerine höküz gibi. Çağdaş lehçelerde de bu biçimlere rastlamak mümkündür (Türkmence hökiz, ökiz). Buna paralel olarak, Moğolcada da kelime başlarında buna benzer h’lere rastlanır (Eski Moğolca hüker= öküz). Moğolcadaki bu h fonemi, Ana Altaycadaki *p- sesinin karşılığıdır. (bk. G. J.) Ramstedt, Ein anlauten der stimmloser Labial in der mongolish-türkischen Ursprache [“journal de la Société Finno-Ougrienne”, XXXII, 2] ; P. Pelliot, Les mots à H iniatale aujourd’hui amuie, dans le Mongol des XIII et XIV siécles [“ Journal Asiatique”, CCVI]; P Aalto, on the Altaic Initial *p- [ “Central Asiatic Journal”, I]. M. Räsänen’in Sprachiche Miszellen (“Ungarische Jahrbücher” XIX) adlı yazısında bu yolda verilen örneklerin büyük bir kısmı düzeltilmeye muhtaçtır.
I
Ses Bilgisi : Art (kalın), dar ve düz ünlü olan ı, incelik ve kalınlık yönünden, dar, düz ve ön (ince) bir ünlü olan i’ye karşıttır.
Türkçede ı, normal olarak orta uzunlukta söylenen bir sestir.Bu ses eski ve yeni bütün Türk diyalektlerinde tespit edilmiştir.Yalnız Tarançı veya Özbekçe gibi birtakım Türk diyalektlerinde ı sesi, i’ye çevrilmiştir.Bu durum özellikle Özbekçenin şehir ağızlarında ve Doğu Türkistan diyalektlerinde göze çarpar.Öbür Türk diyalektlerinde eski ı sesi muhafaza edilmiştir.Yakutçada da ı sesi genel olarak kalmıştır.Çuvaşçada fonetik uzmanları birbirine benzer iki ses tespit etmişlerdir.
Anadolu sahasında da ı sesi olduğu gibi muhafaza edilmiştir.Yalnız bölge ağızlarında yer yer ı sesinin i’ye çevrildiği göze çarpar( baktı yerine bakti, aldı yerine aldi gibi).Buna karşılık g, k, ŋ gibi seslerin baskısı altında i sesinin ı’ya çevrildiği de tespit edilmiştir.(Eski Türkçe teŋri yerine tanrı, çiğit yerine çığıt, çiz- yerine çız-, cız- gibi).
Konson düğümlerini çözmek üzere Türkçede kelime başlarında ve içlerinde sık sık ı(veya i) sesi kullanılır.Örnekler : ıstakoz, ızgara, ıskarmoz, ıskonto(veya iskonto).Buna karşılık nadir bazı hallerde kelime başındaki ı sesinin düştüğü göze çarpar ( Türkçe sıtma[--ısıtma]kelimesinde olduğu gibi).
Tarihsel Ses Bilgisi : Eski Türkçede ı sesi bulunduran bazı kelimelerde ı -- i ön türemesi görülür: bıŋ -- biŋ -- bin, bıçın -- biçin ‘maymun’, ışlar -- işler ‘kadın’, ısıġ -- ıssı -- issi ‘sıcak’, tıŋla- -- diŋle- -- dinle-, bıç- -- biç-, ınan- -- inan-, tıl -- til -- dil. Kelime başında ı- sesi bulunduran kimi kelimelerde de y türemesi görülür : ılan -- yılan, ır -- yır, ırak -- yırak. Kelime başında tek başına hece durumunda olan kimi ı- seslerinin de düştüğü görülür : ısıtma -- sıtma, uş ol -- ışol -- şol ‘o’, uş imdi -- ışimdi -- şimdi, ısıcak -- sıcak, ılaçin -- laçin ‘şahin’
Eski Türkçedeki a ve ı ünlüsünden sonra gelen u sesi, Türkiye Türkçesinde küçük ünlü uyumuna uydurularak ı’ya çevrilir : kapuġ -- kapu -- kapı, artuk -- artık, yazuk -- yazık, altun -- altın, açuq -- açık, qaygu -- kaygı. Şu sözlerde ise b, m ve v dudak seslerinin yuvarlaklaştırıcı etkisi nedeniyle bu gelişme görülmez : kabuk, çamur, kambur, kavur-, savur-, samur, kamu, yağmur.
Eski Türkçede a sesiyle bulunan taş sözcüğünde a -- ı gelişmesi olmuş ve kelime dış biçimini almıştır. Buna karşılık aynı kökten gelen taşra sözcüğünde eski biçim korunmuştur. Öte yandan taş’ın bir türevi olan taşık- kelimesinin taşık- -- tışık- -- çık- biçiminde geliştiği görülür.
Türkçenin bütün tarihsel dönemlerinde ve lehçelerinde, ikinci hecede ı sesi bulunduran kimi kelimeler, ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında vurgusuz orta hecede bulunan ı sesi düşer : ağız +a -- ağıza -- ağza, beyin +i -- beyni, alın +ım -- alnım. Eski Türkçede orta hecede ı sesi bulunduran kimi kelimelerde de Türkiye Türkçesine geçerken orta hece düşmesi olmuştur : tarıġlaġ -- tarıla -- tarla, tabışġan -- tavışan -- tavşan, yapırġak -- yapırak -- yaprak.
J
Ses Bilgisi : j harfi, yazıda daraltıcı, dişeti-damaksıl, titreşimli (ya da ötümlü) З sesini gösterir. Akustik bakımdan şu özelliklerle tanımlanabilir : [+ ünsüz, + sürekli, +toplu, +titreşimli].
Tarihsel Ses Bilgisi: Türkçe kelimelerde bulunmaz. Ancak ses taklidi kelimelerde görülebilir (vıj, gaj, guj, jiji). Divanü Lugati’t-Türk’te jagıla- ‘çağlamak’ biçiminde ses taklidi bir fiil görülür. Eski Türkçede yalnızca alıntı kelimelerde j sesine rastlanır: ajun ‘dünya (Sogdca), arjavrt ‘lacivert’ (Sanskritçe), küji ‘günlük otu’ (Moğolca), mojag ‘piskopos’ (Sanskritçe), taj ‘saç’ (Sogdca), tijit ‘tövbe’ (-- Sanskritçe desita), ujak, üjek ‘harf’ (Moğolca), vajir, vajra ‘şimşek’ (Sanskritçe). Buna karşılık Sanskritçe j sesi bulunduran bazı kelimeler, Türkçeye ç ile geçmiştir: jaidan -- çaidan ‘tapınak’, jaladhara -- çaldr ‘deniz’, jataka -- çatik ‘doğum öyküsü’
J sesi, Türkiye Türkçesinde yabancı dillerden geçen kelimelerde görülür: jelatin, jüri, jeoloji, japon, bagaj, garaj gibi. XIX. Yüzyılda Fransızcadan dilimize girmeye başlayan bazı kelimelerde j’ler c olmuştur: jaket -- ceket, jurnal -- curnal, jilet -- cilet, jimnastik -- jimnastik. Fransızcadan geçen jandarma sözcüğü de halk dilinde candarma, ağızlarda cenderme olur. Farsçadan geçen ve XI._XIX. Yüzyıllar arasında yazı dilimizde kullanılan j’li kelimeler vardır: jülide, jale, jeng, jeyan, kej gibi. Farsçadan geçen jive sözcüğünde de j -- c gelişmesi meydana gelerek cıva olmuştur.
Altay lehçelerinde iç seste -ş- -- -j- gelişmesi görülür: kişi -- kiji, aşıra -- ajıra ‘geçerek’, eşe -- eje ‘eşerek’, başı -- bajı, kabışar -- kabıjar ‘kavuşur, birleşir’, tüşer -- tüjer, eşik -- ejik vb. Tuba lehçesinde de j sesi görülür: bejen ‘elli’ (-- beş on), ujen ‘otuz’ (-- üç on), kojon ‘türkü, koşma’, celij- ‘yetişmek, koşmak’ (-- yeliş-), ajıl- ‘açılmak’, yartijak ‘ışık’ vb.
Batı Trakya ağızlarında da son sesteki -ç ve -ş’ler j olur: üj ‘üç’, bej ‘beş’.
K
Ses Bilgisi : k harfi kapantılı, titreşimsiz bir damak sesini gösterir. Türkçede k kalın ünlülerin önünde (yumuşak damak ya da damak eteği düzeyinde kapanan) bir art damaksıl [k], ince ünlülerin önünde ise (sert damak düzeyinde kapanan) bir ön damaksıl [c] biçiminde gerçekleşir. Her iki durumda da tek bir harfle karşılanır. Arapça ve Farsçadan aktarılan kelimelerde [k] (q)’dan sonra i ince ünlüsü gelebilir : waqiqi, baqi, saqi. a ünlüsünden önce de [c] (k) sesi kullanılabilir : kâmil, dükkân, kâtip, hikâye, bekâr. i’den önce gelen q’nın ses uyumlarına bağlı olarak ön damaksıllaşma eğilimi göstermesine karşın, a’dan önce gelen k’nin ön damaksıllığını koruduğu görülür. Bu gibi yerlerde a üzerine bir düzeltme işareti konularak, kendinden önceki k’nin ön damaksıl bir ses olduğu belirtilir.
Tarihsel Ses Bilgisi : k (ince ve kalın) sesi Ana Türkçeden beri bütün Türk lehçelerinde kullanılan eski bir fonemdir. Bu ses Türkçede kelime başında, ortasında ve sonunda olmak üzere üç durumda yer alır. Kelime başında k sesi Türk lehçelerinin büyük bir bölümünde bugüne kadar olduğu gibi muhafaza edilmiştir. Türkçe kök, kül, kalmak, kapı, kaya, kanat, kayın, kuyruk, kuyu, kız, kıl, kın, kardeş (--karındaş) kelimelerinde olduğu gibi. Kelime sonunda da k sesinin olduğu gibi kaldığı göze çarpar. Türkçe ayak (azak), balık, kuyruk, kepek, kulak, ok, gök, eşek, eşik, beşik, kaşık, kırk örneklerinde olduğu gibi. Kelime içindeki k sesi de genel olarak kalmıştır.Türkçe bakır, öküz, sekiz, dokuz (--tokuz), ikiz, baka (=kurbağa) kelimelerinde olduğu gibi. “kurbağa” anlamına gelen baka (~paka) kelimesi Anadolu ve Balkan alanında bağa biçimine girmiştir (kurbağa, kaplumbağa -- kaplubağa, tosbağa, tekneli bağa). Türkçe k sesinin Anadolu ve Balkan alanında ötüm kazanması seyrektir. Oysa Kıpçak lehçeleri için k sesinin iki ünlü arasında ötüm kazanması bir kaide olarak kabul edilebilir. Buna göre yukarıda verilen kelimeler bu lehçelerde bağır, igiz, segiz, toğuz biçimlerini almıştır.
Çuvaşça ve Yakutçada kelime başında k sesi ince kelimelerde genel olarak muhafaza edilmiştir: Türkçe göbek ~ Çuvaşça k()vaba; Türkçe gök (--kök) ~ Çuvaşça k()vak, Yakutça küöx; Türkçe humus (--kümüş) ~ Çuvaşça km l, Yakutça kömüs... Buna karşılık Çuvaşça ve Yakutçada kalın kelinmelerde bu ses x’ye çevrilmiştir. Türkçe kayın (ağaç), Çuvaşça hurın, Yakutça xatıŋ; Türkçe kış, Çuvaşça x l, Yakutça kıs. Türkçe kan, Yakutça xān; Türkçe kar, Yakutça xār. Aynı gelişme kelime sonunda da müşahede edilir: Türkçe ayak, Tatarca ayak, Türkmence ayak, Yakutça atax; Türkçe kuyruk, Yakutça kuturuk. Çuvaşçada k sesi kelime başında birkaç kelimede y’ye çevrilmiştir: Türkçe kal-~Çuvaşça yul- (Yakutça xāl-); Türkçe kan, Çuvaşça yun (Yakutça xān); Türkçe kar ~ Çuvaşça yur (Yakutça xār) Türkçe kın ~ Çuvaşça yn (Yakutça kîn). Türkçe kanat kelimesi Çuvaşçada śunat (--* yunat) biçimine girmiştir.
Türk lehçelerinde k sesi muhafaza edilmekle beraber, Anadolu ve Azeri Türkçesi gibi lehçelerde bu sesin ötüm kazandığı da göze çarpar: Türkçe güç--küç, Türkçe gök (=sema) --kök, Türkçe gemi --kemi, Türkçe güve --küye, Türkçe göz --köz, Türkçe göl --köl, Türkçe göbek --köbek
Çuvaşça ve Yakutçada gördüğümüz k---x- değişmesi seyrek olarak başka lehçelerde de göze çarpar. Türkçe hangi’nin eski kangi’den geldiğini biliyoruz. Türkçe hani de bu bakımdan güzel bir örnektir. Türkçe hotoz’un da kotoz’dan geldiği anlaşılıyor. Kuzey Kafkasya’da Türkçe kadın, kuyu ve komşu kelimeleri xatın, xuyu ve xonşu olarak kullanılır.
Türkçe bazı hallerde kelime başındaki k sesinin düştüğüne de şahit oluyoruz. Örnek olarak, Türkçe kök (--gök) kökünden gelen güvercin kelimesi Kıpçakçada ügercin biçiminde tespit edilmiştir. Türkçe gök kelimesinden gelen üveyik kelimesinde de k- (--g-) düşmüştür. Ancak, Anadolu’da ve Kıbrıs’ta güveyik biçimi de yaygındır. Türkçe karpuz kelimesinin Rusça karşılığı arbuz’dur. Rusçadaki biçimin Kıpçak lehçelerinden geçtiği açıktır. Türkçe kolan kelimesi de bazı lehçelerde olaŋ biçimindedir.
Eski Anadolu Türkçesinde hece sonunda -q -- -x gelişmesi görülür : çoq -- çox, yoq -- yox, çıq- -- çıx-, aq- -- ax-. Seyrek olarak iki ünlü arasında ya da bir yarı ünlü ile bir ünlü arasında bulunan -q- sesinin de x’ya dönüştüğü görülür : aqı -- axı ‘cömert’, taqı -- daxı -- dahi, oqı- -- oxu-, yoqaru -- yoxaru.
Türkiye Türkçesinde Arapça ve Farsçadan geçen ve önseste x bulunan bazı kelimelerde x- -- q- gelişmesi görülür : xaftan -- qaftan, xaffaf -- qavaf gibi.
İmlậ : Bir aralık Türkçede kelime sonlarında ötümlü seslerin kullanılmadığı düşüncesiyle yabancı dillerden alınmış olan ve -g ile sona eren kelimeler k ile yazılmıştır. Türkolok, patolok, fizyolok gibi.Ancak, son yıllarda bu kelimeler asıllarına uygun olarak Türkolog, patolog, fizyolog biçiminde yazılmaya başlanmıştır.
L
Ses Bilgisi : l sesi dil ucunun dişlere dokunması ve açık kalan iki yandan taşan havanın avurtlara çarpması ile meydana gelir; ünlü, sızmalı, tonlu bir avurt ünsüzüdür. Önde ya da arkada boğumlanışına göre iki türü vardır. Türkçede ince ünlülerle ön l, kalın ünlülerle arka l kullanılır. Ayrıca Özbekçede her ikisinin arasında olan bir l sesi vardır. Batı dillerinde, Arapçada ve Farsçada yalnız ince l bulunduğundan, alıntı kelimelerde kalın ünlü bulunan hecelerde de ince l görülür : kelam, selam, lane, lale, latin, alman, lamba, kalsiyum gibi. Bu kelimelerde içseste bulunan ve ünlülerden sonra gelen ince l’ler kalın l’ye dönüşmüştür : halk, alman, kalsiyum gibi. Kelime sonunda ise incelik devam etmektedir. Bu gibi kelimelere ince ünlülü ekler gelir : kabul+ü, mahlul+ü, hal+i, irtihal+i, mahsul+ü gibi.
Anadolu ağızlarında ise l sesi kendisinden önce gelen ünlüyü uzatarak düşer : kalk- -- ġāx-, aldı -- ādı, yanlış -- yanlış -- yānış. Yine, Anadolu ağızlarında -nl- -- -nn- gelişmesi görülür : inle- -- inne-, anla- -- anna-, kadınlar -- kadınnar. -le (ile) ekinin genişlemiş biçimi olan -len eki, gerileyici benzeşme ile -nan/-nen biçimini alır: sabahnan, ağşamnan, sürüynen, eliynen gibi.
l kendinden önce gelen r sesini gerileyici benzeşme ile l’ye çevirir : kerli ferli -- kelli felli. Bu gelişme Anadolu ağızlarında daha da yaygındır : tarla -- talla, yuvarlak -- yuvallak, içerler -- içelle gibi. Yine Anadolu ağızlarında seyrek olarak iki ünlü arasında -r- -- -l- gelişmesi görülür : güreş -- güleş.
Tarihsel Ses Bilgisi : l (ince ve kalın) sesi Ana Türkçeden beri bütün Türk diyalektlerinde kullanılan eski bir fonemdir. Bu ses Türkçede yalnız kelime ortasında ve sonunda kullanılır. Türkçe al, el, kül, sol, dal (--tal), bilmek, bulmak, altı, kalmak, gelmek (--kelmek), göl (--köl), ölmek, kulak (--kulgak), dil (--til), yol, yel, yıl, yıldız örneklerinde olduğu gibi. Buna karşılık, kelime başlarında bu sese yalnız yabancı dillerden alınma kelimelerde rastlanır. Örnekler: lana (--Rumca), limon (--Farsça), lüfer (--Rumca), licor (--Fransızca), lider (--İngilizce), lif (--Arapça), lisan (--Arapça), loğusa (--Rumca), lokanta (--İtalyanca), lâle (--Farsça), laboratuvar (--Fransızca), lokomotif (--Fransızca), çuval (--Farsça). Bu bakımdan Türkçede l ile başlayan kelimelerin büyük bir bölümü yabancı dillerden alınmıştır. Yalnız ses taklidine dayanan birtakım Türkçe kelimelerde nadir olarak bu sese kelime başlarında da rastlanır: lakırdı, lap, lıkır lıkır, lop lop, lopur lopur kelimelerinde olduğu gibi. Yabancı kelimelerin başında l sesini gidermek için halk ağızlarında bu kelimelere i (veya ı) gibi bir ses getirildiği görülür: halk arasında limon yerine ilimon veya leş yerine ileş (veya üleş, öleş) biçimlerinin kullanılması gibi. Türklerin yabancı kelimelerdeki l’yi gidermek için eskiden beri bu yola başvurduklarını biliyoruz. Çinceden alınan ve “ejder” mânasına gelen eski Türkçe (Uygurca) luŋ (--luu) kelimesi Türkler arasında bugün ulu biçimine girmiştir. Kelime içinde l sesi Türk diyalektlerinin büyük bir bölümünde bugüne kadar olduğu gibi muhafaza edilmiştir. Türkçe alt, altı, altın, baldız, balık, bulut, dalak, elli, gömlek, kaplan, kılavuz, kolan, kulak kelimelerinde olduğu gibi. Kelime sonunda da l sesi olduğu gibi kalmıştır: Türkçe dil (--til), dul (--tul), göl (--köl), gönül, kol, kül, sol, yol.
Doğu Türkçesinde -l- sesi sık sık düşer: kepsiz -- kelipsiz ‘gelmişsiniz’, kap -- kalip ‘kalıp’, ap -- alıp, epkel- -- apkel- -- alıp kel- ‘ alıp, gel’, appar- -- alıp bar- ‘alıp git-’, pop -- bolup ‘olup’, por -- bolur ‘olur’, ama -- alma ‘elma’.
-l- -- -d-, -t- gelişmesi pek çok Türk lehçesinde görülür. Örneğin Kazakçada alda -- allah, mulda -- molla. Azeri Türkçesinde -sl- -- -sd-, -st- olur : pastı, pasdı -- paslı, astan -- aslan -- arslan, dersder -- dersler. Yine bu lehçede -şl- -- -şd- gelişmesi görülür : işder -- işler. -zl- -- -zd- görülür : gözler -- gözder. -dl- -- -dd- olur : daddı -- dadlı -- tatlı.
Kazak, Karakırgız, Oyrot, Teleüt, Tölös lehçelerinde ünlülerden ve y, r seslerinden sonra korunur, öteki tonlu ünsüzlerden sonra ise -l- -- -d- olur : akıldı -- akıllı, karahandı -- karahanlı, quldar -- qullar. Tonsuz ünsüzlerden sonra ise -l- -- -t- olur : oxtor -- oqlar, qıstar -- qızlar, tobuqtar -- topuklar. n ve ŋ seslerinden sonra ise -l- -- -n- olur : xatıŋnar -- watıŋlar ‘kayın ağaçları’, toyonnor -- toyonlar ‘efendiler’, connor -- canlar ‘insanlar’.
Türkiye Türkçesinde, Eski Türkçedeki kimi l sesleri düşmüştür : ol -- o, keltür- -- getir-, oltur- -- otur-.
Türk diyalektleri arasında özel bir yer tutan Çuvaşçada l sesi kelime içinde belirli birtakım yerlerde düşer. Örnek olarak xĕś (~Türkçe kılıç), kin (~Türkçe gelin--kelin), viś- (~Türkçe ölç-), utmǎl (~Türkçe altmış) gibi kelimelerde Çuvaşçada l sesi kelime içinde düşmüştür. Ancak kelime içinde (ve sonunda) l sesi Çuvaşçada olduğu gibi kalmıştır. Örnekler: Çuvaşça alǎ ~ Türkçe el; Çuvaşça kěl ~ Türkçe kül; Çuvaşça xĕlĕx ~ Türkçe kıl; Çuvaşça xălxa ~ Türkçe kulak (--kulgak); Çuvaşça uldă, ultra ~ Türkçe altı...
Bu örneklerde Çuvaşçadaki l’ler, Türkçe l sesinin karşılığıdır. Ancak, Çuvaşçadaki l seslerinin bir bölümüne karşılık olarak Türk diyalektlerinde ş sesinin kullanıldığı göze çarpar. İşte birkaç örnek: Çuvaşça alăk (=kapı) ~ Türkçe eşik; Çuvaşça tĕlĕk ~ Türkçe düş --tüş [=rüya]; Çuvaşça kĕmĕl ~ Türkçe humus --kümüş; Çuvaşça tul ~ Türkçe dış --tış, taş; Çuvaşça pillĕk ~ Türkçe beş; Çuvaşça utmăl ~ Türkçe altmış; Çuvaşça śitmel ~ Trükçe yetmiş; Çuvaşça śul ~ Türkçe yaş [=gözyaşı]; Çuvaşça śul ~ Türkçe yaş [=yıl].
Eskiden Türkologlar Türkçedeki ş seslerini aslî ses olarak kabul ediyorlardı. Buna göre, Çuvaşçadaki l’ler ikincil bir ses sayılıyordu. Bu bakımdan ş--l olayına lambdaizm adı verilmişti. Ancak, sonradan G. J. Ramstedt (b.bk.) bu teoriye karşı çıkmış, Çuvaşçada (ve Moğolcada) gördüğümüz l’lerin aslî ses olduğunu ileri sürmüştür. Onun büyük otoritesi karşısında bu iddia Türkologlar arasında büyük bir yaygınlık kazanmıştır. Bugün Türkolog ve Mongolistlerin büyük bir bölümü yukarıda verilen örneklerde l sesini aslî ses olarak kabul ediyorlar. Ancak, Türkologlar arasında ş’yi aslî ses olarak savunanlar da vardır. Bu yolda Türkoloji çevrelerinde eskiden beri sürüp gelen tartışmalar sona ermiş olmaktan uzaktır.
İmlâ: Yabancı dillerden alınmış olan ve yabancılığını muhafaza eden kelimelerde l sesi Türkçede gerek kelime içinde gerek kelime sonunda ince söylenir.Albüm, albümin, kontrol, petrol, rol, kemal, ikmal, istimal, kalp...gibi.Bu kelimelerde l’nin ince okunacağını yazıda belirtmek için a harfine bir inceltme işareti(^) ilâve edilebilir(â).Ancak, yabancılığı artık açık olarak hissedilmeyen kelimelerde l’nin okunuşu Türkçe kelimelere uymuştur.
M
Ses Bilgisi : Çift dudaksıl, genizsil, kapantılı ünsüz [m], damak eteğinin açılması ve [b] sesininkine benzer bir eklemlemeyle gerçekleştirilir.
Tarihsel Ses Bilgisi : Patlamalı bir çift dudak sesi olan m sesi, Türkçede genel olarak kelime içinde ve kelime sonunda yer alır.Kelime başında Türkçe kelimelerde m’ye rastlanmaz.Yalnız Eski Türkçeden balşayarak hemen bütün Türk lehçelerinde kelime başında b’den gelme m’lere rastlamak mümkündür.Bu özellik daha çok içinde ŋ (veya n) bulunan kelimelerde görülür.Örnekler : men--ben; miŋ--biŋ(=bin); miŋmek--binmek; muŋ--buŋ (Türkçede bunalmak kelimesinde kullanılır; Anadolu ağızlarında bun olarak kalmıştır); meŋu, meŋgü--beŋü(=ebedi); Türkçe beyin kelimesinin Uygurcada meŋi, miŋi biçiminde kullanıldığını biliyoruz.Bu eski biçim bugün Doğu Türkçesinde(meye, miye) ve Özbekçede(miya) şeklinde kalmıştır.Bunun gibi, Türkçe boynuz kelimesinin Uygurca karşılığı da müŋüz, miŋiz veya müyüz’dür.Bu biçim de Sartça(mügüz, migiz), Özbekçe(muguz), Balkarca(müyüz), Kazakça(müyüz), Şorca, Beltirce(mǖs), Soyotça(mıyıs) gibi birçok lehçelerde saklanmıştır.Yakutçada muos, moynos biçimleri kullanılır.Çuvaşçada ise mıyra, mıyraga biçimleri kalmıştır. Yakutçada Türkçe boyun kelimesinin karşılığı moy veya moyun’dur.Türkçe burun kelimesinin Yakutça karşılığı da murun’dur.Türkçe balta kelimesi Oyrotçada malta biçimini almıştır.Türkçe buz kelimesi Yakutçada mūs--(būs) biçiminde kalmıştır.Türkçe buzağı kelimesi, Doğu Türkistan’da muzoy ve mozay gibi biçimler almıştır.Kırgızcada ise muzō olarak kullanılır.Moğolcadan alınmış olan batır kelimesi Kazakçada matur(=güzel), Oyrotçada mattır biçimine girmiştir.Türkçe bez(~beze) kelimesi Türkmencede mēz olarak kullanılır.Türkçede bıyık(--bıdık) olarak kullanılan kelime Şorcada mıygak(ve mıynak) biçimini almıştır.Bu kelime, Yakutçada bıtık olarak kalmış, kelime başındaki b’yi saklamıştır.Anadolu Türkçesinde kullanılan malak biçimi, Türkçe bala(=çocuk) kökünden gelen balak kelimesinden çıkmıştır.Ancak, bu örneklere rağmen, Türkçede m sesi, kelime başlarında daha çok yabancı dillerden alınma kelimelerde kullanılır.Arapça, Farsça, Rumca, İtalyanca gibi yabancı dillerden gelen mal, mala, marangoz, mazı, melez, mendil, mendirek, mezar, meze, musluk, mülk...kelimelerinde olduğu gibi.
Eski (ve yeni) Türk dillerinde kelime başlarında m sesi geçmediğine göre, yabancı dillerden alınma kelimelerde m’nin yerini b’nin alması normaldir.Örnekler: Eski Hintçe madhu --Türkçe bal; Eski Hintçe mariça -- Türkçe borç (=kara biber).
Türk lehçelerinde m sesi, kelime içinde normal şekilde olduğu gibi saklanmıştır.Türkçe gümüş, yemiş, kamış, orman, yumurta, kömür örneklerinde olduğu gibi.Yalnız, Türk lehçelerinde bu durumdaki m sesinin arasıra b’ye çevrildiğine de tanık oluyoruz.Örnek olarak, Türkçe demir(--temir) kelimesinin Şorca, Kızılca, Sagayca gibi birtakım Türk lehçelerinde tebir olarak kullanıldığını biliyoruz.Bunun gibi, Türkçe tamar(--damar) kelimesi de Şorcada tabır biçiminde kullanılır.Bundan başka, Türkçe tuman(--duman) kelimesi de Şorca, Sagayca, Beltirce gibi lehçelerde tuban biçimini almıştır.Türkçe yağmur(--:yağmak) kelimesi de Şorcada nağbır olarak kullanılır.Türkçe temriye kelimesinin Şorca karşılığı da terbe’dir.Türkçe tilmaç(=tercüman) kelimesinin Türkler arasında tilbeç biçimi de vardır.Son olarak, Türkçe yirmi(--yigirmi) kelimesi de Altay çevresinde yigirbe biçimini almıştır.Bu kelimenin Yakutça karşılığı da sǖrbä’dır.Ancak, kelime içinde b(veya p) sesinin m’ye döndüğüne de tanık oluyoruz.Örnek olarak, Türkçe topuk(top) kelimesi, lehçelerin bir bölümünde tobuk (Balkarca, Kazakça, Yakutça...), tubık(Tatarca), tobık(Sagayca), tobak(Şorca) biçiminde kullanılır.Kırgızcada ise bu kelime topuk ve tomuk olarak yayılmıştır.Türkçe tomurcuk biçimindeki m de eski p’den çıkımıştır(topurcuk biçimi Türkçe top kökünün bir türevidir; topaç, topak, topal, topuk, tombul gibi). Ortak Türkçede arpa(~arbo) biçiminde yaşayan eski kelime, Altay Türkleri arasında arma olarak kullanılır.Türkler arasında “erkek domuz” anlamında kullanılan kaban’ın, Oyrotça ve Soyotça karşılığı da kaman’dır. Ancak, Soyotçada kaman yanında kaban da kalmıştır. Türkçe saman kelimesindeki m’nin de b’den çıktığını belirtelim (saman--saban--:sap). Türkçe çepken kelimesindeki p de m’den çıkmıştır: çekmen(--:çekmek)--çekpen çepken.
Türk lehçelerinde, kelime içinde m’nin büsbütün düştüğünü de biliyoruz: Soyotça çūrga (--çumurga--yumurtka= yumurta) kelimesinde olduğu gibi.
Buna karşılık, Türkçede kelime içinde ikincil m’ler de vardır. Örnek olarak Türkçe kaplumbağa kelimesindeki m sonradan türemiş bir sestir. Bu kelimenin eski biçimi kaplu (~kaplı) bağa’dır. Kaplumbağa’nın kaplunbağa’dan geldiği anlaşılıyor (Türkçe kertenkele’deki n de ikincil bir sestir. Bu kelimenin eski biçimi kelte keler’dir). Kaplunbağa’nın kaplumbağa biçimini alması, normal bir gelişmedir. Türkçe saklambaç, dolambaç kelimeleri de saklanbaç (-- saklanmaç --: saklanmak), dolanbaç (--dolanmaç--:dolanmak) biçimlerinden çıkmıştır. Anadolu ağızlarında, “kül çöreği” anlamında kullanılan gömbe’nin eski biçimi de gömme(--:gömmek)’dir.
m sesi, yanında bulunan düz dar ünlüleri yuvarlaklaştırabilir : xamir -- hamur, bin- -- min- -- mün-. Eski Anadolu Türkçesinde belirli geçmiş zaman 1. tekil kişide m etkisiyle bağlayıcı ünlü hep yuvarlaktır : al-dum, bil-düm, gel-düm. 1. tekil ve çoğul eklerinde de aynı durum görülür : ev-ü-m, ev-ü-müz, dil-ü-m, dil-ü-müz, baş-u-m, baş-u-muz. 1. tekil ve çoğul emir eklerinde de yuvarlaklaşma görülür : al-ayum, al-alum. Eski Türkçeden beri ikinci hecede bir düz ünlüden sonra yuvarlak ünlü bulunduran kelimeler genellikle Türkiye Türkçesinde küçük ünlü uyumuna uymuşlardır; eğer bu ikinci hecede m sesi varsa genellikle bu uyum görülmez : armut, yağmur, çamur, Timur (buna karşılık demir), yamuk. Arapça menare kelimesi ise kuraldışı bir gelişme ile minare olmuştur.
Türkçe kelime içindeki ŋ sesi, seyrek olarak m’ye dönmüştür.Türkçe domuz(--toŋuz) kelimesi, bu bakımdan güzel bir örnektir.Türkçe gömlek kelimesi de köŋlek biçiminden gelir.Çuvaşçada da ŋ sesi m’ye çevrilmiştir.Eski Türkçe söŋük veya süŋük(=kemik)--Çuvaşça şāmā biçimindedir.Ancak, normal olarak ŋ sesi Türkçede n’ye çevrilmiştir.Eski Türkçe siŋir--Türkçe sinir, teŋiz--deniz, tüŋür--dünür örneklerinde olduğu gibi.
Türk lehçelerinde m sesi, kelime sonunda normal şartlar altında olduğu gibi kalmıştır. bayram, dam (--tam), em (=ilaç), im (işaret), kem (şaman), kum, kurum, forum (=deve yavrusu), tulum gibi.
Ancak, kurum kelimesinin Türk lehçelerinde kurun biçimi de tespit edilmiştir.Buna karşılık, Türkçe kurşun kelimesi ise Balkan ağızlarında kurşum biçimini almıştır. Balkan dillerinde (Bulgarcada) kullanılan kurşum kelimesi, bu biçimin devamıdır.
Türkçe n’lerin kelime sonlarında Çuvaşçada m’ye çevrildiği kabul ediliyordu. Örnek olarak, Türkçe san kelimesinin Çuvaşçada sum (Macarca szám) biçimini aldığı biliniyordu. Türkçe karın kelimesi de Çuvaşçada xırâm biçimine girmişti. Ancak, son yıllarda Gerhard Doerfar bu eski gözleme karşı çıkmıştır.
Türk lehçelerinde, kelime sonundaki ŋ sesinin de m’ye çevrildiği göze çarpar. Örnekler: Eski Türkçe kalıŋ (=başlık) kelimesi, Kazakça, Sagayca gibi lehçelerde kalım olarak yayılmıştır. Çuvaşçada xolân yanında holâm da kullanılır. Eski Türkçe yün kelimesi de yüm (Soyotça), çum (Şorca), Sām (çuvaşça) biçimlerini almıştır. Ancak, lehçelerin büyük bir bölümünde yün (--cün) biçimi kalmıştır.
İmlâ : Eskiden ambar, çember gibi yabancı kelimeler, asli biçimleri göz önünde tutularak anabar, çenber diye yazılırdı.Bugün, Türkçe söylenişe uyularak bu kelimelerin ambar, çember biçiminde de yazılması kabul edilmiştir.
N
Ses Bilgisi : Genizsil, dişsil, ötümlü. Türkiye Türkçesinde, Eski Türkçe döneminden beri birçok ek ve kökte bir geniz sesi olan ŋ kullanılagelmiştir. Eski yazıda kef harfi ile gösterildiği için kâf-ı mūni, kâf-ı Türki gibi adlar alan, son dönemlerde nazal n, burun n’si terimleriyle adlandırılan bu ses bugün Anadolu ağızlarında da kullanılmaktadır : beŋ ‘ciltteki ben’, baŋa ‘bana’, saŋa ‘sana’, eŋ ‘en’, soŋ ‘son’, deŋiz ‘deniz’, beŋiz ‘beniz’, aŋla- ‘anla-‘, pıŋar ‘pınar’. Bunun gibi ikinci tekil ve çoğul kişi iyelik eklerinde (-ŋ, -ŋız/-ŋiz), ikinci çoğul kişi emir ekinde (-ıŋ/-iŋ), belirli geçmiş zaman ikinci tekil ve çoğul kişi eklerinde (-dıŋ/-diŋ, -dıŋız/-diŋiz), öteki fiil çekimlerinde gelen ikinci tekil ve çoğul kişi eklerinde (-sıŋ/-siŋ, -suŋ/-süŋ, -sıŋız/-siŋiz, -suŋuz/-süŋüz); ek fiilin ikinci tekil ve çoğul kişisinde bu n sesi bulunur. İstanbul ağzında bu ses, ŋ -- n değişmesine uğradığından bugünkü yazı dilimizde kullanılmamaktadır. Bugünkü Azeri yazı dilinde bu ses Türkiye Türkçesindeki gibi n’ye dönmüştür.
Tarihsel Ses Bilgisi : Ana Türkçeden beri kullanıldığını bildiğimiz n sesi Türkçede ana sesler arasında yer alır. Bununla birlikte, bu sesin daha çok kelime içinde ve sonunda kullanıldığı göze çarpıyor. Türkçede kelime başında bu ses yalnız ne soru zamirinde (ve türevlerinde) rastlanır. G.J. Ramstedt (Keleti Szemle, XVI, 66) bu kelimenin bir benzeşme (assimilation) sonunda meydana geldiğini ileri sürmüştür (-- *ye-n). Ancak, onun bu görüşü W. Bang (Über das türkische Interrogativpronomen. Vom Köktürkischen zum Osmanischen. I) tarafından tartışılmıştır. Bu duruma göre eski ve yeni Türk dil ve diyalektlerinde kullanılan n-‘li kelimeler daha çok yabancı dillerden alınmıştır. Örnekler: nadas ‘sürülerek dinlendirilmeye bırakılmış tarla’ (-- Rumca), nakış (-- Arapça), nakit (-- Arapça), nam (-- Farsça), namaz (-- Farsça), namlu (-- Rumca), naz (-- Farsça), nehir (-- Arapça), ney (-- Farsça), nikāh (-- Arapça), nişan (-- Farsça), nişasta (-- Farsça), not (-- Fransızca), nüans (-- Fransızca), nüsha (-- Arapça) -- muska. Anadolu ağızlarında da n ile başlayan birçok yabancı kelime vardır. Nahır ‘sığır sürüsü’ (Kafkasya dillerinden alınmıştır), nöker ‘yardımcı, uşak; ortak, kuma’ (Moğolcadan alınmıştır), nüğü ‘iki yüz dirhemden ibaret ağırlık ölçüsü’ (Rumcadan alınmıştır) kelimeleri gibi. Türk diyalektlerinde ara sıra n ile başlayan birtakım kelimeler de tespit edilmiştir: Sagayca naŋmır, Şorca namır, nağūr, nağbır ‘yağmur’, Sagayca nağı ‘yeni’, Şorca, Sagayca, Beltirce, Kızılca nan ‘dönmek’, Şorca naŋız, Kızılca nağız ‘yalnız’, Şorca nıbak ‘masal’, Şorca nuburtka, nıbırtka, nurtka ‘yumurta’, Kırgızca nan- ‘inanmak’... Bu örneklerin büyük bir bölümü benzeşme (assimilation) sonunda meydana gelmiştir: yağmur -- yaŋmur -- naŋmır (-- namır, nağur, nağbır); yaŋı -- naŋı -- nağı, yalnız -- yaŋız -- naŋız (-- nağız), yumak -- nıbak, yumurta (-- yumurtka) -- nuburtka, nıbırtka. Kırgızcada kullanılan nan- biçimi ise Türkçe ınan- (-- inan-) kelimesinden çıkmıştır. Kırgızcada kelime başındaki ı- sesi düşmüştür (elision).
Göktürk yazıtlarında tek işaretle gösterilen bir -yn-/-ny- çift sesi vardır : koyn ‘koyun’, anyıg ‘kötü’, çıġany ‘yoksul’, qanyu ‘hani, her’, yany- ‘dağıt-’. Uygurcada bu çift sesi bulunduran kelimeler yalnızca y’li ya da n’li olarak görülür : qoy, qon, ayıġ, anıġ; çıġan, çıġay, qayu, qanu; yan-, yay-.
Göktürkçe döneminde zaman zaman -ŋ-, -ŋ -- -g-, -ġ gelişmesi görülür : öltüŋ -- öltüg ‘öldün’, buŋuŋ -- buŋug ‘sıkıntın’, ertiŋ -- ertig ‘idin’, bardıŋız -- bardıgız ‘vardınız, gittiniz’. Kâşgarlı Mahmut, Argu lehçesinde belirli geçmiş zamanın ikinci tekil kişisinde -ŋ yerine -g/-ġ kullanıldığını saptamıştır : kaçurduġ -- kaçurduŋ ‘kaçırdın’, tapınduġ -- tapınduŋ ‘saygı gösterdin’. Eski Anadolu Türkçesinde de Âşık Paşa’nın Garibname’sinde bulduġ -- bulduŋ ‘buldun’, qalduġ -- qalduŋ ‘kaldın’ biçimleri geçer.
Kelime başında l sesinden n sesinin çıktığına da tanık oluyoruz. Anadolu ağızlarında lor ‘bir çeşit taze, yumuşak ve tuzsuz beyaz peynir’ kelimesi birçok yerde nor olarak kullanılır. Anadolu ağızlarında loda ‘üzerine toprak örtülmüş yığın kelimesi’ yanında noda biçimi de tespit edilmiştir.
Kelime içinde n sesi normal olarak saklanmıştır: Türkçe enik ‘köpek yavrusu’, inek, kanat, kendir... Kelime içinde n sesi seyrek olarak düşer. Şorca koş (-- Türkçe konç) kelimesinde olduğu gibi. Bunun gibi, Sagayca sas-, Şorca şaş- kelimelerinde de n düşmüştür (-- sanç-). Buna karşılık Türkçe tunç kelimesindeki n ikincil bir sestir (-- suç). Eski ve yeni bütün Türk dillerinde bu kelime tuç biçiminde kullanılır. Eskiden kılıç kelimesi de daha çok kılınç biçiminde yazılırdı. Anadolu ağızlarında da buna bezer birtakım örneklere rastlanır. Örnek olarak Türkçe piliç kelimesi Anadolu’nun birçok yerlerinde pilinç biçimini almıştır.
Kelime sonunda da n sesi Türk dil ve diyalektlerinde normal olarak olduğu gibi kalmıştır. Örnekler: Türkçe kan ~ Yakutça xan ~ Çuvaşça yun; Türkçe kın ~ Çuvaşça yana; Türkçe, Kazakça, Kırgızca on ~ Tatarca, Başkurtça un ~ Yakutça non ~ Çuvaşça vun; Türkçe un ~ Altayca, Şorca, Sagayca un ~ Çuvaşça ś n x; Türkçe gön ~ Kazakça, Türkî kön ~ Tatarca kün. Balkan ağızlarında -n sesinin seyrek olarak -m’ye çevrildiğini biliyoruz: Türkçe kurşun kelimesi bu ağızlarda kurşum biçimine girmiştir. Bulgarca kurşum kelimesi de bu özelliği saklamıştır.
Türkçe kurum kelimesinin eskiden beri kurum olarak kullanıldığını biliyoruz. Ancak, bu kelime Sagaycada kurun biçiminde kullanılır. Bu biçimin ikincil bir biçim olduğu anlaşılıyor. Macarcada kullanılan korom kelimesi de Türkçe kurum’un eskiliğini ispat eden bir veridir.
Kelime sonundaki n’lerin Türk dil ve diyalektlerinde normal olarak saklanmasına karşılık, bu sesin Çuvaşçada birçok hallerde m’ye çevrildiğine tanık oluyoruz: Türkçe karın ~ Çuvaşça xır m; Eski Türkçe san ‘sayı’ ~ Çuvaşça sum ‘sayı’ (Martti Räsänen, Materialien zur Lautgeschichte der türkischen Sprachen, Helsinki 1949, 205. s.). Bu özellik Macarcadaki Türkçe alıntılarda da göze çarpar: Türkçe san kelimesi Macarcada szám biçimini almılştır (Z. Gombocz, Die bulgarisch-türkischen Lehnwörter in der ungarischen Sprache, Helsinki, 1912). Buna göre Çuvaşçada gördüğümüz bu gelişmenin çok eski bir tarihe çıkması gerekir. G. J. Ramstedt (Einführung in die aitaische Sprachwissenschaft, I, Lautlehre, Helsinki, 1957, 132. s.) ve J. Benzing (Das Tschuwaschische, Philologiae Turcicae Fundamenta, I, 1959, 713. s.) de bu gelişme üzerinde durmuşlardır. Ancak, son yıllarda bu olay üzerinde duran Gerhard Doerfer (Türkisch -n -- tschuwaschisch -m? “Ural-Altaische Jahrbücher” XXXIX, 1967, 53-73) bu görüşe katılmamıştır. Yazar, yazısında bu yolda birçok örnekler de vermiştir.
Doerfer, Tschuwaschisch -m -- urtürkisch -m (-- gemeintürkisch -n [“Ural-Altaische Jahrbücher” XLV, 1973, 174-212] adlı yazısında da bu sese değişmiştir. E. Hovdhagen (Some Remarks on the Development of Nasal Phonems in Chuvash, “Ural-Altaische Jahrbücher” dergisinde, XLIV, 1972, 208-212) ve Zsuzsa Kakuk (Zur Frage des tschuwaschischen -n und -m, Tractata Altaica. Wiesbaden, 1976, 325-335) da bu ses üzerinde durmuşlardır. Son olarak Doerfer, Die türkischen und mongolischen Elemente im Neupersischen (Wiesbaden, 1975, IV, 320 ve 550. s.) adlı eserinde de bu olaya değinmiştir.
Kelime sonundaki n sesinin l’ye çevrildiğini de biliyoruz. Örnekler: Türkçe saman, Tarançi saman -- Kırgızca samal; Türkçe armağan -- armağal; Türkçe kurban, Kazakça kurman -- Kazakça kurmal; Türkçe kumran -- Türkçe kumral.
Ana Türkçede n sesi yanında ŋ sesinin kullanıldığı da anlaşılıyor (bk. G. L. Ramstedt, Az ŋ hang a mongolban és a törökben, “Nyelvtudományi Közlemények”, XLII, 228-238). Ancak, n sesi gibi, bu ses de Türkçede kelime başında kullanılmamıştır.
Kelime içinde ŋ sesi Yakutçada olduğu gibi kalmıştır. Birkaç örnek: Türkçe sinir (-- *siŋir), Orta Türkçe siŋir, Kazakça, Oyrotça, siŋir, Tatarca s n r, Balkarca siŋŋir, Soyotça, Sagayca sîr ~ Yakutça iŋir; Türkçe yanak (-- *yaŋak), Türkmence yaŋak, Kazakça, Tatarca caŋak, Soyotça çaŋak, Oyrotça yāk, Kırgızca cāk ~ Yakutça sıŋax; Türkçe tanrı (-- *teŋri), Oyrotça teŋeri, Türkî teŋri ~ Yakutça taŋara, Türkçe dünür (-- *tüŋür), Eski Türkçe, Orta Türkçe tüŋür ~ Yakutça tüŋür (-- tügür, tümür).
Yakutça gibi, birçok Türk diyalektinde de ŋ sesi saklanmıştır: Türkçe sinek (--*siŋek), Orta Türkçe siŋek, Türkmence siŋek, Soyotça, Sagayca, Beltirce sēk; Türkçe deniz (--*teŋiz), Orta Türkçe teŋiz, Türkî teŋiz, Oyrotça teŋis; Türkçe gönül (--*köŋül), Orta Türkçe köŋül, Kazakça, Türkî köŋül, Tatarca küŋil.
Azeri lehçesinde n’nin diftonglaşarak bütünüyle kaybolduğu yerler vardır : ataŋuz -- atauz ‘babanız’, keldiŋiz -- geldiz ‘geldiniz’, elüŋüz -- elüz ‘ülkeniz, iliniz’, dilüŋüz -- dilüz ‘diliniz’.
Karaçaycada -ŋ- -- -g-, Özbekçede ve Karagasçada içseste -ŋ- -- -y- gelişmeleri görülür. Kırgızcada içseste -ŋ- -- -g- gelişmesi vardır : maŋa -- maġa ‘bana’, sana -- saġa ‘sana’, yalıŋuz -- yalġız ‘yalnız’. Öte yandan -rn- -- -rd- olur : erni -- erdi ‘dudağı’, murnu -- murdu ‘burnu’, ornu -- ordu ‘orunu, yeri’.
Bu örneklerden anlaşıldığına göre, Türkçede kelime içinde ŋ sesi n’ye çevrilmiştir. Ancak, domuz, gömlek, omurga gibi birtakım kelimelerde bu sesin m’ye dönüştüğüne de tanık oluyoruz: toŋuz -- domuz; köŋlek -- gömlek; oŋurga -- omurga. Bu örneklere Türkçe komşu kelimesi de ilave edilebilir. Türk diyalektlerinde konşu (-- konşu --: konuşmak) biçiminde kullanılan bu kelime, Türkler arasında koŋşu (~ koŋşı) biçimini almıştır. Türkçe komşu kelimesinin bu biçimden çıktığı anlaşılıyor.
Türk diyalektlerinde yağmur (--: yağmak) kelimesi yaŋmur, caŋbır gibi birtakım biçimlere girmiştir. Bu biçimlerdeki ŋ sesinin de ikincil bir ses olduğu açıktır.
Anadolu ağızlarında da buna benzer birçok ikincil ŋ’ler vardır. Bunun gibi, Azeri alanında da birtakım ikincil olaylar göze çarpar. (bk. M. Ş. Şiraliev, Nosovıe glasnıe: Turcologica, Leningrad, 1976, 181-183. s.). Tebriz ağzında kelime içindeki ŋ sesi birkaç örnekte g’ye çevrilmiştir (toŋuz -- doğuz; köŋül -- kögül -- köyül). Bunun gibi, Mişercede ve Karaimcede de ŋ’nin w’ye dönüştüğü göze çarpıyor. Mişerce süwek ‘kemik’, Karaimce süwek, suwak. Balkarca, Kazakça, Tatarca (Ufa), Başkurtça gibi diyalektlerde ise ŋ sesi y’ye çevrilmiştir: Balkarca süyek, Kazakça süyök, Tatarca söyek, Başkurtça büyek, Mişerce ceyek. Türkmence, Kazakça gibi birkaç diyalektte ise ŋ sesi düşmüştür: Türkmence süek, Kazakça süök. Son olarak bu sesin düşmesi sonunda kelime içindeki ünlünün uzadığını görüyoruz: Kırgızca, Oyrotça, Şorca, sagayca, Kızılca, Beltirce, Karagasça, Soyotça sōk, cāk, çāk, sēk (-- siŋek ‘sinek’), sīr (-- siŋir ‘sinir’).
Kelime sonundaki ŋ’lere gelince: Ana Türkçedeki ŋ’ler kelime sonunda genel olarak olduğu gibi kalmıştır. Çuvaşçada bu ses m veya n’ye çevrilmiştir. Anadolu Türkçesinde ise ŋ’ler n’ye dönüşmüştür. Örnekler: Türkçe bin (-- biŋ), Eski Türkçe bıŋ, Orta Türkçe miŋ, Özbekçe, Balkarca, Kırgızca miŋ, Türkmence müŋ, Kazakça mıŋ, Tatarca, Başkurtça m ŋ, Oyrotça, Şorca, Sagayca muŋ; Türkçe derin, Orta Türkçe teriŋ, Sartça teriŋ, Soyotça, Oyrotça, Şorca, Kızılca, Beltirce, Karagasça tereŋ, Kazakça, Sagayca tireŋ, Yakutça diriŋ, Tatarca, Başkurtça tiren; Türkçe değin ‘sincap’, Eski Türkçe teyiŋ, Oyrotça, Şorca, Yakutça tiŋ, Tatarca tiy n, Kazakça, Sagayca tīn. Türkçe kayın (ağaç), Soyotça, Karagasça kadıŋ, Sagayca, Şorca, Kızılca, Beltirce kazıŋ, Kazakça, Kırgızca, Oyrotça, Tölösçe kayıŋ, Sartça, Tatarca, Başkurtça kayıŋ, Çuvaşça xur n; Türkçe (Anadolu) kalın ‘gelin olacak kıza erkeğin verdiği para veya armağan’, Eski Türkçe, Orta Türkçe, Kırgızca, Kazakça, Oyrotça, Şorca kalıŋ, Tatarca kalıŋ, Sagayca, Tatarca kalım, Çuvaşça xulâm, xul n.
Ana Türkçede n(veya ŋ) sesi yanında ń sesinin bulunduğu da savunulmuştur. (G. J. Ramstedt, Die Palatalisation in den altaischen Sprachen, Annales Academiae Scientiarum Fennicae, Seies B, XXVII, 239-251). Bu bakımdan Türkçe güneş (-- küneş) kelimesinin tanıklığı göz önünde tutulabilir. Bu kelimenin Türkler arasında eskiden beri kuyaş biçiminde kullanıldığını biliyoruz. Türkçede kullanılan güneş biçimi ise Uygurca küneş’e çıkar. Altay çevresinde de küneş biçimi kullanılır. Sibirya Türkleri arasında ise küyöş (-- köyöş) biçimine rastlanır. Buna göre, bu kelimenin *kuńaş’tan çıktığı anlaşılıyor. Bunun gibi, Orta Türkçede kayak ‘tereyağı’( ~ kıyak) kelimesi aynında kańak biçimi de kullanılır. Bu biçimlerin tanıklığına göre, kelimenin eski biçimi kańak’tır. Orta Türkçede kullanılan kon ve koy ‘koyun’ biçimlerinin de *koń’dan çıktığı anlaşılıyor. Moğolca konin ‘koyun’ kelimesi de bu bakımdan göz önünde tutulmaya değer.
İmlâ : Eskiden Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden alınmış olan bütün kelimelerde n sesi yazıda da n olarak belirtilirdi. Ancak, Latin alfabesine dayanan yeni yazı sistemimizde b ve p’den önceki n’ler, m’ye dönüşür. Örnek olarak eskiden anbar, çenber, tenbel olarak yazılan yabancı kelimelerin bugün ambar, çember, tembel biçiminde yazılması kabul edilmiştir. Farsçadan alınan çarşamba (-- çarşanba) ve perşembe (-- perşenbe) gibi kelimelerde de n’li biçimler eskimiştir. Yalnız İstanbul adında bu kurala uyulmaz.
O
Ses Bilgisi : Geniş, yuvarlak, art ünlü. o sesi Eski Türkçe döneminden beri kurallı olarak yalnızca ilk hecelerde bulunur. Şimdiki zaman eki -yor, yorı- ‘yürümek’ fiilinin ekleşmesi ile ortaya çıktığından (XV. Ve XVI. Yy.) bu kurala aykırıdır. Ayrıca ünlemlerde (aboo!, ohoo!), bileşik kelimelerde (karakol, başıboş, akkor, anayol), aktarımlarda (doktor, koridor, rapor, panorama, pantolon, hipodrom) ilk heceden sonraki hecelerde de o sesi bulunur.
Tarihsel Ses Bilgisi : Ana Türkçeden beri kullanılan o ünlüsü Türkçede ana sesler arasında yer alır. Bununla birlikte bu sese normal olarak yalnız kelime başında veya birinci derecede rastlanır. Örnek olarak od (= ateş), oğul, ok, on (= 10), orta, ot, otuz, oyun gibi kelimelerde o kelime başında, kol, yol, son, dokuz (-- tokuz), çok, çocuk, boğaz, boyun, koyun, boz, domuz (-- toŋuz), komşu gibi Türkçe kelimelerde ise o birinci hecede kullanılmıştır. Türkçede o ünlüsü ikinci ve daha sonraki hecelerde kullanılmaz. Yalnız fiillerde –yor eki bu kurala uymaz. Bundan başka, birleşik kelimelerde de bu kurala uyulmadığı göze çarpıyor. (Türkçe karakol kelimesinde olduğu gibi). Birleşik kelimelerde ikinci veya üçüncü hecelerde kalan o sesinin arasıra a’ya(veya u’ya) çevrildiğine tanık oluyoruz. Örnek olarak, dokuz on kelimesi Türkçede doksan biçimini almıştır. Bunun gibi, altı on(= altmış) kelimesi de Altaycada altan(-- alton) biçimine girmiştir.Bu kelime Televütçe, Şorca, Karayca gibi diyalektlerde alton olarak kullanılır. Bundan başka, Türkçe iç ton (iç don) kelimesi Tarançiler arasında iştan biçiminde tespit edilmiştir. Bu örnekte o sesi ikinci hecede a’ya çevrilmiştir: iç ton -- işton -- iştan. Bu kelime Çağataycada da iştan olarak saklanmıştır. Rusça ştanı biçimi de Türkçeden alınmıştır.
Türkçede kullanılan yabancı kelimelerde o sesi birinci hecelerde saklandığı gibi, ikinci ve üçüncü hecelerde de kalmıştır.Örnekler : ambargo, balyoz, doktor, işporta, kadro, kolyoz, konsolos, kopoy (= bir cins av köpeği), koridor, lodos, lokomotif, sigorta. Kolonya kelimesi de bu örneklere eklenebilir. Yalnız, bu kelimenin halk arasında kolanya biçimine sokularak Türkçeleştirildiğini saklamayalım.
Eski Türkçede o sesi bulunduran kimi kelimeler, Türkiye Türkçesinde daralarak u ve ü olmuştur : yorı- -- yöri- -- yürü-, odun- -- oyan- -- uyan-, bodun -- budun, bo -- bu. Eski Türkçede işte anlamında kullanılan oş kelimesi de uş olduğu gibi türevlerinde ş sesinin daraltıcı ve inceltici etkisiyle i sesine dönüşmüş, bazen de düşmüştür : oş ol -- uşol -- şol, oş amtı -- uş emdi -- şimdi, oşda -- uşda -- işte. Doğu Türkçesinde buz- biçiminde olan ve Eski Türkçede de Doğu Türkçesindeki gibi olduğu varsayılan fiil, Türkiye Türkçesinde boz- olmuştur. Yine Doğu Türkçesinde tuġ- biçiminde kullanılan fiil, Türkiye Türkçesinde toġ- -- doğ- olmuştur.
Eski Türkçede kısa o sesi yanında bir de uzun o sesi (ō) vardır. Bu ses Uygurca yazıda iki o ile gösterilmiştir : oon ‘on’, oot ‘od, ateş’, toon ‘don, elbise’, tooz ‘toz’. Bu kelimeler bugünkü Türkmencede de uzun ünlü ile söylenir.
Çuvaşçada kelime başında o ünlüsünün birçok yerlerde bir protez (Fr. Prothèse) aldığını biliyoruz: Türkçe on~Çuvaşça von (nâ), vun (nâ); Türkçe od~Çuvaşça vot; vut; Türkçe ot~Çuvaşça vuDâ; Türkçe orta~Çuvaşça vâda; Türkçe orman~Çuvaşça vârman; Türkçe otuz~Çuvaşça vâDâr; Türkçe oğru (-- uğru) (= hırsız)~Çuvaşça vârâ. Çuvaşçadaki bu protezin eski bir geçmişe çıktığı anlaşılıyor.
Özbekçede o ile a arasında bir ses vardır : å. Genel Türkçedeki kimi a sesleri å’ya dönüşmüştür : båş -- baş, ål- -- al-, uyġån- -- oyġan- ‘uyanmak’, kelmåk ‘gelmek’, båy -- bay ‘zengin’. Arapça ve Farsçadan geçen uzun a sesleri de Özbekçede å’ya çevrilir : zamån -- zamān, devår -- dīvār, kitåb -- kitāb
Kırgızcada ve Altaycada dudaksıl uyum yerini dudaksıl çekime bırakmıştır. Böylece yuvarlak ünlülerden sonra, geniş yuvarlak ünlüler gelir : oymoq -- oymaq, qonok --qonuq, qorqoq --qorqaq, orto -- orta, boyoq -- boyaġ ‘boya’. Kırgızcada eski ġ, -ġu -- w sesleri ünlü ile birleşerek uzun bir o olur : too -- taġ ‘dağ’, ooz -- aġız, boo -- baġ.
Çağataycada v sesi şu kelimelerde yanında bulunan a’yı o’ya çevirir : avuç -- ovuç, acun -- ocun (bunun yanında acun), avun- -- ovun-. Buna karşılık şu kelimelerde v yanındaki o sesi de a olur : soġuq -- sovuq, savuq, qov- -- qav-.
Ana Türkçe o sesinin çağdaş Türk dil ve diyalektlerinde normal olarak olduğu gibi saklandığına tanık oluyoruz. Örnekler: Türkçe, Kazakça otuz, Kırgızca otus; Türkçe odun, Kazakça otun, Türkî otun; Türkçe orta, Kazakça, Şorca, Sagayca, Türkî orta; Türkçe doru, Sagayca tor, Kazakça toru; Türkçe boz, Türkmence, Kazakça boz, Altayca, Televütçe pos; Türkçe boş, Türkmence boş, Kazakça bos, Altayca, Televütçe, Şorca poş, Sagayca pos. Yalnız Volga diyalektlerinde ve Başkurtçada o ünlüsü u’ya çevrilmiştir. Örnekler: Tatarca utız (-- otuz); Tatarca utın (-- otun); Tatarca urta, Başkurtça urtå (-- orta); Tatarca buz (-- boz); Tatarca buş (-- boş); Tatarca turı (-- toru); Başkurtça, Tatarca urman (-- orman); Başkurtça tuğaδ (-- tokuz = 9). Buna karşılık, Ana Türkçe u ünlüsü Volga diyalektleriyle Başkurtçada o’ya çevrilmiştir.
Türk dil ve diyalektlerinde ö’nün durumu da o’ya benzer.
Ö
Ses Bilgisi : Geniş, yuvarlak, ön ünlü olan ö, incelik ve kalınlık yönünden geniş, yuvarlak, art ünlü o’ya karşıttır. Bu harfle gösterilen ünlü Eski Türkçe döneminden beri kurallı olarak yalnızca ilk hecede bulunur. Ödünçleme kelimelerde ( organizatör, rejisör, aktör), yansımalı kelimelerde (öhö) ve bileşik kelimelerde (önsöz, karagöz, özbeöz, İnönü, Gülören) birinci heceden sonraki hecelerde de ö sesi görülür.
Tarihsel Ses Bilgisi : Ana Türkçeden beri kullanılan ö ünlüsü Türkçede ana sesler arasında yer alır. Bununla birlikte, bu sese normal olarak yalnız kelime başında veya birinci hecede rastlanır. Örnek olarak, öt, öfke (-- öpke), öğle, öksüz, ölmek, örmek, ötmek, öz gibi kelimelerde ö kelime başında, göl (-- köl), kök, çökmek, dört (-- tört), dökmek (-- tökmek), sökmek, gönül (-- köŋül), gök (-- kök), görmek (-- körmek), göz (-- köz) gibi kelimelerde ise birinci hecede kullanılmıştır. Türkçe göz kelimesine dayanan gözel kelimesi, yurdumuzun büyük bir kısmında orijinal biçimini saklamışsa da, yazı dilimizde ö -- ü değişmesine uğrayarak güzel biçimini almıştır. Bununla beraber, Türkler arasında közel (-- közöl) biçimi daha yaygındır.
Türkçe güvercin kelimesinin eski biçimi gövercin (-- göğercin -- gögercin)’dir. Türk diyalektlerinde de bu kelime daha çok kögerçin olarak kullanılır. Bu kelime Türkçe gök (-- kök) kökünden çıkmıştır. Buna göre gövercin biçimi, kelimenin aslına daha yakındır. Bunun gibi, Türkçe üyük (veya hüyük) kelimesinin eski biçimi de öyük (veya höyük)’tür. Bu kelime de Türkçe öy- kökünden çıkmıştır. Türkçe gövercin ve öyük kelimelerinde ö sesi ü’ye çevrilmiştir.
Türkçede ö ünlüsü ikinci ve daha sonraki hecelerde kullanılmaz. Yalnız birleşik kelimelerde bu kurala uyulmaz (Türkçe Alagöz, Karagöz adlarında veya önsöz, sonsöz kelimelerinde olduğu gibi). Eski Uygurcada kullanılan et’öz ( = vücut, kişi, kendi) kelimesi de bu kurala uymaz. Ancak, bu kelimenin sonradan et’üz biçimine girerek kurala uyduğu anlaşılıyor. Çağdaş Türk diyalektlerinde ikinci veya üçüncü hecelerde de ö sesine rastlanır: Altayca ködön, Şorca örtök ( = ördek), Kazakça közöl ( = güzel), Kazakça kösöm ( = kösem, kösemen), Kırgızca köbölök, köpölök ( = kelebek), kırgızca közönek ( = gözenek), Kırgızca köynök ( = gömlek) vb. Bu örneklerde ikinci ve üçüncü hecede geçen ö’ler ikincil seslerdir. Bu gibi ikincil seslere özellikle Kırgızcada çok rastlanır.
Kırgız ve Altay lehçelerinde dudak benzeşmesi olduğundan yuvarlak ö ve ü ünlüsünden sonra gelen e sesleri ö olur : közgö -- közge ‘göze’, ölgön -- ölgen ‘ölen’, özünçö -- özinçe ‘kendince’, köldön -- kölden ‘gölden’, küngöçö -- küngeçe ‘güne kadar’, küröş- -- küreş- ‘güreşmek’.
Eski Türkçede töpü olan kelime, Türkiye Türkçesinde tepe olmuştur. Ayrıca v sesinin yanındaki e’yi yuvarlaklaştırma eğilimi Azeri Türkçesinde çok yaygındır : sev- -- söv-, devlet -- dövlet, mevzu -- mövzü, sevin- -- söyün-. Eski Türkçedeki -egü heceleri de diftonglaşarak öv olur : bilegü -- bilöv. Azeri Türkçesinde, Eski Türkçeden gelen kimi yuvarlak biçimler korunmuştur : böyük, gözel. Bunların yanında ülke sözcüğü de ölke olmuştur.
Türkçede kullanılan yabancı kelimelerde ö sesi birinci hecede saklandığı gibi, ikinci ve üçüncü hecelerde de kalmıştır. Örnekler: gönder ( = bayrak çekilen direk), ökse, şövalye, şömine, şoför, profesör, prodüktör, projektör, amatör, nankör, likör, dublör, şantöz, terör, şarjör.
Ana Türkçe ö sesinin çağdaş Türk dil ve diyalektlerinde normal olarak olduğu gibi saklandığına tanık oluyoruz. Örnekler: Altayca, Televütçe, Şorca, Sagayca, Kazakça, Kırgızca ört ( = yangın); Türkçe öfke, Tarançi öpke, Şorca, Sogayca ökpe, Altayca, Kazakça ökpö; Türkçe öküz, Kazakça ögüz; Türkçe öksüz, Şorca, Sagayca öksüz; Türkçe ördek, Tarançi ördek, Türkī ördek, Şorca örtek -- örtök. Yalnız Volga diyalektlerinde ve Başkurtçada ö ünlüsü ü’ye çevrilmiştir. Örnekler: Tatarca küz( -- Türkçe köz -- göz); Tatarca ül- (-- öl-); Başkurtça hüd (-- Türkçe söz); Tatarca kür- (-- Türkçe kör- -- gör-); Tatarca küç-, Başkurtça küs- (-- Türkçe köç- -- göç-); Tatarca küŋel (-- Türkçe köŋül -- gönül). Buna karşılık, Ana Türkçe ü ünlüsü Volga diyalektleriyle Başkurtçada ö’ye çevrilmiştir.
Yakutçada ö ünlüsü normal olarak olduğu gibi kalmıştır. Örnekler: Yakutça ös ~ Türkçe söz; Yakutça kör- ~ Türkçe gör- -- kör-; Yakutça öl- ~ Türkçe öl- vb.
Çuvaşçada ise ö ünlüsü normal olarak u’ya çevrilmiştir. Türkçe gör- (-- kör-) -- Çuvaşça kur- kelimesinde olduğu gibi. Ancak Çuvaşçada kelime başında ö ünlüsü birçok yerlerde bir protez (Fr. prothèse) almıştır: Türkçe öl- -- Çuvaşça vil-; Türkçe ölç- -- Çuvaşça vis-... Çuvaşçadaki bu protezin eski bir geçmişe çıktığı anlaşılıyor.
Batı Trakya ağızlarında kurallı olarak ö -- ü gelişmesi görülür. Batı Anadolu ağızlarında ö -- ü, Orta Anadolu ağzılarında ö-- o gelişmesi oldukça yaygındır.
P
Ses Bilgisi : Kapantılı, çift dudaksıl, titreşimsiz ünsüz. Türkçede kelime sonunda -b sesi bulunmaz. Aktarma kelimelerde, son seste bulunan -b sesi de titreşimsizi olan -p’ye dönüşür. Ancak sondaki -p sesi, kelimeye ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde -b’ye dönüşür (kitap-ı -- kitabı, dolap-ı -- dolabı gibi).
Tarihsel Ses Bilgisi : Ana Türkçeden beri kullanıldığını bildiğimiz p sesi Türkçede ana sesler arasında yer alır. Bununla birlikte, bu sesin Türkçede yalnız kelime içinde ve sonunda kullanıldığına tanık oluyoruz.Ana Türkçede kelime başında bu sese rastlanmaz.Ana Altaycada kelime başında p sesinin bulunduğu savunulmuştur(G.J. Ramstedt, Ein anlautender stimmloser Labial in der mongolisch-türkischen Ursprache “Journal de la Société Finno-ougrienne” XXXII; P.Pelliot, Les mots à h initiale, aujourd’hui amuie, dans le mongol des XIII et XIV siècles... “Journal Asiatique” 1925). Bu ses eski Moğolcada (ve arkaik Moğol diyalektlerinde) h olarak saklanmış eski ve yeni Türk dil ve diyalektlerinde kaybolmuştur.Ancak, bu sesin güney-doğu ve güney-batı Türk diyalektlerinde de h olarak kaldığı ileri sürülmüştür.(M. Räsänen, Sprachlicre Miszellen. “Ungarische Jahrbücher” XIX, 101-103). Buna göre eski ve yeni Türk dil ve diyalektlerinde p ile başlayan kelimeler pek azdır.Bugün parmak, pınar biçimini almış olan Türkçe kelimeler eskiden barmak, bnar(--bıŋar) biçiminde kullanılırdı.Çağdaş Türk diyalektlerinde parmak kelimesinin barmak olarak kullanıldığını biliyoruz.Eski Türkçe başmak [ = ayakkabı] kelimesi bugün daha çok paşmak olarak kullanılır.Eski Türkçe’de bars olarak kullanılan kelime bugün pars biçimini almıştır.Türkçe porsuk kelimesinin eski biçimi borsuk’tur.Yalnız Anadolu’da(ve Rumeli’de) kullanılan pastırma kelimesinin bastırma biçiminden geldiği açıktır.Türkçe bıçak kelimesinin pıçak söylenişi de yaygındır.Bunun gibi, halk ağızlarında balta biçimi yanında palta biçimi de kullanılır.Yabancı kelimelerde de bunlara benzer örnekler göze çarpar: Türkçe bâdem (-- Farsça) kelimesi halk arasında padem olarak kullanılır.Anadolu ağızlarında padem kelimesi yanında payam biçimine de rastlanır( bu biçimdeki d--y değişmesi için bk.D.)Türkçe pazar(--Farsça), patlıcan(--Farsça), pirzola(--İtalyanca), pusula(--İtalyanca) gibi yabancı kelimelerde de b’ler p’ye çevrilmiştir ( bir kısım yabancı kelimelerde ise p---b değişimi görülür).
Türk diyalektlerinin büyük bir bölümünde kelime başında b yerine p kullanma eğilimi göze çarpar. Uygurcadan başlayarak eski dillerde de bu yolda birtakım örneklere rastlanır. Eski b’lerden çıkan p’ler, özellikle çağdaş diyalekt ve ağızlarda artmıştır. İşte birkaç örnek : Altayca, Televütçe, Şorca, Sagayca pir[=bir]-- Türkçe bir; Altayca, Televütçe, Şorca, Sagayca pil [ = bilmek] -- Türkçe bil; Altayca, Televütçe pal[ = bal]-- Türkçe bal; Tarançi palçik [ = balçık] --Türkçe balçık; Altayca Televütçe, Sagayca pük [= bük]-- Türkçe bük; Sag. pügrek [= böbrek]-- Türkçe bögrek(-- böbrek); Şorca, Sagayca puzā [= buzağı] -- Türkçe buzağı; Sartça, Tarançi put[= but]-- Türkçe but; Şorca, Sagayca pudāy [= buğday]-- Türkçe buğday; Türkmence pudak [= burak]-- Türkçe budak
Dağınık olarak rastlanan bu örnekler yanında Çuvaşça’da b’lerin normal olarak p’ye çevrildiğini görüyoruz. Örnekler: Çuvaşça pır-[ = varmak, gitmek]-- Türkçe bar- (--var-); Çuv. por-- Türkçe bar(-- var); Çuv. par- [ = vermek]-- Türkçe ber- (-- ver-); Çuv. pillak [= beş]-- Türkçe beş; Çuv. pıl [= bal]-- Türkçe bal; Çuv. pır [= boğaz]-- Türkçe boğaz
Kelime içinde p sesi normal olarak saklanmıştır: Türkçe ipek, kepek, topuk, köpük, köprü...Yalnız Kıpçak diyalektlerinde kelime içindeki p’ler ötüm kazanmıştır. Örnek olarak, Türkçe ipek (Türkmence yipek, Özbekçe ipak) kelimesi, Kırgızca, Kazakça ve Tatarca gibi Kıpçak diyalektlerinde b’li biçimler almıştır (cibek). Bundan başka, Altayca, Şorca, Sagayca gibi diyalektlerde de yibek, çibek biçimlerine girmiştir. Başkurtça’da ise yifek, cifek olarak kalmıştır. Türkçe topuk kelimesi de Tatarca’da tubık, Balkarcada tobuk biçimi almıştır. Türkçe kepek (Türkmence kepek) kelimesinin Kırgızca karşılığı kefek, Tatarca karşılığı ise kibek’tir. Kıpçak diyalektlerinin bu özelliği göz önüne alınacak olursa, Macarca kobaz [= kopuz] kelimesinin Kıpçakçadan geçtiği kolaylıkla anlaşılabilir.
Eski ve yeni Türk diyalektlerinde kelime içindeki p’ler f’ye dönüşmüştür. Örnek olarak Türkçe öfke kelimesinin eski biçimi öpke’dir. Bu kelime Tarançi diyalektinde öpke, Tatarcada üpke olarak kalmış, fakat Balkarcada öfxö, öfxe biçimine girmiştir. Bunun gibi, Türkçe toprak kelimesi de Doğu Türkçesinde tofrak, Tatarcada da tufrak olarak kullanılır. Türkçe yaprak kelimesi Tatarcada yafrak, Balkarcada ise zafrak biçimini almıştır.
Türk diyalektlerinde birtakım yabancı kelimelerde bu değişimin tersi (f--p) görülür: Türkçe fil (--Farsça)~Kırgızca pil; Türkçe fakir (--Arapça)~Türkmence pikir; Türkçe ferman (--Farsça)~ Tatarca parman; Türkçe fal (-- Arapça)~ Tatarca pal. Fabrika kelimesinin halk ağızlarında pavlika biçimine girmesi de bu değişime örnek olarak kullanılabilir.
Kelime sonundaki p’ler Türk diyalektlerinde normal olarak olduğu gibi kalmıştır. Türkçe ip~Altayca, Televütçe, Tarançi yip~Kazakça cip; Türkçe sap~Şorca, Sagayca, Kazakça, Kırgızca, Tarançi, Tatarca sap; Türkçe çöp~Altayca, Televütçe, Kırgızca çöp~Tatarca çüp~Kazakça, Şorca şöp, Yalnız turp kelimesi Azeri ağızlarında turf biçimini almıştır.
Türkçede kelime içinde o sesinin türediğine de tanık oluyoruz.Örnek olarak Kıbrıs ağzında semt kelimesi sempt olarak kullanılır.
İmlâ : Eski Türk(Osmanlı) alfabesinde Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden alınmış olan bütün kelimelerde b sesi yazıda da b olarak belirtiliyordu.Özellikle kelime sonlarındaki b’lerin Türkçede de b olarak saklanması dilimizin fonetiğine uymuyordu.Örnekler: Arapça kitâb--Türkçe kitâb; Farsça şeb[= gece]--Türkçe şeb; Arapça kebâb--Türkçe kebâb; Farsça leb[= dudak]--Türkçe leb; Arapça kelb[= köpek]-- Türkçe kelb.Osmanlı alfabesinde birçok yerlerde Türkçe kelimelerde de p yerine b harfi kullanılıyordu.Türkçe kab, görüb, verib, olub, durub örneklerinde olduğu gibi.Ancak, Latin alfabesine dayanan yeni yazı sistemimizde dilimizin fonetik özellikleri göz önünde tutularak Arapça ve Farsça alıntıların sonlarındaki b’ler p’ye çevrilmiştir.Örnekler: Arapça sebeb--Türkçe sebep, Farsça mehtâb--Türkçe mehtap; Arapça harb--Türkçe harp; Arapça celb--Türkçe celp; Farsça girdâb--Türkçe girdap; Arapça harâb--harap; Arapça kitâb--Türkçe kitap.Yalnız kalb[= yürek] ve harb[= savaş] gibi birkaç kelimede b harfi bir süre olduğu gibi saklanmıştır.Bu suretle kalb ile kalp[= sahte], harb ile harp(veya arp)[= çalgı] kelimeleri arasındaki anlam farkının yazıda da belirtilmesine çalışılmıştır.Ancak, son yıllarda kalb, harb yazılışları terk edilmiştir.
Türkçede sebep, harp, kitap, girdap...olarak yazılan bu Arapça veya Farsça alıntıların sonundaki p’ler çekimde tekrar ötümlülük kazanarak b’ye dönüşür: çorap--çorabı; dolap--dolabı.Avrupa dillerinden gelen alıntılarda bile bu eğilim göze çarpmaktadır: grup(--Fransızca):--grubu(grupu yerine); prensip(--Fransızca):---- prensibi(prensipi yerine).
Türkçe kelimelerde kelime sonundaki p’lerin normal olarak saklandığını biliyoruz.Türkçe top(:--topu), ip(:--ipi), sap(:sapı), çöp(:--çöpü) örneklerinde olduğu gibi.Ancak, dip, kap(:--kab) kelimelerinde p sesi çekimde b’ye dönüşür.
R
Ses Bilgisi : Çarpmalı, dişetsil, ötümlü ünsüz. Türkçede r sesi kelime başında bulunmaz, içseste ve sonseste ise bolca bulunur. Anadolu ağzılarında r- ile başlayan alıntı kelimelere bir dar ünlü öntüremesi (ı/i/u/ü) getirilir : İrecep, uruh ~ uruf -- ruh vb.
Tarihsel Ses Bilgisi : r sesi Ana Türkçeden beri bütün Türk dil ve diyalektlerinde kullanılan bir fonemdir.Türkçe l sesi gibi bu ses de Türk diyalektlerinde yalnız kelime içinde ve sonunda kullanılır. Türkçe art, arka, arpa, bıldırcın, değirmen, kara, kısrak, kurum, toprak, yurt, er, damar, demir, dünür, kar, kısır, kir, sağır, sinir, yular örneklerinde olduğu gibi. Buna karşılık, kelime başlarında bu sese yalnız yabancı kelimelerde rastlanır. İşte birkaç örnek: raf (-- Farsça), renk (-- Farsça), reçete (-- İtalyanca), reçel (-- Farsça), resim (-- Arapça), rüzgâr (-- Farsça), rende (-- Farsça), rıhtım (-- Farsça), rol (-- Fransızca), robot, ruj (-- Fransızca), roman (-- Fransızca), rejim (-- Fransızca), reklam (-- Fransızca), rastık (-- Farsça), rapor (-- Fransızca), reform (-- Fransızca), ruh (-- Arapça). Bu bakımdan Türkçede r ile başlayan kelimelerin büyük bir kısmı yabancı dillerden alınmıştır.Yalnız ses taklidine dayanan birtakım Türkçe kelimelerde bu sese nadir olarak kelime başlarında da rastlanır: raprap örneğinde olduğu gibi. Yabancı kelimelerin başında rastlanan r sesini gidermek için halk ağzında bu kelimelere i (veya ı) gibi bir ses getirildiği görülür: halk arasında raf yerine iraf, rüzgâr yerine irüzgâr (-- ilüzgâr), renk yerine irenk, rençber yerine irençber biçimlerinin kullanılması gibi. Halk ağızlarında Rum adı yerine Urum adının kullanılması da bu olaya bir örnektir. Bunun gibi, Rus adı da Türkler arasında Urus olarak yayılmıştır. Tatarcada bu ad Urus biçimini almıştır. Türk diyalektlerinde Urus (-- Urıs) biçimi yanında Orus biçimi de yaygın olarak kullanılır. Farsça rûze [ = oruç] kelimesi Türk diyalektlerinde oraza, orazı, oroza, orozo gibi biçimler almıştır. Bunun gibi, Farsça rûspî kelimesi de Türkçede orospu biçimine girmiştir. Türkçe oruç kelimesinin başındaki o da ikincil bir sestir. Türklerin yabancı kelimelerdeki r’yi gidermek için eskiden beri bu yola başvurdukları anlaşılıyor. Eski Hintçe (Sanskrit) ratna kelimesi Uygurcada erdeni, erdini [ = mücevher] biçimini almıştır. Bu kelime Moğolcada da Uygurca bir alıntı olarak erdeni biçiminde kullanılır. Türk diyalektlerinde kullanılan arış [ = çavdar] kelimesi de bu bakımdan güzel bir örnektir. (-- Rusça roj). Urfa adının başındaki u da sonradan türemiş bir sestir. Eskiden Ruba olarak kullanılmış olan bu ad, Türkler arasında Urfa biçimini almıştır.
Buna karşılık, Türk diyalektlerinde kelime başındaki ı, i gibi vokallerin düşmesi üzerine r ile başlayan birtakım biçimlerin kullanıldığına tanık oluyoruz. Örnek olarak, Türkçe irin kelimesi Kazakçada rıŋ biçimini almıştır. Bunun gibi, ırak kelimesi de birçok diyalektlerde rak olarak kullanılır.
Kelime içinde r sesi Türk diyalektlerinde bugüne kadar olduğu gibi saklanmıştır. Türkçe avurt, burun (-- murun), kuyruk, bayrak, bayram, boyunduruk, güvercin, dört, sarı, sonra, taşra, yoğurt, yumurta, yirmi (-- yigirmi) kelimelerinde olduğu gibi. Kelime sonunda da r sesi olduğu gibi kalmıştır: Türkçe bir, bakır, davar, demir, çamur, yağmur, kendir, kömür. Yalnız Türkçe arslan kelimesinde r sesi düşmüştür: arslan -- aslan.
Yabancı dillerden alınan kelimelerde de r sesi olduğu gibi saklanmıştır. Örnekler: anahtar (-- Rumca), ambar (-- Farsça), beygir (-- Farsça), kiler (-- Rumca), gübre (-- Rumca), tırpan (-- Rumca), işporta (-- İtalyanca), anafor (-- Rumca), sınır (-- Rumca), sünger ( -- Rumca), varoş (-- Macarca), rapor (-- Fransızca), sırma (-- Rumca), köknar (-- Rumca), levrek (-- Rumca), ığrıp (-- Rumca), kaburga (-- Moğolca), karpuz (-- Farsça), kireç (-- Farsça), mikrop (-- Fransızca), harf (-- Arapça), panayır (-- Rumca). Türkçeye Farsçadan geçmiş olan perşembe kelimesindeki r, çarşamba kelimesinin analogique baskısı altında meydana gelmiştir: pençşembe -- perşembe. Moğolcadan alınmış olan Türkçe ceyren (-- ceyran) kelimesi r -- l değişmesi sonunda ceylan biçimini almıştır. Bunun gibi, güreş kelimesi halk arasında güleş olarak kullanılır. Farsça servi kelimesi de Türkçede daha çok selvi biçiminde yayılmıştır. Türkçe (-- Farsça) reçel kelimesi halk ağızlarında leçer olarak da kullanılır.
Türk diyalektleri arasında özel bir yer tutan Çuvaşçada r sesleri normal olarak olduğu gibi kalmıştır. Örnekler: Çuv. ar [ = erkek]~Türkçe er; Śămarda~yumurta; Śămăr~yumruk; Śămăr~yağmur; vârâş [ = hırsız]~uğru; yur [ = kar]~kar; par- ~ ber- (-- ver-); şură [ = ak]~sart. Ancak r sesinin Çuvaşçada belirli birtakım yerlerde düştüğüne de tanık oluyoruz: Türkçe dört (-- tört)~Çuv. tăvattă [ = 4]; Türkçe orta~Çuv. văda
Çuvaşçada Ana Türkçedeki d sesi de kelime içinde ve sonunda r olarak geçer. Birkaç örnek: Eski Türkçe adak~Türkçe ayak~Çuv. ura; Türkçe ayık (-- adık)~Çuv. ură; Türkçe doy- (-- tod-) ~ Çuv. turan-; Türkçe uyan- (-- udan-)~Çuv. văran- ; Türkçe kayın (-- kadın)~Çuv. hurăn.
Türkçe z sesleri de Çuvaşçada r olarak geçer. Örnekler: Türkçe üzengi~Çuv. yărana; Türkçe uzun~Çuv. vărăm; Türkçe kazan (-- kazgan)~Çuv. xuran; Türkçe buzağı~Çuv. păru; Türkçe ağız~Çuv. sâvâr; Türkçe dokuz (-- tokuz)~Çuv. tăxxăr; Türkçe sekiz~Çuv. sakkăr; Türkçe otuz~Çuv. vădăr; Türkçe tuz~Çuv. tăvar; Türkçe kaz~Çuv. xur; Türkçe buz~Çuv. păr; Türkçe kunduz~Çuv. xăntăr; Türkçe yüzük~Çuv. śĕrĕ.
Çuvaşçada Türkçe z’lere karşılık kullanılan r’ler, Macarcadaki eski Türkçe alıntılarda da r olarak geçer. Buna göre bu alıntıların eski Çuvaşçadan geçtiği açıktır. İşte birkaç örnek: Türkçe buzağı~Çuv. păru -- Mac. borjú; Türkçe yüzük~Çuv. sere -- Mac. gyürü; Türkçe yaz- ~ Çuv. sır- -- Mac. ír; Türkçe kazık ---- mac. karó [ = kazık]; Türkçe deniz (-- teŋiz) ---- Mac. tenger [ = deniz].
Türk diyalektlerinde de buna benzer fonetik olaylar göze çarpar. Örnek olarak, Türkçe bilezik (-- bilek yüzük) kelimesi Kırgızcada bilezik biçiminde kullanılır. Bu kelime Televütler arasında da pilerik olarak tespit edilmiştir.
Tarihsel dönemlerde ve bugünkü lehçelerde zaman zaman r sesinin düştüğü görülür : kirgür- ‘girdirmek’ -- givür- (Eski Anadolu), berk -- pek, er- -- i-, birle -- bile. tur- fiilinin geniş zamanı olan turur’dan gelen -dır/-dir ekinde de benzer hece düşmesi olmuştur : turur -- durur -- -dur/-dür -- -dır/-dir. Bugünkü konuşma dilimizde de şimdiki zaman ekinin sonundaki -r düşer : bakıyor -- bakıyo, alıyor -- alıyo gibi. Güney Anadolu ağızlarında bu gelişme kişi eki alan biçimlere de geçer : alıyorum -- alıyom, gidiyorsun -- gidiyoŋ, gidiyorsunuz -- gidiyoŋuz gibi.
Doğu Türkçesinde r -- y gelişmesi görülür : er -- ey, barıp ‘varıp’ -- bayip, körüp ‘görüp’ -- köyep, nere -- neye, temür ‘demir’ -- tömüy. Bu gelişme seyrek olarak önseste de görülür : Fars. rast -- yas. Rumeli ağızlarında da aynı gelişme görülür : alır -- aliy, olur -- oliy, bilir -- biliy. Aynı gelişmeyi ses organları tam olarak oluşmamış çocukların dilinde de görüyoruz : arı -- ayı, gerek -- geyek, ver -- vey.
Eskiden Türkologlar Türkçedeki z seslerinin asli ses olarak kabul ediyorlardı. Buna göre, Çuvaşçadaki r’ler ikincil ses sayılıyordu. Bu bakımdan z -- r olayına rotasizm (Rhotacisme) adı verilmişti. Ancak sonradan G. J. Ramstedt (b. bk.) bu görüşe karşı çıkmıştır. Ona göre, Çuvaşçada (ve Moğolcada) gördüğümüz r’ler asli seslerdir. Onun büyük otoritesi karşısında bu görüş Türkologlar arasında büyük bir yaygınlık kazanmıştır. Bugün Türkolog ve mongolistlerin büyük bir kısmı, yukarıda verilen örneklerde r sesini asli ses olarak kabul ediyorlar. Ancak z’yi asli ses olarak savunan Türkologlar da vardır. Bu yolda Türkologlar arasında eskiden beri sürüp gelen tartışmalar sona ermiş olmaktan uzaktır.
Çuvaşçada olduğu gibi, Yakutçada da Türkçe r sesleri hem kelime içinde hem de kelime sonunda normal olarak olduğu gibi saklanmıştır. Örnekler: Türkçe yoğurt~Yak. suorat; Türkçe kuyruk (kuduruk)~Yak. kuturuk; Türkçe yirmi (-- yigirmi, yigirme)~Yak. sǖrbe; Türkçe dört (-- tört)~Yak. tüört; Türkçe yer~Yak. sir; Türkçe gör- (-- kör-)~Yak. kör- ; Türkçe yular~Yak. sular. Yakutçada da r sesi arasına düşer: Türkçe yumurta~Yak. sımît [ = yumurta].
S
Ses Bilgisi : Daraltıcı, art dişetsil, ötümsüz ünsüz. Türkçe kelimelerde kelime başında, içseste ve sonseste bulunur : ses, söz, say-, göster-, asıl-, kestir- vb. Türkçede hece sonunda s ünsüzünden sonra t gelebilir : üst, ast. Alıntı kelimeler de s ünsüzü çok bulunur.
Tarihsel Ses Bilgisi : s sesi Ana Türkçeden beri bütün Türk dil ve diyalektlerinde kullanılan bir fonemdir. Bu ses Türk diyalektlerinde kelime başında, içinde ve sonunda geçer. Türkçe su, sal, sap, sakız, sekiz, süngü, sinir, semiz, süt, söğüt, sarı, saç, kısır (:-- kısrak), ısır-, ısın-, kasırga, yastık, esne-, eski, esrik, bas-, as-, kes-, us ( = akıl), es ( = akıl), es-, kıs- örneklerinde olduğu gibi. Bu bakımdan yabancı dillerden Türkçeye geçen kelimelerde de s sesleri olduğu gibi kalmıştır. İşte birkaç örnek : Türkçe resim (-- Arapça), rastık (-- Farsça), adres (-- Fransızca), semer (-- İtalyanca), bostan (-- Farsça), orospu (-- Farsça), sınır (-- Rumca), sırma (-- Rumca), sünger (-- Rumca), pırasa (-- Rumca), post (-- Farsça), protesto (-- İtalyanca), kostüm (-- Fransızca), korsan (-- İtalyanca), pasta (-- İtalyanca), tröst (-- İngilizce), sauna (-- Fince).
Eski Türkçede -zun/-zün olan 3. tekil kişi buyruk eki Orta Türkçede -sun/-sün, -sunu/-süni, -su/-sü biçimlerinde görülür. Karahanlı, Harezm ve Çağatay lehçelerinde -z -- -s gelişmesi görülür : kelmez -- kelmes.
Macar Türkloğu Gyula Németh, Türk dillerini sınıflandırırken s grubu ve y grubu olmak üzere ikiye ayırır. s grubuna, genel Türkçede kelime başındaki y’lerin s- olarak görüldüğü Yakutça ve Çuvaşça, y grubuna ise kelime başındaki y- sesini koruyan bütün öteki yaşayan lehçeler ile tarihsel lehçelerden Göktürk, Uygur ve Kuman Türkçeleri girer. Yakutçada yađaġ -- satī ‘yaya’, yuđruq -- suturuh ‘yumruk’. Çuvaşçada yüz -- s’ẹr, yüzük -- s’ẹrẹ, yaş -- s’ul vb.
Çağdaş Türk dil ve diyalektlerinde bu ses olduğu gibi saklanmıştır. Yalnız Başkurtçada ve Türkmencede s sesi h’ye çevrilmiştir. Ancak, bu özellik yalnız Türkmencenin ağızlarında kalmıştır. Edebi Türkmencede s’ler yazıda s olarak yazılır. Buna karşılık, Başkurtçada s’ler h olarak yayılmıştır. İşte birkaç örnek: Türkçe su (-- Eski Türkçe sub), oyrotça, Televütçe, Kazakça su, Tatarca, Kazkça sū, Başkurtça hu; Türkçe sal, Oyrotça, Televütçe, Şorca, Kazakça, Tatarca sal, Çuvaşça sul, Başkurtça hål; Türkçe saman, Türkmence saman, Tatarca saban, Kazakça saban, Kırgızca saman (-- samal), Kara Kalpakça saban, Başkurtça håmån; Türkçe sakal, Oyrotça, Televütçe, Sagayca sağal, Türkī, Televütçe, Kazakça, Tatarca sakal, Başkurtça håkal; Türkçe sirke ( = bit yumurtası), Oyrotça, Televütçe, Kazakça sirke, Sagayca sirge, Başkurtça herke; Tatarca sipkel ( = temriye), Kazakça, sekpil, Başkurtça hipkel, hilpek.
Türk diyalektleri arasında özel bir yer tutan Çuvaşçada s’ler normal olarak saklanmıştır. Örnekler: Türkçe seki ~ Çuvaşça sakürkçe semiz ~ Çuvaşça samr; Türkçe sev- ~ Çuvaşça sav- ; Türkçe süz- ~ Çuvaşça sr- : Türkçe süngü ~ Çuvaşça sn
Ancak, Çuvaşçada s- birçok kelimelerde ş’ye dönmüştür. Örnekler: Türkçe saz ( = çamur) ~ Çuvaşça şur; Türkçe sarı ~ Çuvaşça şur ( = ak); Türkçe sirke ( = bit yumurtası) ~ Çuvaşça ş rka.
Çuvaşçada gördüğümüz bu özellikler, eski çağlarda Macarcaya geçen Türkçe alıntılarda da göze çarpar. Türkçe seki ( ~ Çuvaşça sak ) kelimesi Macarcada szék olarak kullanılır. Bunun gibi, Türkçe süz- ( ~ Çuvaşça s r- ) kelimesi de Macarcada szür (sǖr) biçiminde kalmıştır. Macarca szál ( = sal), szakáll ( = sakal), szór ( = savurmak), szirt ( = sırt) gibi kelimelerde de Türkçe s saklanmıştır. Buna karşılık, Türkçe saz ( ~ Çuvaşça şur) kelimesi Macarcada sár (şār) olarak kullanılır. Bu kelimede Çuvaşçadaki ş- Macarcaya da geçmiştir. Türkçe sart ( ~ Çuvaşça şur ) kelimesi de Macarcada sár ( = şār) olarak geçer. Türkçe sirke Macarcada serke ( = şerke) biçimini almıştır. Bu biçim de Çuvaşçaya uygundur.
( ş rka).
Buna karşılık,Yakutçada kelime başındaki s’ler düşmüştür: Türkçe sal, Oyrotça, Şorca, Kazakça, Tatarca sal, Başkurtça hål, Çuvaşça sul, Yakutça āl; Türkçe su (-- sub), Tatarca, Kazakça su, Oyrotça, Kazakça sū, Yakutça ū; Türkçe süt, Türkī, Oyrotça, Televütçe, Şorca, Sagayca, Soyotça, Kazakça, Kırgızca süt, Türkmence süyt, Yakutça ǖt; Türkçe sakız, Tatarca, Kazakça sağız, Televütçe saŋ, Oyrotça, Televütçe saŋıs, Yakutça ıas; Türkçe sekiz, Tatarca sig z, Çuvaşça sak r, sakk r, Yakutça ağıs; Türkçe sık-, yakutça ık-, Türkçe söğüt, Yakutça üöt, Türkçe saç, Sagayca sas, Oyrotça, Televütçe, Kırgızca saç, Şorca, Kazakça şaş, Tatarca çeç, Yakutça as.
Çağdaş Yakutçada kelime başında geçen s’ler eski Türkçe y’den çıkmıştır. Örnekler: yular ~ Yakutça sular; Türkçe yol ~ Yakutça suol; Türkçe yer ~ Yakutça sir; Türkçe yedi ~ Yakutça sette; Türkçe yağ ~ Yakutça sıa; Türkçe yoğurt ~ Yakutça suorat; Türkçe yumurta ~ Yakutça sımīt; Türkçe ilik (-- yilik) ~ Yakutça silī. Bk. Y.
Bunun gibi, kelime başındaki y Soyotçada da s’ye çevrilmiştir: Türkçe yastık ~ Soyotça sıstık, sıttık. Yakutçada da yastık, sıttık olarak geçer.
Türkçe ç Sagaycada s’ye çevrilmiştir. Türkçe çan (-- Oyrotça, Televütçe, Şorca şaŋ) -- Sagayca saŋ; Türkçe çöl (-- Kazakça, Şorca şöl) -- Sagayca söl; Türkçe çöp (-- Kazakça, Şorca şöp) -- Sagayca söp. Eskiden Türkçede çortan olarak kullanılan kelime de Sagaycada sortan (Şorca ve Kazakçada şortan) biçimini almıştır.
Türkçe ş, ç ve z sesleri Yakutçada s olarak geçer. Örnekler: Türkçe aş ~ Yakutça as; Türkçe kış ~ Yakutça tis; Türkçe diş (-- tiş) ~ Yakutça tis; Türkçe beş ~ Yakuça bies; Türkçe döş (-- töş) ~ Yakutça tüös; Türkçe sekiz ~ Yakutça ağts; Türkçe dokuz (-- tokuz) ~ Yakutça toğus; Türkçe ağız ~ Yakutça uos; Türkçe kız ~ Yakutça kis.
Türkçe saç, saç-, saçak gibi birtakım kelimelerde s’ler ç’ye çevrilmiştir: Türkçe saç, Oyrotça, Televütçe, Kırgızca çaç (-- Tatarca çeç), Şorca, Kazakça gibi diyalektlerde çaç yerine şaş geçer. Türkçe saçak da Oyrotça, Televütçe, Tatarcada çaçak (-- Kazakça şaşak) biçimini almıştır.
Bunun gibi, eski Türkçe şiş kelimesinde de s’nin ş’ye çevrildiğine tanık oluyoruz: siş -- Türkçe, Şorca şiş. Bundan başka, (Uygurca) siş- ( = kabarmak) kökü de çağdaş diyalektlerde şiş- olarak yaygındır.
Türkçe sülük kelimesi Televütçe, Şorca gibi birkaç diyalektte şülük olarak geçer. Diyalektlerde çülük biçimi de kullanılır. Sartçada ise zalu biçiminin kullanıldığını biliyoruz. Bu kelimenin Farsçadan alındığı anlaşılıyor. Bu bakımdan Türk diyalektlerinde kullanılan sülük, şülük, çülük, zalu biçimleri arasındaki ses farkları Farsçaya bağlıdır.
Anadolu Türkçesinde s’ler olduğu digib kalmıştır. Ancak, alıntılarda (özellikle Arapça ve Farsça alıntılarda) s’ler arasıra z’ye çevrilir. Türkçe zurna -- Farsça sūr-nā; zümbül -- sümbül -- Farsça sunbul; zargana, zargan -- sargana -- Rumca; zincap -- sincap -- Farsça sincāb; zebil -- sebil -- Arapça; zımpara -- Farsça sunbāde; zerzavat, zerzevat, zarzavat -- sebzeva t-- : Farsça sebze. Bunlara benzer örneklere Türkçe kelimelerde de rastlanır: Türkçe sığın Anadolu’da zığın ( ~ zıhın) olarak kullanılır. Türkçe sapkın (-- sıpkın) kelimesi zıpkın biçimini almıştır. Türkçe sökel ( = hasta) kelimesi Anadolu’da zökel olarak da geçer. Anadolu ağızlarında salt ( = yalnız, tek, sade, sırf) kelimesi yanında zalt biçimi de kullanılır.
Buna karşılık, Arapça (veya Farsça) zukāk kelimesi Türkçede sokak olarak yaygınlık kazanmıştır.
Türkçe seksen (-- sekiz on), doksan (-- dokuz on) gibi kelimelerde z’ler s’ye çevrilmiştir.
T
Ses Bilgisi : t harfi yazıda kapantılı, uç dişyuvasıl ve ötümsüz [t] ünsüzünü belirtir. Bu ünsüz dil ucunun diş yuvalarına değmesiyle söylenir. Akustik açıdan [t] şu özelliklerle tanımlanabilir : [+ünsüz, +kesintili, +dağınık, +tiz, - titreşimli].
Tarihsel Ses Bilgisi : t sesi Ana Türkçeden beri bütün Türk dil ve diyalektlerinde kullanılan bir fonemdir. Bu ses eski ve yeni Türk diyalektlerinde kelime başında, içinde ve sonunda geçer. Türkçe taş, tat, tırnak, tok, toklu, top, toprak, toy, toz, tunç (-- tuç), turna, tuz, tuzak, altı, altmış, balta, bütün, katır, orta, otuz, yumurta, ant, at, bit, bulut, but, it, kanat, öğüt, öt, sırt, söğüt, yoğurt, yurt örneklerinde olduğu gibi. Bu bakımdan yabancı dillerden Türkçeye geçen kelimelerde de t ünsüzü olduğu gibi kalmıştır. Örnekler: tabur (-- Macarca), tahta (-- Farsça), takoz (-- Rumca), tamu (-- Soğdakça), tarhana (-- Farsça), tavus, temel (-- Rumca), terazi (-- Farsça), tepsi (-- Çince), tohum (-- Farsça), çete (-- Bulgarca), köfte (-- Farsça), kostüm (-- Fransızca), pasta (-- İtalyanca), post (-- Farsça).
Çağdaş Türk dil ve diyalektlerinde Ana Türkçe t sesi kelime başında olduğu gibi saklanmıştır. Örnekler: Türkçe tuz, Kırgızca tuz, Kazakça tuz, Nogayca tuz, Tatarca toz, Başkurtça toz, Yakutça tūs, Çuvaşça tăvar; Türkçe toprak, Uygurca toprak, Kırgızca topurak, Kazakça topırak, Kara Kalpakça topırak, Nogayca topırak, Tatarca tufrak, Başkurtça tuprak, Çuvaşça tăpra; Türkçe turna, Uygurca turna, Özbekçe turna, Kırgızca turna, Nogayca turna, Tatarca torna, Başkurtça torna, Çuvaşça tărna; Türkçe tanrı, Kırgızca teŋri, Yakutça tangara, Çuvaşça tură.
Ancak Türkçede kelime başındaki t’lerin büyük bir kısmının d’ye dönüştüğü göze çarpar: Türkçe dokuz (tokuz), Kırgızca toguz, Kazakça toğız, Kara Kalpakça toğız, Nogayca toğız, Yakutça toğus, Çuvaşça tăxxăr, tăxăr; Türkçe deniz (-- teŋiz), Nogayca teŋiz; Türkçe değirmen (-- tegirmen), Türkmence degirmen, Balkarca tirmen, türmen; Türkçe dalak (-- talak), Kırgızca talak, Kazakça talak, Kara Kalpakça talak, Nogayca talak, Tatarca talak, Başkurtça talak, Yakutça tal; Türkçe dil (-- til -- tıl); Türkçe diş (-- tiş); Çuvaşça şăl, Yakutça tīs; Türkçe domuz (-- toŋuz); Türkçe dört (-- tört), Uygurca tört, Kazakça tört; Balkarca tört, Yakutça tüört, Çuvaşça tăvattă, tăvată.
Eski Anadolu Türkçesinde t- -- d- gelişmesi canlı olduğundan, zaman zaman halk dilinde doğru biçimi sanılarak yanlış kullanışlar ortaya çıkmıştır; bunlardan bir bölümü yazı diline geçerek günümüze kadar gelmiştir : taġla- -- daġla- (Fars. dāġ’dan), tane -- dāne (Fars.), taya -- dāye (Fars.), terzi -- derzi (Fars.), tabak -- debbāġ (Ar.), testi -- desti (Fars.). Buna karşılık t- sesi bulunduran kimi alıntı kelimeler de t- -- d- gelişmesine uğramışlardır : tabl (Ar.) -- davul, tūtī (Fars.) -- dudu, timoni (İtal.) -- dümen. Bunların yanında ikili bir biçimde kullanılarak gelenler de vardır : def ve tef, dantela ve tentene gibi.
Eski Anadolu Türkçesinde, Eski ve Orta Türkçede sonseste -t bulunan kimi kelimelerin -d ile yazıldığı görülür : at -- ad ‘ad, isim’, qurt -- qurd, qanat -- qanad, bulıt -- bulıd, tat- -- tad-, yat -- yad gibi.
Eski Türkçe taş ( = dış) kelimesi Anadolu Türkçesinde dış’a çevrildiği halde, taşra biçiminde eski taş’ın t’si olduğu gibi kalmıştır. Bunun gibi, eski tün ( = gece) kelimesi dün biçimini almış, ancak tünemek fiilinde eski t- ünsüzü saklanmıştır.
Bugün yazı dilimizde t ile başlayan kelimelerin bir kısmı Anadolu ağızlarında d’ye çevrilmiştir: daş -- taş; duz -- tuz; doprak -- toprak.
Anadolu Türkçesinde kullanılan yabancı kelimelerde ( özellikle Arapça ve Farsça alıntılarda) kelime başında d’ler arasıra t’ye çevrilir: tezgāh (-- Farsça destgāh); testi (-- Farsça destî); turaç (-- Arapça durrāc). Ancak, Türkçede turaç yanında duraç biçimi de yaygın olarak kullanılır.
Eski t ünsüzü kelime içinde Anadolu Türkçesinde birçok örneklerde olduğu gibi kalmıştır: katır, otur-, otuz, (~ Kırgızca oltus), yastık (~ Kara Kalpakça dastık, Yakutça sıttık), Türkçe etek ( ~ Türkmence etek, Tatarca itek, Oyrotça, Şorca edek), Türkçe götür- ( ~ Nogayca kötür-, Kırgızca kötör-, Kazakça kötör-, Tatarca küter-, Başkurtça küter-, Oyrotça, Şorca, Beltirce, Soyotça ködür-, Yakutça kötür-). Ancak, bu ses birçok örneklerde -d-‘ye dönüşür: Türkçe edik ( ~ Orta Tükçe etük, Kırgızca ötük, Kazakça etik, Oyrotça, Şorca ödük), Çuvaşça ată; Türkçe altı ( ~ Kırgızca altı, Kazakça altı, Tatarca altı, Başkurtça altı, Yakutça alta, Çuvaşça ultă, ult).
Türkçe at- kökünden geldiği anlaşılan adak (-- *atak = ayak) kelimesindeki t sesi diyalektlerde y (-- z)’ye dönüşmüştür: *atak -- adak -- azak (-- Çuvaşça ura) -- ayak. Bunun gibi, batır- fiilinden gelen *batırak -- *badırak -- badrak kelimesi de Türkçede bayrak biçimini almıştır. Bk. D.
Anadolu ağızlarında kelime sonlarında bir -t türediğine tanık oluyoruz: pazvant (-- Farsça pāsbān ‘ gece bekçisi’) kelimesinde olduğu gibi. Türkçe sığırtmaç kelimesindeki -t- sesi de sonradan türemiştir. (-- sığır + maç). Türk diyalektlerinde çekirge kelimesinin çekirtge ( ~ çekürtge) karşılığındaki -t- de sonradan türemiştir.
Kelime sonundaki -t ünsüzlerine gelince: Eski ve yeni diyalektlerde -t ünsüzleri olduğu gibi kalmıştır: Türkçe at (~ Kırgızca at, Kazakça at, Tatarca at, Başkurtça at, Çuvaşça ut), Türkçe süt (~ Kırgızca süt, Kazakça süt, Kara Kalpakça süt, Başkurtça höt, Tatarca söt, Yakutça ǖt, Çuvaşça sět), Türkçe söğüt (~ Yakutça üöt), Türkçe dört ( ~ Kazakça tört, Balkarca tört, Yakutça tüört, Çuvaşça tăvattă, tăvată), Türkçe kanat ( ~ Kazakça kanat, Kara Kalpakça kanat, Nogayca kanat, Çuvaşça śunat).
Doğu Türkistan’da birçok örneklerde t’den önce bir ş türediği göze çarpar: Türkçe it ~ Doğu Türkistan işt; Türkçe bit ~ Doğu Türkistan bişt; Türkçe iti ( = keskin) ~ Doğu Türkistan iştik ( = keskin). Bk. Ş.
Türkçede t sesi iki ünlü arasında kaldığı zaman genel olarak ötüm kazanır: adım (~ at-ım), yudum (~ yut-um) örneklerinde olduğu gibi. Ancak, kötürüm, yatırım gibi birtakım örneklerde iki ünlü arasında kaldığı halde -t- sesi ötümlüleşmemiştir.
Çağdaş Türk diyalektlerinde kelime başındaki t’ler benzeşme (assimilasyon) sonunda arasıra ç’ye dönüşmüştür: Örnek olarak, Doğu Türkistan’da tiş (-- diş) kelimesi tiş ve çiş olarak geçer. Bunun gibi, Türkçe tüş (-- düş) kelimesi de tüş ve çüş biçimlerinde kullanılır.
İmlâ: Türkçede kelime sonlarında ötümlü ünsüzler normal olarak ötümsüzleştiği için yabancı -d sesi -t olarak yazılır. Ancak, çekimde (örnek olarak metot : -- metodu) -d sesi eski ötümünü kazanır.
Türkçe olduğu halde, kelime sonunda çekimde -d’ye çevrilen -t’ler vardır: tat ( = lezzet), akkus. tadı; kurt akkus. kurdu, söğüt, akkus. söğüdü; yurt, akkus. yurdu; geçit, akkus. geçidi; kanat, akkus. kanadı. Eskiden süt kelimesinin akkusatifi de südü biçiminde idi.
Bunlara karşılık, Türkçe geçit kelimesi gibi fiil köklerinden -t eki ile yapılan yeni türevlerde -t ünsüzleri çekimde olduğu gibi saklanmaktadır: anıt, akuus. anıtı, taşıt, akkus. taşıtı.
Sonu -t ile yazılan kelimelerden bir kısmı, gerek aslına uymak gerek iltibastan kaçınmak üzere bugün -d ile yazılmaktadır: ad ( = isim); yad ( = yabancı); öd ( = safra). Eskiden iltibastan kaçınmak üzere ut kelimesi de ud ( = çalgı) olarak yazılırdı. Ancak, son yıllarda bu biçimden vazgeçilmiş, ut yazımı yaygınlaşmıştır. Bunun gibi, öd yerine de öt biçimi yaygınlık kazanmıştır. Yalnız ad ( = isim) kelimesinde -d’li yazım biçimi muhafaza edilmiştir.
U
Ses Bilgisi : Dar, yuvarlak, art ünlü. Türkçede kelime başında (uzun, uç, us), içseste (bul-, kul, dur-) ve kelime sonunda (dolu, ulu, kuru) bulunur. Küçük ünlü uyumuna göre ilk heceden sonraki hecelerde o ve u ünlülerinden sonra gelir : oluk, oyuk, uyku, bulun- gibi. İkinci hecede bulunan u sesi, kelimeye ünlü ile başlayan bir ek geldiğinde vurgusuz orta hece düşmesine uğrayabilir : burun+u -- burnu, oyun+a- -- oyna-, koyun+u -- koynu vb. Vurgusuz orta hece düşmesi belli kelimelerde olduğundan bu kural genelleştirilemez.
Tarihsel Ses Bilgisi : Ana Türkçeden beri kullanılan u ünlüsü Türkçede ana sesler arasında yer alır. Türkçede o ünlüsü normal olarak yalnız birinci hecede kullanılır. Buna karşılık u ünlüsü birinci hecede kullanıldığı gibi, ikinci ve daha sonraki hecelerde de bulunabilir. Örnek olarak, kul, kum, kurt, kuş, tuzak, su (-- sub, Yakutça ū), duman (-- tuman), yurt, yuva (-- uya) gibi kelimelerde u ünlüsü birinci hecede, dokuz (-- tokuz), domuz (-- toŋuz), ordu (-- ortu), kunduz (-- kuntuz), uyku (-- uyuku -- : udu-), uyuz (-- uduz), boyunduruk, kuyruk (-- kuduruk, kudruk, Soyotça kuduruk, Yakutça kuturuk, Şorca, Sagayca kuzuruk) gibi kelimelerde ikinci ve daha sonraki hecelerde kullanılmıştır.
Eski Türkçede ikinci hecede küçük ünlü uyumuna aykırı olarak bulunan u sesleri Türkiye Türkçesinde genellikle uyuma girmiştir : kapuġ -- kapu -- kapı, açuq -- açık, tanuq -- tanık, yanut -- yanıt. Eski Türkçede o ve u seslerinden sonra gelen ı sesi küçük ünlü uyumuyla u olmuştur : oqı- -- oku-, kurı- -- kuru-, uđı- -- uyı- -- uyu-, bulıt -- bulut. Eski Türkçede ikinci hecede bulunan kimi u sesleri a olur : ortu -- orta, ordu -- orda (Çağatayca). Eski Türkçede u sesi bulunduran yultuz kelimesi ise y’nin daraltıcı etkisiyle yıldız olmuştur. Eski Anadolu Türkçesinde oyan- (-- Eski Türkçe ođun-) biçiminde olan kelime y’nin daraltıcı etkisiyle uyan- olmuştur.
Türkçe bu sözcüğü, o ve u seslerini ayıran Brahmi yazılı metinlerde bo biçimindedir. Yine kabile anlamındaki bodun kelimesi, aynı anlamdaki boy kelimesinin türevi olduğundan Eski Türkçede bođun biçiminde okunur.
Eski Anadolu Türkçesinde, birden çok heceli kelimelerin sonundaki ġ sesinin ı ünlüsü yuvarlaklaşır ve –ıġ -- ū -- u olur : arıġ -- aru ‘arı, temiz’, alıġ -- alu ‘kötü, fena’, sarıġ -- saru ‘sarı’, adlıġ -- adlu ‘adlı’, başlıġ -- başlu ‘başlı’. Fonetik bir neden olmamakla birlikte -lu/-lü’ye örnekseme yolu ile -sız yokluk ekinin ünlüsü de yuvarlaklaşır : karındaşsuz ‘kardeşsiz’, atasuz ‘babasız’.
Eski Anadolu Türkçseinde b, p, m, ŋ sesleri yanındaki düz dar ünlülerin yuvarlaklaştığı görülür : başum, başuŋ, başumuz, başuŋuz; aldum, alduŋ,alduŋuz, alalum, aluŋ/aluŋuz; alup, qalup, aluban, açuban.
Ana Türkçe u ünlüsünün çağdaş diyalektlerde birinci hecede normal olarak olduğu gibi saklandığını biliyoruz. Yalnız Volga diyalektlerinde ve Başkurtçada u ünlüsü birinci hecede o’ya (o ile u arasında bir ünlü) çevrilmiştir: Türkçe kurt, Türkmence gurt ~ Tatarca kort; Türkçe kuş, Türkmence guş, Kırgızca kuş, Sagayca kus, Kara Kalpakça kus ~ Tatarca koş; Türkçe kurum, Sagayca kurum ~ Tatarca korom, Türkçe kulun, Türkmence gulun, Kırgızca kulan, Kara Kalpakça kulın tay, Altayca, Şorca, Sagayca kulun ~ Tatarca kolon; Türkçe kunduz, Türkmence gunduz, Kırgızca kunduz, Kara Kalpakça kundız ~ Tatarca kondoz; Türkçe kuyruk, Türkmence guyruk, Kırgızca kuyruk, Kara Kalpakça kuyrık, Soyotça kuduruk, Şorca, Sagayca kuzuruk, Yakutça kuturuk ~ Tatarca koyrok.
Ana Türkçedeki a ünlüsü çağdaş Çuvaşçada u’ya dönüşür. Örnekler: Türkçe ayak, Türkmence ayak, Kırgızca ayak, Kara Kalpakça ayak, Şorca, Sagayca azak, Soyotça adak, Yakutça atax ~ Çuvaşça ura; Türkçe ay, Türkmence ay, Kırgızca ay, Kara Kalpakça ay, Yakutça ıy ~ Çuvaşça uyăx; Türkçe ayaz, Kazakça, Kırgızca ayaz ~ Çuvaşça uyar; Türkçe ayık, Tatarca ayık ~ Çuvaşça ura; Türkçe altmış, Türkmence altmış, Balkarca altmış, Kara Kalpakça alpıs, Kırgızca altımış, Tatarca altmış, Kazakça alpıs ~ Çuvaşça utmăl
Ü
Ses Bilgisi : Dar, yuvarlak, ön ünlü. Kelime başında (üç, ün, ürk-), iç seste (süt, Türk, sür-) ve son seste (ülkü, süngü, görgü) bulunur. Yabancı dillerden alınan kelimelerde de görülür : ümit, düşman, üslup, gül, müftü (-- müftī), bülten, kür. Arapça ve Farsçada ü sesi yoktur; bu sesi bulunduran bütün Arapça ve Farsça kelimelerde gerçekte o, u ünlüleri bulunur; ü’lü biçimler Türkçede ortaya çıkmıştır. Çift ünsüzle biten Arapça ve Farsça kelimelerde ilk ünlü ö ya da ü olmuşsa iki ünsüz arasına bir ü sesi girer : hükm -- hüküm, ömr -- ömür, zülf -- zülüf, şükr -- şükür, zulm -- zulüm (ince l etkisiyle). Farsçadan alınan ve iki uzun ünlü bulunduran kelimelerde de arada ü türenesi görülebilir : xānmān -- hânümân.
Tarihsel Ses Bilgisi : Ana Türkçeden beri kullanılan ü ünlüsü Türkçede ana sesler arasında yer alır. Türkçede ö ünlüsü normal olarak yalnız birinci hecede kullanılır. Buna karşılık ü ünlüsü birinci hecede kullanıldığı gibi, ikinci ve daha sonraki hecelerde de bulunabilir. Örnek olarak, kül, gün (-- kün), güvey (-- küdegü), gül- (-- kül-), gümüş (-- kümüş), süngü ( ~ Yakutça üŋü), üç ( ~ Yakutça üs), düş- (-- tüş-, Yakutça tüs-), üzengi gibi kelimelerde ü ünlüsü birinci hecede, gümüş (-- kümüş), kömür, öküz, gündüz, öksüz, yüzük, yüksük gibi kelimelerde ikinci hecelerde kullanılmıştır. Bu ses daha sonraki hecelerde de yer alabilir.
Türkçenin eski dönemlerinde uzun ǖ sesinin de bulunduğu anlaşılmaktadır : kǖ ‘şöhret’, tǖ ‘tüy’, yǖz ‘sayıda yüz’. Bu kelimeler eski Uygurcada genellikle iki ü ile yazılmaktadır. Yakutçada ve Türkmencede bu uzunluklar korunmuştur: kǖs (Yakutça), güyç (Türkmence) ‘güç, kuvvet’; kǖt- (Yakutça), güyt- (Türkmence) ‘gütmek’.
Eski Türkçede kiçig -- kiçi (Eski Anadolu Türkçesi) kelimesi, sonradan büyük sözcüğüne örnekseme yolu ile küçük biçimini almıştır. Eski Türkçedeki -lıg/-lig addan sıfat yapma eki de sondaki g’nin diftonglaşması ile Eski Anadolu Türkçesinde -lu/-lü olmuştur : iş-lig -- işlü, beg-lig -- beglü, til-lig -- dillü. Daha sonra bu ek de küçük ünlü uyumuna girmiştir. Yine Eski Türkçede -sız/-siz/-suz/-süz olan yokluk eki –lu/-lü’ye örnekseme yolu ile Eski Anadolu Türkçesinde –suz/-süz biçimini almıştır : el-süz , dil-süz, yer-süz. Bu ek de sonradan küçük ünlü uyumuna uymuştur. Dudak ünsüzleri yanındaki ü sesleri ancak XX. Yy’a doğru küçük ünlü uyumuna girmiştir : temür -- demür -- demir.
y sesinin daraltıcı etkisiyle şu kelimelerde ö -- ü gelişmesi olmuştur : bedük -- böyük ‘büyük’, yöri- -- yürü-, yörük -- yürük. y’ye yaklaşan ğ sesi de aynı ses değişikliğine neden olabilmektedir : öğüt- -- üğüt-, göğercin -- güvercin, öğür- -- üğür-.
Ana Türkçe ü ünlüsünün çağdaş diyalektlerde birinci hecede olduğu gibi saklandığını biliyoruz. Yalnız Volga diyalektlerinde ve Başkurtçada ü ünlüsü birinci hecede ö’ye (ö ile ü arasında bir ünlü) çevrilmiştir: Tatarca kön ~ Türkçe, Türkmence gün (-- kün); Tatarca kömöş ~ Türkçe gümüş, Türkmence kümiş; Tatarca ös ~ Türkçe, Türkmence üç. Çuvaşçada kimi kelimelerde ö -- ü olur : böl- -- pül-, köl -- küle, bögrek -- püre ‘böbrek’, tög- -- tü- ‘döğmek’, tölek -- tülek ‘dölek, sakin’, öpke -- üpke ‘öfke’, ös- -- üs- ‘gelişmek, büyümek’. Çuvaşçada kullanılan ü seslerinin bir bölümü Orta Türkçedeki e karşılığıdır : üt ‘et’, bir bölümü o karşılığıdır : pü ‘boy’, sü- ‘soy-’, bir bölümü de a karşılığıdır : çaç -- s’üs ‘saç’, açı- -- yüs’- ‘acı olmak’. u’dan ü’ye geçenler de vardır : quđruk -- hüre ‘kuyruk’, yuwka -- s’ühe ‘yuka, ince’.
Çağdaş Türk diyalektlerinde ü’nün kalın sıraya geçtiğine de tanık oluyoruz: Türkçe gün (-- kün) -- Özbekçe kun, Karayca k’un; Türkçe kül -- Özbekçe kul.
Türkçe güzel kelimesinde ö ünlüsünün ü’ye dönüştüğünü görüyoruz: Türkçe güzel -- gözel (--: göz), Türkmence gözel, Kazakça közöl.
V W
Ses Bilgisi : Daraltıcı, dişdudaksıl, ötümlü ünsüz. Türkçede kelime başında (var-, ver-, vur-), içseste (kavuş-, gevşe-, sevin-) ve sonseste (ev, av, sav) bulunur. Yabancı dillerden alınan kelimelerde de bolca görülür: vagon, varil, veraset; duvar, devir, kıvam; dev, hav. V sesinin yanındaki düz ünlüleri yuvarlaklaştırdığı görülür: dīvār (Fars.) -- duvar, tevbe (Ar.) -- tövbe, nevbet (Ar.) -- növbet -- nöbet. Bu gelişme Azeri Türkçesinde oldukça ileridir: mevc -- mövc, mevcud -- mövcud.
Tarihsel Ses Bilgisi: Ana Türkçede kelime başında v- sesinin kullanılmadığı anlaşılıyor. Bu bakımdan çağdaş Türk diyalektlerinde v- ile başlayan bütün kelimeler yabancı kökenlidir: Türkçe vapur (-- Fr. vapeur), vagon (-- İng. waggon, wagon), varoş (-- Macarca város), vinç (-- İng. winch), vida (İtal.), viraj (-- Fr. virage), viran (-- Far. vîrān), virgül (-- Fr. virgule), viski (-- İng. whisky), vitrin (-- Fr. vitrine), vonoz (-- Rumca), voyvoda (-- Slavca vojevoda), vatoz (-- Rumca), voli (-- Rumca) gibi. Taş kırmak için kullanılan varyos da Rumca bir alıntıdır. Türkçede varyos biçimi yanında balyos (-- balyoz) yan biçimi de yaygın olarak kullanılır.
Ancak Türkçede bugün v- ile başlayan birkaç örnek vardır: Türkçe var, varmak ve vermek. Bu kelimelerin Ortak Türkçedeki karşılıkları b- ile başlar: bar, barmak ve bermek. Bu duruma göre, var, varmak ve vermek biçimlerinde b-‘nin Türkçede v-‘ye dönüştüğü açıktır. Eski Türkçe bolmak kelimesi ise Türkçede olmak biçimini almıştır. Eski Türkçe b- sesi bu kelimede düşmüştür (bk. Gerhard Doerfer, Die “vier Wörter” mit b- -- v-, Null. Hungaro_Turcica. Studies in Honour of Julius Németh. Budapest 1976. 135-147).
Buna karşılık Türkçe vurmak kelimesinde v- protezine tanık oluyoruz. Türkçede bu fiilin eskiden urmak biçiminde kullanıldığını biliyoruz. Çağdaş Türk diyalektlerinde de urmak biçimi yaygın olarak kullanılır: Türkmence ur-, Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca, Hakasça ur-, Başkurtça, Tatarca or-, Çuvaşça var-. Bunun gibi, Anadolu ağızlarında kullanılan voltan’ın başındaki v- de sonradan türemiştir. Bu kelime Anadolu’da oltan [ = eskiyen çarık veya ayakkabı altına vurulan pençe] olarak yaygındır.
Eski Türkçede v sesi yoktur. İlk olarak Uygur metinlerindeki alıntı kelimelerde görülür. Orta Türkçde ise b -- w gelişmesi meydana gelir: eb -- ew, ebir- -- ewir- -- ewür-‘evirmek, çevirmek’, teblig -- tewlig ‘hileci’. Bir çift dudak sesi olan w, Karahanlı ve Harezm metinlerinde Arap yazısındaki f harfi üzerine üç nokta konularak gösterilmiştir. Asıl b -- v gelişmesi Eski Anadolu Türkçesinde olmuştur: bir- -- ver-, bar- -- var-, seb- -- sev-. Eski Anadolu Türkçseinde kişi eki görevinde kullanılan ben ve biz kelimelerinde de bu gelişme görülür: gele-ben -- gele-ven, ala-ben -- ala-van, gelür-biz -- gelür-vüz, bile-biz -- bile-vüz. Eski Türkçede ve bugün Oğuz lehçeleri dışında kalan bütün Türk lehçelerinde bol- biçiminde olan kelimenin de bol- -- vol- -- ol- biçiminde bir gelişme gösterdiği sanılmaktadır. Buna karşılık Eski Türkçeden beri ur- biçiminde olan kelime Türkiye Türkçesinde v- öntüremesiyle vur- olmuştur. sub -- suw -- suv -- su gelişmesi daha XIII. yy’da tamamlanmış olmakla birlikte iyelik ekleriyle kullanılırken suvum, suvuŋ, suvı kullanılışı bir süre daha devam etmiş, sonra da -v- -- -y- gelişmesiyle suyum, suyun, suyu biçiminde bugüne kadar gelmiştir.
Türkçede olduğu gibi Çuvaşçada da urmak kelimesinde bir v- türediğini görüyoruz. Türkçede v- protezi ancak birkaç örnekte göze çarpar. Çuvaşçada ise o, ö, u, ü gibi yuvarlak ünlülerle başlayan birçok sözde v- protezi geçer. İşte birkaç örnek: Türkçe uzun, Kırgızca uzun, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca uzın, Tatarca ozın, Başkurtça ozon, Yakutça uhın ~ Çuvaşça vărăm; Türkçe orman, Kazakça, Nogayca orman, Tatarca, Başkurtça uzman ~ Çuvaşça vărman; Türkçe otuz, Türkmence, Kırgızca otuz, Kazakça, Nogayca otız, Tatarca, Başkurtça utız, Yakutça otut ~ Çuvaşça vătă; Türkçe öç, Türkmence, Kırgızca öç, Şorca, Kazakça, Kara Kalpakça öş, Tatarca üç, Başkurtça üs, Yakutça ös; Türkçe üç, Türkmence, Kırgızca üç, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca üş, Tatarca öç, Başkurtça ös, Yakutça üs ~ Çuv. viśśě, viśě, viś. Türkçe ot ‘ateş’, Kırgızca, Kazakça, Nogayca, Şorca, Oyrotça, Hakasça ot, Başkurtça, Tatarca ut, Yakutça uot ~ Çuv. vut; Türkçe on, Türkmence, Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca, Hakasça on, Özbekçe un, Başkurtça, Tatarca un, Yakutça uon ~ Çuv. vunna, vuna, vun.
Çuvaşçaya komşu Türk diyalektlerinden geçen yeni alıntılarda da v- protezine rastlıyoruz: Türkçe oluk, Tatarca, Başkurtça ulak -- Çuv. valak ( ~ vulak).
Çuvaşçada gördüğümüz v- protezinin eski çağlara çıktığı anlaşılıyor. Ancak Macarcaya geçen Türkçe alıntılarda bu proteze rastlanmaz. Örnek olarak, Türkçe uğru [ = hırsız], Türkmence oğrı, Şorca oğru, Hakasça oğır, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca urı, Kırgızca uru sözünün Çuvaşça karşılığı vara’dır. Ancak eski Çuvaşçadan Macarcaya geçen orv [ = hırsız, uğru] biçiminde Çuvaşçadaki v- protezine rastlanmaz. Bu duruma göre, Çuvaşçadaki v-‘lerin Türk-Macar ilişkilerinden sonra türediği anlaşılıyor. Ancak Macarcada Çuvaşça v-‘lerin eskiliğine tanıklık eden birkaç kelime de vardır. Örnek olarak, Macarca vályú [ = yalak, tekne; oluk] kelimesinin Türkçe oluk’tan geldiği yolundaki inanç son yıllarda büyük bir yaygınlık kazanmıştır. Macarca vályú’nun Türkçe oluk’la birleştirilmesi, ancak Çuvaşçada gördüğümüz v- protezinin eski bir tarihe çıkması halinde kabul edilebilir.
Eski Türk yazıtlarında ve eski Uygur yazmalarında hece sonundaki -b’ler olduğu gibi kalmıştır. Bunun gibi, bu ses ünlüler arasında da saklanmıştır. Ancak -b- ve özellikle -b’lerin -v’ye çevrildiğini görüyoruz. Uygurcada -v’li biçimlerin eski bir tarihe çıktığına tanık oluyoruz. Örnekler: Uygurca tabar, tavar [ = mal, varlık], Orta Türkçe tavar [ = mal, vergi] ~ Türkçe davar, Türkmence davar; Eski Türkçe, Uygurca sub [ = su] ~ Uygurca suv, Orta Türkçe suv, Türkmence, Özbekçe suv, Başkurtça hu, Türkçe su, Çuvaşça şıv, Yakutça ū; Eski Türkçe, Uygurca eb [ = ev] ~ Uygurca ev, Orta Türkçe ev, Türkmence öy, Kırgızca, Kazakça üy, Tatarca, Başkurtça öy, Türkçe ev.
Türkçede iki ünlü arasındaki -v-‘ler -f-‘ye dönüşmüştür: Türkçe ufak ~ Nogayca, Kara Kalpakça uvak, (-- Tatarca, Başkurtça vak, Çuvaşça vak); Türkçe tefek -- tevek; Türkçe yufka -- yuvka.
Türkçede iki ünlü arasındaki -y- sesi -v-‘ye çevrilir: Uygurca uya, Orta Türkçe uya, Başkurtça, Tatarca oya, Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca, uya, Çuvaşça yuva ~ Türkçe yuva; Uygurca küdegü, Kırgızca küyö, Kazakça küyöü, Şorca, Sagayca küze, Hakasça küzö, Yakutça kütüot, Çuvaşça kerü ~ Türkçe güvey, güveyi. Bk. W.

W
Çağdaş Türkçede w harfi daha çok yabancı kişi ve yer adlarında kullanılır: Washington, Weimar, Wilde, Wagner, Wundt, Wilson, Wien, Warszawa, Wtadystaw, Wilhelm, William...
Eski Türkçede w, sızıcı bir çift dudak ünsüzü olarak kullanılmıştır: aw, suw, yawuz... Ancak bu ses Türkçede ya düşmüş ya da v, f veya p’ye çevrilmiştir: su (-- suw -- sub), av (-- aw), yavuz (-- yawuz), ufak (-- uwak), öfke (-- öwke)... Eski ve yeni Türk diyalektlerinde öfke yanında öpke biçimi de yaygın olarak kullanılır. Bundan başka, bu kelime öyke olarak da geçer. Bunun gibi, Türkçe ew (-- ev) kelimesi de diyalektlerde üw -- üy biçimini almıştır. Diyalektlerde öy olarak da yaygındır.
Çağdaş Türk diyalektlerinde eski -ğ sesi –w’ye dönüşmüştür: Eski Türkçe tağ -- Tatarca taw; yağ- -- yaw-. Tatarcada kelime içindeki -ğ- de -w-‘ye çevrilmiştir: Eski Türkçe ağız -- awız, ağıl -- awıl, soğuk -- suwık.
Çağdaş Türk diyalektlerinde w- kelime başında da geçer: Tatarca wak (-- uwak). Bu ses özellikle Kıpçak diyalektlerinde yaygın olarak geçer.
Y
Ses Bilgisi: Daraltıcı, dil üstü damaksıl, ötümlü ünsüz. Açıklık ve duyulurluk açısından ünlülerden hemen sonra gelir; bu yüzden de yarı ünlü bir ses olarak nitelenir.
Tarihsel Ses Bilgisi: Ana Türkçeden beri kullanılan y sesi Türkçede ana sesler arasında yer alır. Türkçede ( ve Türk diyalektlerinde) bu ses kelime başında, içinde ve sonunda bulunabilir. Yıl, yok, yol, yıldız, yumruk, yumurta, yurt gibi örneklerde y sesi kelime başında, kaymak, koyun, kuyruk, uyuz, ayaz, eyer, kaya, kuyu gibi örneklerde kelime içinde, ay, yay, toy, boy, koy örneklerinde ise kelime sonunda kullanılmıştır.
Eski Türkçede kelime başında dar ünlü bulunduıran kelimelerde bir y öntüremesi görülür : ılan -- yılan, ut- -- yut-, ınan- --yınan- -- yinan- -- inan- (sonradan y düşmesiyle), ırak -- yırak. Buna karşılık kelime başında bulunan y- seslerini düştüğü de görülür : yılqı -- ılqı, yıpar -- ıpar ‘misk’, yır -- ır ‘ezgi’
Kâşgarlı Mahmut, Oğuz ve Kıpçak lehçelerinden söz ederken kelime başındaki y-’lerin c-’ye çevrildiğini söyler. Ancak yinçü -- cincü, yuġdu -- cuġdu ‘deve tüyü’ gibi birkaç örnek verir. Eski Anadolu Türkçesinde bu gelişme görülmez. Bugünkü Kıpçak lehçelerinde ise düzenli bir gelişme olarak görülür.
Kelime başında y- düşmesi Tarançi lehçesinde de görülür : yüz -- üz, yüzük -- üzük, yılqı -- ilqi. Azeri Türkçesinde de y’ler düşer : yıldırım -- ıldırım, yıl -- il, yi- -- iy- ‘yemek’.
Anadolu ağızlarında y sesinin diftonglaşarak yanındaki ünlüyü uzattığı görülür : söyle -- sööle, öyle -- ööle, şöyle -- şööle, böyle -- bööle.
Macar Türkolog G. Németh Türkçeyi iki ana gruba ayırır : y- Türkçesi ve s- Türkçesi. Bütün öteki Türk lehçelerinde kelime başında y-, c- (y- -- c-) olarak bulunan ses Çuvaşça ve Yakutçada s- olarak görülür. Yakutçada : sıŋah ‘yanak’, sıt- ‘yatmak’, sıttık ‘yastık’, sā ‘yay’. Çuvaşçada s’ıldır ‘yıldız’, s’ımarda ‘yumurta’, s’ımır ‘yağmur’
Ana Türkçede *y sesi kelime başında çağdaş diyalektlerin büyük bir kısmında normal olarak olduğu gibi kalmıştır. Ancak Türk diyalektleri arasında özel bir yer tutan Çuvaşça ve Yakutçada bu ses kelime başında s ve f’ye çevrilmiştir. Bundan başka, çağdaş diyalektlerde bu sesin c- veya ç-‘ye çevrildiği de görülür.
Ana Türkçe *y sesi kelime içinde de diyalektlerde normal olarak olduğu gibi saklanmıştır.
Bunun gibi, *y sesi kelime sonunda da kalmıştır: Türkçe buğday, kolay.
Ana Türkçe *y- sesinin çağdaş diyalektlerde ara sıra düştüğü göze çarpıyor: Orta Türkçe yip, Nogayca yip, Türkmence yüp (: -- yüplük), Hakasça çip, Çuvaşça śip, Türkçe ip (: -- iplik); Eski Türkçe yinçü, Orta Türkçe yinçü, Türkçe inci; Türkçe yüzük, Eski Türkçe yüzük, Türkmence yüzük, Başkurtça yözök, Çuvaşça śĕrĕ ~ Azeri üzük, Özbekçe uzuk; Türkmence, Başkurtça, Nogayca yılım [ = balık ağı], Çuvaşça śilĕm ( -- Macarca gyalom) ~ Yakutça ilim [ = ağ]. Türkçe yıldız ( ~ Çuvaşça śăltăr) kelimesi Anadolu ağızlarında ıldız biçiminde yaygın olarak geçer.
Ana Türkçede *y-‘nin Çuvaşçada da birkaç yerde düştüğü anlaşılıyor. Örnek olarak Türkçe yaz- fiilinin Çuvaşça karşılığı śır-‘dır. Ancak Çuvaş diyalektlerinde śır- yanında *ır- biçiminin kullanıldığını da biliyoruz. Bugün Macarcada kullanılan ír [ = yazmak] biçimi Çuvaşça *ır-‘ın varlığına açık bir tanıktır. Türkçe yaz- [ = yayık dövmek] kökünden gelen *yazuk biçimi Çuvaşça yoluyla Macarcaya író [ = ayran] olarak geçmiştir. Bu biçimin başındaki y-‘nin de Çuvaşçada düştüğü açıktır. Ancak Rus ağızlarında Çuvaşça bir alıntı olarak kullanılan jaruga biçiminde y- sesi saklanmıştır.
Ana Türkçe *y-‘nin düşmesine karşılık eski ve yeni diyalektlerde y- sesinin türediği de görülür. Örneler: Türkçe ağaç, Tatarca ağaç, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca ağaş, Şorca ağaş, Başkurtça, Hakasça ağas ~ Uygurca yığaç, Orta Türkçe yığaç, Çuvaşça yıvăś; Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca uya, Özbekçe uya, Başkurtça, Tatarca oya ~ Türkçe yuva, Çuvaşça yăva; Türkçe üzengi ~ Çuvaşça yărana; Türkçe iz, Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça iz, Türkmence ız, Nogayca ız, Haskasça is ~ Çuvaşça yĕr; Türkçe ağır, Türkmence ağır, Yakutça ıar [ = güç] ~ Çuvaşça yıvăr [ = ağır, güç]; Türkçe it, Türkmence, Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça it, Uygurca işt, Nogayca iyt, Yakutça ıt ~ Çuvaşça yıtă, yăt.
Çuvaşça kelime başında türeyen y-‘lerin bir kısmı eski tarihlere çıkar: Türkçe un, Türkmence uvın, Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca un, Başkurtça, Tatarca on ~ Çuvaşça śănăx; Türkçe ağız, Türkmence ağız, Başkurtça, Kazakça, Kara Kalpakça auız, Nogayca, Tatarca avız ~ Çuvaşça śăvăr.
Çuvaşça yul- [ = kalmak], yun [ = kan], yur [ = kar] gibi birkaç kelimede gördüğümüz y-‘ler Ana Türkçe k- ünsüzünün karşılığıdır. Bu kelimelerde Ana Türkçe k- sesi Çuvaşçada y’ye çevrilmiştir. Çuvaşça śunat [ = kanat] kelimesi de ilginç bir örnektir. Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, bu kelimenin de Çuvaşçada *yunat olarak kullanıldığı tahmin edilebilir. Sonradan *yunat biçimi y- -- ś- değişmesine uğrayarak śunat olarak yaygınlık kazanmıştır.
Çağdaş Türk diyalektlerindeki -y- ve -y’lerin bir kısmı Ana Türkçe -d- ve -d’nin karşılığıdır: Türkçe ayak, Türkmence ayak, Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça, Tatarca, Başkurtça ayak, Sagayca, Şorca, Beltirce azak, Soyotça, Karagasça adak, Yakutça atax, Çuvaşça ura -- *adak; Türkçe kayın [ = kayın ağacı], Türkmence gayın, Kırgızca, Kazakça kayın, Kara Kalpakça kayıŋ, Hakasça hazıŋ, Soyotça kadıŋ, Yakutça xatıŋ, Çuvaşça xuran; Türkçe kuyruk, Kazakça, Kırgızca, Oyrotça kuyruk, Tatarca, Başkurtça koyrok, Soyotça kuduruk, Yakutça kuturuk; Türkçe boy -- bod; Türkçe doy-, Kazakça, Kırgızca toy-, Tatarca tuy-, Nogayca toy-, Türkmence doy-, Kara Kalpakça toy-, Altayca tos-, Yakutça tot-, Çuvaşça tărăn-; Türkçe yaya, Eski Türkçe yadağ, Nogayca yayav, Hakasça çazağ, Çuvaşça śuran.
Çuvaşçada kelime başında Ana Türkçe *y- sesi ś-‘ye çevrilmiştir: Türkçe yumurta, Türkmence yumurtga, Başkurtça yomortka, Tatarca yomırka, Nogayca yumırtka, Hakasça nımırxa ~ Çuvaşça śămarta; Türkçe yurdu [ = iğnenin deliği] ~ Çuvaşça śărta; Türkçe yüzük, Orta Türkçe yüzük, Türkmence yüzük, Özbekçe uzuk, Tatarca yözek, Başkurtça yözök, Nogayca yüzik ~ Çuvaşça śĕrĕ; Türkçe yel, Türkmence yel, Özbekçe, Nogayca, Başkurtça yel, Balkarca cel, Hakasça çil ~ Çuvaşça śil; Türkçe yetmiş, Türkmence, Özbekçe yetmiş, Nogayca yetpis ~ Çuvaşça śitmĕl; Türkçe yayın, Türkmence yayın ~ Çuvaşça śuyăn; Türkçe yıl, Türkmence yıl, Nogayca, Başkurtça yıl, Balkarca cıl, Hakasça çıl, Yakutça sıl ~ Çuvaşça śul.
Eski Çuvaşça (Bulgarca) yoluyla Macarcaya geçen alıntılarda ś- ( -- *y-) sesi normal olarak gy-‘ye dönüşmüştür: Çuvaşça śurta [ = mum] ( --: Türkçe yar-, yaru- = ışık saçmak] -- Macarca gyerta [ = mum]; Türkçe yüzük, Çuvaşça śĕrĕ -- Macarca gyürü; Türkçe yemiş, Çuvaşça śimĕś -- Macarca gyümölcs; Türkçe inci ( -- yinci), Eski Türkçe yinçü, Orta Türkçe yinçü ---- Macarca gyöngy; Türkçe iplik, Türkmence yüplük ---- Macarca gyeplö.
Macarcaya geçen eski Türkçe alıntılarda *y-‘nin sz [ = s] olarak karşılandığına da tanık oluyoruz: Türkçe yel, Türkmence yel, Çuvaşça śil -- Macarca szĕl; Türkçe yiv, Tatarca yöy, Çuvaşça śĕvĕ [ = dikiş] ---- Macarca szücs [ = kürkçü]; Tatarca yilek, Mişerce cilek, Televütçe yilek, Abakanca yistek, Hakasça çistek, Çuvaşça śırla -- Macarca śzöllö, szölö ( -- *szödlö). Çuvaşça sısna [ = domuz] kelimesinin de eskiden *śısna biçiminde kullanıldığı anlaşılıyor. Bu biçim Macarcaya gyisznó ( -- disznó) olarak geçmiştir. Çuvaşça sısna ( -- *śısna) kelimesinin Türk diyalektlerindeki karşılığını bilmiyoruz.
Yakutçada da kelime başında Ana Türkçe *y- sesi s-‘ye dönüşmüştür: Türkçe yol, Eski Türkçe yol, Nogayca yol, Başkurtça, Tatarca yul, Hakasça, Şorca çol, Çuvaşça sul ~ Yakutça suol; Türkçe yular ~ Yakutça sular; Türkçe yoğurt ~ Yakutça suorat; Türkçe yastık, Orta Türkçe yastuk ~ Yakutça sıttık; Türkçe yer, Türkmence, Nogayca, Başkurtça yer, Haksça çir, Çuvaşça śĕr ~ Yakutça sir; Türkçe yüz [ = 100], Eski Türkçe yüz, Türkmence yüz, Nogayca yüz, Tatarca, Başkurtça yöz, Hakasça, Şorca çüs, Çuvaşça śĕr ~ Yakutça sǖs; Türkçe yıldız, Türkmence yıldız, Tatarca yoldız, Nogayca yuldız, Balkarca culduz, Hakasça çıltıs, Çuvaşça śăltăr ~ Yakutça sulus; Türkçe yirmi, Özbekçe yigirma, Sarı Uygurca yığırma, Nogayca yırma, Hakasça çibirgi, Çuvaşça śirěm ~ Yakutça sǖrbe; Türkçe yok, Nogayca yok, Türkmence yok, Tatarca yuk, Başkurtça yuk, Hakasça çox, Çuvaşça śuk ~ Yakutça suox; Türkçe yurt, Orta Türkçe yurt, Başkurtça, Tatarca yort, Özbekçe yurt, Hakasça çurt, Çuvaşça śurt [ = ev] ~ Yakutça surt [ = ev, yurt]; Türkçe yaka, Uygurca, Orta Türkçe yaka, Türkmence yaka, Başkurtça, Nogayca yağa, Çuvaşça śuxa ~ Yakutça sağa.
Ana Türkçe *y-‘nin Yakutçada *c- -- *ç- -- *ś duraklarından geçerek s-’ye çevrildiği anlaşılıyor. Bunun gibi, Ana Türkçe *ç-‘nin de Yakutçada *ç- -- *ś duraklarından geçtikten sonra s-‘ye dönüştüğünü biliyoruz. Ana Türkçe *ç- -- Yakutça s- gelişmesi gibi, Ana Türkçe *y- -- Yakutça s- gelişmesinin de eski bir tarihe çıktığı söylenemez. Çünkü gerek *ç- -- s- gelişmesinde gerek *y- -- ś gelişmesinde s- ünsüzü Yakutçada olduğu gibi saklanmıştır. Buna karşılık Ana Türkçe *s- sesinin Yakutçada *h- durağı yoluyla düştüğüne tanık oluyoruz. Eğer *y- -- Yakutça s- (ve *ç- -- Yakutça s) gelişmesi *s- -- Ø gelişmesinden önce sona ermiş olsaydı, *y- ve *ç-‘den gelişen s-‘lerin de düşmesi gerekirdi.
Türkçe *y-‘nin çağdaş diyalektlerde c- yoluyla yer yer d’ye çevrildiği görülür: Türkçe yüz [ = 100; yüz] -- cüz -- Kazakça düz, Türkçe yastık -- castık -- Kara Kalpakça dastık; Türkçe yıldız -- Balkarca culduz -- dulduz.
Ana Türkçe *-y- sesi çağdaş diyalektlerde olduğu gibi saklanmıştır: Türkçe ayaz, Tatarca, Başkurtça ayaz, Kırgızca, Kazakça ayaz, Türkmence ayaz, Oyrotça ayas, Çuvaşça uyar. Ancak diyalektlerde -y- sesinin seyrek olarak -v-‘ye çevrildiğini görüyoruz. Örnek olarak uya kelimesi Kıpçakçada yuva biçimini almıştır. Bu biçim Oğuz diyalektlerinde de yaygın olarak kullanılır. Eski Türkçe küdegü kelimesi çağdaş diyalektlerde küyö (Kırgızca), küyeü (Kazakça, Kara Kalpakça), küyü, küyö (Altayca), küze (Şorca), küzö (Hakasça), kĕrü (Çuvaşça), kütüö (Yakutça) gibi biçimlerde kullanılır. Türkçede kullanılan güvey, güveyi biçiminde -y- (-- *-d-) sesi -v-‘ye çevrilmiştir.
Ana Türkçe *-y sesleri kelime sonunda bütün diyalektlerde olduğu gibi kalmıştır: Türkçe ay, Uygurca ay, Kırgızca, Kazakça, Kara Kalpakça, Nogayca ay, Yakutça ıy, Çuvaşça uyăx; Türkçe toy, Uygurca toy, Kırgızca, Kazakça, Nogayca, Kara Kalpakça toy, Tatarca, Başkurtça tuy, Çuvaşça tuy ( -- Tatarca); Kırgızca, Nogayca sıy [ = saygı], Kazakça, Kara Kalpkaça sıy, Tatarca sıy, Başkurtça hıy [ = ziyafet], Oyrotça, Hakasça sıy [ = armağan, ödül, ziyafet], Çuvaşça săy; Türkçe yay ( : -- yayla), Orta Türkçe yay, Kıpçakça yay.
Z
Ses Bilgisi : Türk abecesinin yirmi dokuzuncu ve sonuncu harfi;daraltıcı, art dişetsil, ötümlü ünsüzü [z] belirtmeye yarar.
Tarihsel Ses Bilgisi : z sesi Ana Türkçeden beri bütün Türk dil ve diyalektlerinde kullanılır. Ancak bu ses Türkçede daha çok kelime içinde (-z-) ve sonunda (-z) geçer. Türkçe azı, azık, kazık, kazan (-- kazgan), uzak, uzun, kuzu, sazan, buzağı, yüzük, yaz (:-- yazın), güz(:-- güzün), ayaz, sekiz, dokuz, ikiz, semiz, kuduz, buz, kunduz, yağız, boğaz, boynuz, göz, kız, otuz, sakız, öz örneklerinde olduğu gibi. Buna karşılık, Ana Türkçede z sesinin kelime başında kullanılmadığı anlaşılıyor. Bu bakımdan çağdaş Türk dil ve diyalektlerinde z ile başlayan bütün kelimeler yabancı dillerden alınmıştır. İşte birkaç örnek : zaman (-- Arapça), zamk (-- Arapça), zanka (-- Rusça), zargana (-- Rumca), zehir (-- Farsça), zelve (-- Rumca), zemberek (-- Farsça), zemheri (-- Arapça), zerdali (-- Farsça), zerde (-- Farsça), zeytin (-- Arapça), zımpara (-- Farsça), zıvana ( --Farsça), zindan (-- Farsça), zift (-- Arapça), zil (-- Farsça), zincir (-- Farsça), zindan (-- Farsça), zor (-- Farsça), zurna (-- Farsça), zülüf (-- Farsça). Buna göre, zağar, zoka, züğürt gibi kelimelerin de yabancı kökenli olduğu açıktır.
Eski Türkçedeki đ sesi, Orta Türkçe döneminden sonra y ve z olmak üzere ikiye ayrılır. Eski Anadolu Türkçesinde đ -- y olmuştur : ađaq -- ayaq, qođ- -- qoy-, keđ- -- gey- gibi. Ancak tek örnekte đ -- z olduğu görülür : iđi -- i¿i ‘Tanrı’. Bunun yanında gerçek anlamında iđi -- iye ‘sahip’ gelişmesi de görülür. i¿i biçiminin Doğu Türkçesinden ödünçleme olarak alındığı anlaşılmaktadır.
Anadolu ağızlarında kelime başında s-‘lerin ara sıra z-‘ye çevrildiğine tanık oluyoruz: zaban, zapan (-- sapan), zığın (-- sığın [ = ala geyik]), zoku (-- soku [ = taş dikek]), zopa (-- sopa), zöbe (-- söbe [ = oval]).
Türkçe seksen (-- sekiz on), doksan (-- dokuz on) gibi örneklerde -z- sesi -s-’ye çevrilmiştir.
Yabancı kökenli kelimelerde de s-’lerin ara sıra z-’ye dönüştüğünü görüyoruz: zelber [ = yük, denk] -- selber (-- Farsça serber); zerzevat (-- : Farsça sebze). Arapçadan alınan zanaat kelimesinde de s- sesi z-’ye çevrilmiştir. Türkçede zargana kelimesinin sargana (ve sargan) yan biçimi de yaygın olarak kullanılır. Bu biçim Rumca karşılığına daha yakındır.
Çağdaş Türk dil ve diyalektlerinde -z- sesi kelime içinde normal olarak olduğu gibi kalmıştır. Birkaç örnek: Türkçe azı, Kırgızca azu, Kara Kalpakça azuw, Balkarca azav tiş; Türkçe kazık, Türkmence gazık, Kırgızca kazık, Nogayca kazık, Kara Kalpakça kazık, Balkarca kazık, Tatarca kazık; Türkçe kızıl, Türkmence gızıl, Balkarca kızıl, Nogayca kızıl, Kırgızca kızıl, Kara Kalpakça kızıl; Türkçe kuzu, Türkmence guzı, Nogayca kozı, Kırgızca kozu, Balkarca kozu, Kara Kalpakça kozı.
Bu ses kelime sonunda da olduğu gibi saklanmış veya ötümünü kaybederek -s’ye dönüşmüştür. Örnekler: Türkçe baldız, Türkmence baldız, Tatarca baldız, Kazakça baldız, Nogayca baldız, Kırgızca baldız, Kara Kalpakça baldız; Türkçe ağız, Türkmence agız, Nogayca avız, Kırgızca ōz, Kara Kalpakça awız, Kazakça aus, Balkarca auzı, Yakutça uos; Türkçe sakız, Kırgızca sagız, Kara Kalpkaça sagız, Nogayca sagız, Tatarca sağız, Oyrotça saŋıs, Hakasça sās, Yakutça ıas.
Ancak, Türk diyalektleri içinde özel bir yer tutan Çuvaşçada z’lerin karşılığı olarak r sesi geçer. Örnekler: Türkçe buzağı, Türkmence buzav, Balkarca buzou, Kazakça buzav, Kara Kalpakça buzaw, Nogayca buzav, Başkurtça bızau, Tatarca bozau, Kırgızca muzō, Hakasça pızo ~ Çuvaşça păru (-- părăv); Türkçe kazan (-- kazgan), Türkmence gazan, Balkarca kazan, Tatarca kazan, Başkurtça kazan, Kazakça kazan, Kırgızca kazan, Nogayca kazan, Kara Kalpakça kazan, Hakasça hazan ~ Çuvaşça huran; Türkçe ağız, Türkmence ağız, Nogayca avız, Başkurtça awíz, Kazakça awız, Kara Kalpakça awız, Tatarca avız, Kırgızca ōz, Hakasça ās ~ Çuvaşça śăvar; Türkçe ayaz, Türkmence ayaz, Nogayca ayaz, Başkurtça ayaz, Kazakça ayaz, Kırgızca ayaz, Tatarca ayaz, Kara Kalpakça ayaz, Oyrotça, Hakasça ayas ~ Çuvaşça uyar; Türkçe öz, Türkmence öz(uzun), Nogayca öz, Kırgızca öz, Kara Kalpakça öz, Yakutça üös ~ Çuvaşça var; Türkçe sekiz, Türkmence sekiz, Nogayca segiz, Kara Kalpakça segiz, Kırgızca segiz, Balkarca segiz, Başkurtça higez, Tatarca sigez, Yakutça ağıs, Çuvaşça sakkăr, sakăr; Türkçe dokuz, Türkmence dokuz, Nogayca togız, Kara Kalpakça togız, Kırgızca toguz, Tatarca tuğız, Hakasça togıs ~ Çuvaşça tăxxăr, tăxăr; Türkçe otuz, Türkmence otuz, Kırgızca otuz, Kazakça otız, Nogayca otız, Şorca otus, Tatarca utız, Başkurtça utız, Hakasça otıs, Yakutça otut ~ Çuvaşça vătăr; Türkçe semiz, Türkmence semiz, Nogayca semiz, Kara Kalpakça semiz, Kırgızca semiz, Balkarca semiz, Tatarca simez, Başkurtça himez, Kazakça semiz, Hakasça simis, Yakutça emis ~ Çuvaşça samăr.
Eski Çuvaşçadan Macarcaya geçen kelimelerde de r sesi geçer: Türkçe buzağı ~ Çuvaşça păru -- Macarcada borjứ; Türkçe kazık -- Çuvaşça -- Macarca karó; Türkçe yüzük, Türkmence yüzük; Azeri üzük, Nogayca yüzik, Tatarca yözek, Başkurtça yözök ~ Çuvaşça śĕrĕ -- Macarca gyürü; Türkçe saz [ = çamur], Kırgızca, Kazakça saz, Kara Kalpakça saz, Nogayca saz, Balkarca saz toprak, Kırgızca saz, Sagayca sas ~ Çuvaşça şur -- Macarca sár.
Buna göre, Macarca tenger [ = deniz] kelimesinin de Çuvaşçadan alındığı açıktır. Ancak Çuvaşçada bu kelime bugün tinĕs olarak tespit edilmiştir. Bu biçimin Tatarcadan alındığı anlaşılıyor (Tatarca diŋgez). Türkçe z seslerini olduğu gibi saklayan Çuvaşça kelimelerin komşu Türk diyalektlerinden (özellikle Tatarcadan) geçtiğini biliyoruz. Çuvaşçada kullanılan Türkçe (Tatarca) alıntılar N. Poppe tarafından gözden geçirilmiştir (Die türkischen Lehnwörter im Tschuwassischen. “Ungarische Jahrbücher” dergisinde, VII, 1927, 119-135).
Türk diyalektlerinde de birkaç z ~ r örneği vardır: Türkçe bilezik (-- bilek yüzük, bilek yüzüğü), Türkmence bilezik, Nogayca bilezik, Kara Kalpakça bilezik, Kırgızca bilezik ~ bilerik. Kırgızcada bilezdik, bilerizik ve bilelik gibi birtakım yan biçimler de tespit edilmiştir. Bu yan biçimler arasında geçen bilerizik biçiminin *bilerzik’ten geldiği anlaşılıyor. Bu biçimde gördüğümüz -r-’nin sonradan türediği açıktır. Bu bakımdan Kırgızca bilerik biçiminin *bilerzik’ten geldiği tahmin edilebilir: bilezik -- *bilerzik ---- *bilerrik -- bilerik.
Türkçe z sesinin Çuvaşçada r’ye çevrilmesi olayına rotasizm (Fr. rhotacisme, Alm. Rhotazismus) adı verilir. Bu görüşe göre, asli ses z’dir. Çuvaşçada gördüğümüz r sesi ise z’den çıkmıştır. Ancak, başlangıçta bütün uzmanlarca kabul edilen bu görüş, daha sonra kısmen terk edilmiştir. Rotasizme karşı çıkan bilginlerin başında G. J. Ramstedt (b. bk.) vardır. Onun görüşüne öğrencileri de katılmışlardır. Rotasizmi kabul etmeyenler, r’nin asli ses olduğunu iddia etmeye başlamışlardır. Buna göre z ikincil bir sestir. Bu bakımdan Ramstedt’in görüşüne katılanlar, bu olaya zetasizm (Fr. zêtacisme, Alm. Zetazismus) adını vermişlerdir.
Türkçe z’nin Moğolca karşılığı da r’dir: Türkçe buzağı ~ Moğolca birağu.
Türkçe bez (~ böz ~ Çuvaşça pir) ve öküz (~ Çuvaşça văkăr veya măkăr) gibi yabancı kökenli kelimelerin tanıklığına göre, z asli sestir. Çuvaşçada (ve Moğolcada) gördüğümüz r bu sesten çıkmıştır. Türkçe yüzük kelimesinin tanıklığı da bu gelişmeyi güçlendirmektedir. Bu kelimenin yüz kökünden geldiği anlaşılmaktadır. Son yıllarda Türkçe yüz’ün Ural dillerinde de -z’li bir karşılığı tespit edilmiştir (Macarca íz). Türkçe yüzük’ün Çuvaşçada śěrě’ye çevrildiğini biliyoruz (-- Macarca gyürü). Bunun gibi, Türkçe ikiz (-- iki+z) kelimesi de Çuvaşçada yěkěr biçimini almıştır. Moğolcaya bu kelime ikire olarak geçmiştir.


6 Comments:

Anonymous Anonymous said...

turkoloji-iran.blogspot.com is very informative. The article is very professionally written. I enjoy reading turkoloji-iran.blogspot.com every day.
payday cash loan
online payday loans

3:04 PM  
Anonymous Anonymous said...

The author of turkoloji-iran.blogspot.com has written an excellent article. You have made your point and there is not much to argue about. It is like the following universal truth that you can not argue with: Bell-bottoms and Disco are Man's greatest failure Thanks for the info.

10:22 PM  
Anonymous Anonymous said...

turkoloji-iran.blogspot.com is the best. Thank your for this article. I enjoyed it very much.
AAA Toronto Payday Loans 1172 Bay St #101, Toronto, ON M5S 2B4 (416) 477-2817

7:55 PM  
Anonymous Anonymous said...

We're a group of volunteers and starting a new scheme in our community. Your site provided us with valuable info to work on. You have done an impressive job and our entire community will be grateful to you.
Also visit my blog post ... historical stock charts

12:58 AM  
Anonymous Anonymous said...

Hey! Do you know if they make any plugins to safeguard
against hackers? I'm kinda paranoid about losing everything I've worked hard on.
Any suggestions?
Also visit my web blog ... win lots of money

7:44 AM  
Anonymous Anonymous said...

Link exchange is nothing else but it is only placing the other person's weblog link on your page at appropriate place and other person will also do same in favor of you.
Feel free to surf my webpage : Work From Home Jobs In Charlotte Nc

4:28 AM  

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home